CHP GENEL BAŞKANLIĞI
GENEL BAŞKAN SAYIN ÖZGÜR ÖZEL DİKKATİNE
KONU: Gizli tanıklık müessesesinin aynı etkin pişmanlık müessesesinde olduğu gibi hukuka aykırı sonuçlar doğurabildiği, bu sebeple de kanunun yürürlükten kaldırılması veya hakkaniyete ve adalete uygun olacak şekilde düzenlenmesi gerektiği hakkındaki raporumuzun sunumudur.
Sayın Özgür Özel Beyefendi,
Geçtiğimiz günlerde -tüm olumsuz ve tehlikeli yönlerini sizlerin de bizzat tecrübe etmiş olduğunuz- Etkin Pişmanlık müessesi hakkında bir raporu incelemelerinize sunmuş ve ilgili yasanın yürürlükten kaldırılması veya adalete ve hakkaniyete uygun olarak düzenleme yapılması yönünde taleplerimizi dile getirmiştik.
Malumunuz olduğu üzere, son yıllarda Türkiye’de örgüt, terör ve kaçakçılık suçlarının araştırıldığı dosyaların artmasıyla beraber, yargıda etkin pişmanlık ve gizli tanıklık müesseseleriyle ilgili hukuka aykırı uygulamalar ve tartışmalar sıkça karşımıza çıkmaktadır. Tartışmalar etkin pişmanlık ve gizli tanıklık hükümlerinden yararlanan kişilerin hangi saiklerle ifade verdikleri, bu ifadeleri özgür iradeleriyle verip vermedikleri ve içinde bulundukları koşullar göz önüne alındığında ifadelerine ne kadar güvenebileceği üzerinde daha çok yoğunlaşmaktadır.
Yakın geçmişteki olaylara baktığımızda, bu konulardaki eleştirilerde haklılık payı olduğu, yaşanan tartışmaların kanunlardaki ve uygulamalardaki eksiklikleri ve açıkları giderecek doğru adımlar atılarak sonuçlandırılmaları gerektiği açıktır. Nitekim müvekkil Adnan Oktar’ın yargılandığı dava, etkin pişmanlık müessesinin yargılananların kişiliğine, hayatına ve hukuki haklarına ne denli büyük bir saldırı aracı haline getirilebileceğini Türk halkının gözleri önüne sermiştir.
Bugün özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi kapsamında yürütülen soruşturmalar nedeniyle tartışılan ve belli kesimlerce, delilsiz dosyaların şüpheliler aleyhinde yalanlarla doldurulması amacıyla kullanıldığı iddia edilen itirafçı ifadeleri yıllardır Adnan Oktar Davası dosyasında müvekkil ve arkadaşlarını birbirinden ayırmak, hayali suçlamalara dayanak oluşturabilmek, insanların haysiyetini yok etmek amacıyla kullanılmıştır. Dolayısıyla etkin pişmanlık müessesinin eleştirilere konu olan yönleri, yargı süreçlerinde bugün ilk defa karşılaşılan şeyler değildir. Etkin pişmanlık müessesesinin hukuksuz işletilmesi müvekkil ve arkadaşlarının büyük mağduriyetler yaşamalarına neden olmuş, ancak bunlarla ilgili anlatımları günümüzde eleştirilerde bulunanlar ve mağduriyet yaşayanlar tarafından o zamanlar hiç önemsenmediğinden gerekli tedbirleri vaktinde almak da mümkün olmamıştır.
Müvekkil Adnan Oktar, çok sayıdaki hukukçunun ilerleyen bölümde bazı örneklerine yer verdiğimiz açıklamalarına katılmakta, gizli tanıklık müessesinin de aynı etkin pişmanlık müessesine benzer şekilde insanları mağdur edebilecek şekilde işletildiğini düşünmektedir. Dolayısıyla bugüne kadar rastlanılan mağduriyetlerin bir daha yaşanmaması için, kanunlarda savunmayı korumak için alınan tedbirlerin kararlılıkla uygulanması gerektiği kanaatindeyiz.
Bilindiği gibi gizli tanıklık, modern ceza yargılamasında hem suçun aydınlatılması hem de tanıkların güvenliğinin sağlanması amacıyla başvurulan yöntemlerden biridir. Gizli tanıklık, bir tanığın kimliğinin gizli tutulduğu, bununla birlikte mahkemeye sunduğu bilgilerin esas alındığı bir yargılama yöntemidir. Türkiye'de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 58. maddesi gizli tanıklık düzenlemesine yer vermektedir. Bu kanun maddesinin ayrıntıları ise, 05.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nda düzenlenmiştir.
Gizli tanıklığa en fazla ihtiyaç duyulan durumlar arasında organize suçlar, terör eylemleri ve insan ticareti gibi konular bulunmaktadır. Nitekim bu suçların işlenmeleri genellikle güçlü ve acımasız bir organize yapı gerektirdiğinden, yapı aleyhinde ifade verecek tanıkların ve yakınlarının tehdit altında kalma ihtimali yükseltmektedir. Bu durumda ifade vermek tehlikeli bir sorumluluk üstlenmek anlamına gelmektedir. Ancak böyle olası tehditlerin varlığı karşısında haklı gerekçelere dayandırılan gizli tanıklığın, hukukun üstünlüğünü sağlamak, adil yargılama yapmak ve bireyin haklarını korumak gibi temel ilkeleri ihlal etme riski gibi pek çok sorunu da beraberinde getirdiği yadsınamaz bir gerçektir. Herkesin yargı karşısında eşit tutulması gerekirken, savunmanın bazı hukuki haklarının gizli tanığı ve çevresini koruma adı altında çiğnenebildiği, ifade veren kişinin kimliğini bilme noktasında savcılık, mahkeme ve savunma üçgeninde silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği görülmektedir. Bu yüzden de gizli tanıklığın hukuka aykırılık oluşturan yönleri hem Türkiye'deki yargı organlarının kararlarıyla hem de akademik literatürdeki tartışmalarla sıkça gündeme gelmektedir.
1) GİZLİ TANIKLIK MÜESSESİNİN ELEŞTİRİLERE YOL AÇAN TEMEL SORUNLARI:
a) Savunma Hakkının Zedelenmesi
Sanık ve müdafi, tanığın kimliğini bilmediği için çelişkileri açığa çıkarabilecek sorular yöneltememekte, etkili sorgu yapamamaktadır. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesine de aykırılık teşkil etmektedir.
b) Tek Delil Olarak Kullanılması
Gizli tanık beyanı, çoğu zaman tek başına hükme esas alınmakta, başka delillerle desteklenmemektedir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından verilmiş 2025/2077 Esas ve 2025/10951 Karar no’lu ilamında bu durumu ortaya koyarak bozma kararı vermiştir. AİHM kararlarında da bu durum defalarca “adil yargılanma hakkı ihlali” olarak değerlendirilmiştir. (örnek: Balta ve Demir/Türkiye kararı)
c) Soyut ve Genellemeye Dayalı İfadeler
Gizli tanık ifadeleri sıkça “duydum”, “zannediyorum” gibi subjektif cümlelerden oluşmaktadır. Mahkeme kararları bu tür soyut ifadelerle şekillenirse, hukukun objektifliği zarar görür.
d) Denetim Mekanizmasının Yetersizliği
Her ne kadar savcılık ve mahkeme izni gerekse de gizli tanık uygulaması zaman zaman keyfî şekilde kullanılabilmektedir. Uygulamanın gerekliliğini denetleyecek üst bir mekanizma yoktur.
e) Siyasi ve İntikam Amaçlı Kullanım Riski
Özellikle bazı davalarda gizli tanıklık, muhalifleri hedef almak veya bireysel çıkar hesaplaşmalarında araç olarak kullanılmıştır. Anayasa Mahkemesi ve AİHM bu yönüyle birçok dosyada ihlal kararı vermiştir.
f) Soru Sorma Hakkının Engellenmesi
CMK m.58 uyarınca sanığın tanığa soru sorma hakkı güvence altındadır, ancak gizlilik gerekçesiyle bu hak işlevsiz kalabilmektedir. Bununla birlikte mahkemeler ses ve görüntü değiştirerek ifade alınsa da etkili sorgulama çoğu zaman mümkün olmamaktadır.
g) Gizli Tanığın Güvenilirliğinin Denetlenememesi
Tanığın geçmişi, çıkar ilişkileri, husumeti veya güvenirliliği hakkında hiçbir değerlendirme yapılamamaktadır. Mahkeme, gizli tanığın ifadesini değerlendirirken, onun güvenilirliğine ilişkin somut kriterleri (kişilik özellikleri, geçmişi, sanıkla husumet ilişkisi, ifadeye etki eden faktörler) savunmanın katkısı olmadan ve genellikle sadece ifadenin iç tutarlılığına veya diğer delillerle uyumuna bakarak değerlendirmek zorunda kalır. Bu, gerekçelendirmenin sağlamlığını ve şeffaflığını azaltır.
h) Etkin Pişmanlıkla Birlikte Kullanıldığında Manipülasyon Riski
Gizli tanıklık, “etkin pişmanlık” ile birleştiğinde, bazı kişilerin cezadan kurtulmak amacıyla başkalarını suçlaması gibi etik olmayan durumlara yol açabilmektedir.
i) Tehlikenin Somutlaştırılmaması
Bazı durumlarda, tanık koruma talebi, gerçek bir tehditten ziyade, tanığın kimliğinin sorgulanmasını engellemek veya ifadeyi manipüle etmek amacıyla ileri sürülebilir. Takdirin genişliği, bu tür kötü niyetli başvuruların önünü açabilir. Bu noktada kolluk tarafından yönlendirilen gizli tanıklar da eleştirilere konu olmaktadır.
j) Toplumsal Güvenin Zedelenmesi
Gizli tanık uygulaması yaygınlaştırıldıkça, toplumda adil yargılamaya olan güveni azaltmaktadır. Bazı kesimlerde, kişilere, gizli beyanlar veren tanıklar aracılığıyla komplo kurulduğu kanaati hakim olmaktadır.
2) UZMAN HUKUKÇULARIN GİZLİ TANIKLIK MÜESSESESİ İLE İLGİLİ BAZI ELEŞTİRİLERİ:
- Prof. Dr. Adem Sözüer:
“Gizli tanıklık, adaletin yerine getirilmesini değil, ‘gizli adalet’ yaratır. Bu da yargılamanın meşruiyetini zedeler. Tanığın kimliğinin gizlenmesi, sanığın savunma hakkını doğrudan etkiler. Bu uygulama, ancak çok sıkı şartlarla ve istisnai olarak kullanılmalıdır. Aksi halde, yargılamanın şeffaflığı ve tarafsızlığı ortadan kalkar.” (Ceza Yargılaması Hukuku ve Gizli Tanık Sorunu, Seçkin Yayıncılık, 2018, s. 214)
- Prof. Dr. Ersan Şen:
“Sanığın ve müdafiinin, kimliği, yüzü ve sesi gizlenen tanığa soru soramaması, hem İHAS m.6/3-d’ye hem de CMK m.58/3’e aykırıdır. Savunma hakkı, yalnızca şekli değil, maddi olarak da korunmalıdır. Gizli tanık beyanı, sanığın aleyhine hüküm kurulmasında belirleyici rol oynuyorsa, bu durum adil yargılanma hakkını ihlal eder.” (Hukuki Haber'deki yazısı, 27.12.2022)
- Prof. Dr. İzzet Özgenç:
"CMK 46/A, tanığın gizlenmesi için 'somut tehlike' şartını getirse de bu tehlikenin varlığı ve derecesinin tespiti büyük ölçüde iddia makamının beyanına ve hâkimin subjektif değerlendirmesine kalmıştır. Bu durum, uygulamada gizlilik kararlarının çok kolay verilebilmesine ve gerçek bir ihtiyaç olmaksızın, hatta savunma hakkını bertaraf etmek amacıyla kötüye kullanılmasına zemin hazırlamaktadır. Özellikle siyasi veya hassas davalarda bu risk daha da artmaktadır." (Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 2015, s. 753)
- Dr. Veysi Ersoy:
“Gizli tanıklık, ceza muhakemesinde adil yargılanma hakkını tehdit eden bir uygulamadır. Tanığın kimliğinin gizlenmesi, savunma makamının tanığın güvenilirliğini sorgulamasını imkânsız hale getirir. Bu durum, yalnızca sanığın değil, yargılamanın bütününün meşruiyetini zedeler. Gizli tanıklık yerine, etik ve daha şeffaf bir yöntem olan tanık koruma programları geliştirilmelidir. Tanığın güvenliği sağlanırken, sanığın savunma hakkı da feda edilmemelidir.” (Tanık Koruma Programlarının Geliştirilmesi Üzerine, 2017, s. 89)
- Prof. Dr. Ayşe Nuhoğlu:
“Gizli tanık uygulaması, savunma hakkını zedelediği ölçüde, adil yargılanma ilkesine aykırıdır. Tanığın kimliğinin gizlenmesi, sanığın çapraz sorgu hakkını işlevsiz hale getirir. Bu durum, ceza muhakemesinin temel ilkeleriyle bağdaşmaz. Tanığın güvenliği ile sanığın savunma hakkı arasında kurulacak denge, ancak sıkı denetim ve sınırlı uygulama ile sağlanabilir.” (Sulhi Dönmezer Armağanı, 2008, Cilt II, s. 1061)
- Prof. Dr. Bahri Öztürk:
“Gizli tanık beyanı, delil olarak kullanılacaksa, mutlaka diğer delillerle desteklenmelidir. Aksi takdirde hüküm kurulamaz. Ceza muhakemesi, maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlar. Ancak bu amaç, savunma hakkını ihlal ederek gerçekleştirilemez. Gizli tanıklık, ancak zorunlu hallerde ve açık denetim mekanizmalarıyla kullanılmalıdır.” (Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin Yayıncılık, 2017, s. 312)
- Prof. Dr. Veli Özer Özbek:
“Gizli tanık, yargılamada maddi gerçeğe ulaşmayı değil, çoğu zaman sanığın aleyhine soyut bir algı yaratmayı sağlar. Bu durum, özellikle siyasi davalarda daha belirgin hale gelmektedir. Tanığın güvenilirliği sorgulanamadan verilen kararlar, yargılamanın meşruiyetini ortadan kaldırır.” (Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 2022, s. 456)
- Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları & Dr. Günal Kurşun:
“Gizli tanıklık, örgütlü suçlarla mücadelede başvurulabilecek bir yöntemdir; ancak bu uygulama, keyfiyete açık hale geldiğinde hukuk devleti ilkesi zarar görür. Tanığın kimliğinin gizlenmesi, sanığın savunma hakkını doğrudan etkiler. Bu nedenle, gizli tanıklık ancak çok sıkı denetim altında ve istisnai olarak uygulanmalıdır. Aksi takdirde, yargılamanın adil ve şeffaf olması mümkün değildir.” (Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2007, Sayı 70, s. 42)
- Dr. Atacan Köksal:
“Gizli tanık beyanlarının delil değeri, ancak açık tanık beyanlarıyla desteklenirse anlam kazanır. Aksi halde, yalnızca gizli tanık ifadesine dayanılarak verilen kararlar, savunma hakkını zedeler. Ceza muhakemesi sistemimizde, tanığın güvenliği ile sanığın adil yargılanma hakkı arasında hassas bir denge kurulmalıdır. Bu denge bozulduğunda, yargılamanın meşruiyeti sorgulanır.” (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2016, Cilt 65, Sayı 4, s. 2154)
- Prof. Dr. Çetin Özek:
“Organize suçla mücadele gerekçesiyle gizli tanıklığın yaygınlaştırılması, yargılamayı karartır. Ceza muhakemesi, açık ve dürüst yargılama esasına dayanır. Ceza muhakemesi, açık ve dürüst yargılama esasına dayanır. Tanığın kimliğinin gizlenmesi, bu esasla çelişir. Özellikle siyasi davalarda gizli tanıklığın kullanımı, yargının tarafsızlığına gölge düşürür. Bu nedenle, gizli tanıklık ancak çok sınırlı ve denetlenebilir biçimde uygulanmalıdır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter’e Armağan, 1998, s. 243)
- Dr. Güneş Okuyucu Ergün:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında, gizli tanığın sorgulanamaması, adil yargılanma hakkının ihlalidir. Tanığın kimliği gizli tutulsa bile, sanığın ve müdafiinin bu tanığa etkili biçimde soru sorma hakkı korunmalıdır. Aksi halde, yargılamanın tarafsızlığı ve güvenilirliği zedelenir. Türk yargısı, AİHM içtihatlarına uygun hareket etmek zorundadır.” (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2022, Cilt 71, Sayı 2, s. 810)
- Prof. Dr. Hamide Zafer:
"Hâkim, gizli tanığın beyanını değerlendirirken, tanığın kişiliği ve güvenilirliği hakkında savunmanın görüşünü alamamakta, sadece kendi izlenimlerine ve savcılığın sunduğu sınırlı bilgilere dayanmaktadır. Bu durum, hükmün gerekçesinin, özellikle tanığın güvenilirliğinin neden kabul edildiği konusunda yetersiz ve savunma açısından ikna edici olmaktan uzak kalmasına yol açabilir. Gerekçe, gerçek bir tartışmanın ürünü olmaktan çıkabilir." (Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 2020, s. 412)
3) ÖNERİLER VE SONUÇ:
Gizli tanık uygulaması, Türk ceza muhakemesi hukukunda, özellikle ciddi organize suçlarla mücadelede araçsallaştırılmış olsa da adil yargılanma hakkı, savunma hakkı, masumiyet karinesi, silahların eşitliği ve hükmün gerekçeli olması gibi anayasal temel hak ve ilkelerle çatışma içinde kalabilmektedir. Türk hukuk doktrinindeki ağırlıklı görüş, bu uygulamanın meşru gerekçesini anlamakla birlikte, yol açtığı ciddi hak ihlali riskleri nedeniyle eleştirel bir yaklaşım benimsemekte ve uygulamanın mümkün olduğunca sınırlandırılması gerektiğini savunmaktadır.
Burada kabul edilmesi gereken bir gerçek de gizli tanık uygulamasının çeşitli kumpaslara zemin teşkil edebilmesidir. İnsanları, fikirlerini ve faaliyetlerini asılsız şikayetleriyle etkisiz hale getirmek isteyen kimi art niyetli kesimler açılacak dosyayı delil içeriyormuş gibi gösterebilmek amacıyla gizli tanıklık müessesesine başvurmaktadırlar. Böylece, kimliği gizli kalacağı için kendisinden istenen her türlü ifadeyi verebilecek durumda olan tanıklar aracılığıyla insanlar iftiralara maruz bırakılmaktadırlar. Bu iftiralar söz konusu insanları çok uzun yıllar boyunca cezaevinde tutacak nitelikte olduklarından korku faktörü devreye girmekte böylelikle etkin pişmanlık müessesesi de devreye girmektedir. Fikirleri ve faaliyetleri dolayısıyla kumpasa maruz kalan bir toplulukta dava adamı özelliği taşımayan insanlar ortada hiçbir suç olmamasına rağmen sadece cezaevinde kalmamak için yıllardır tanıdıkları, birlikte çalıştıkları insanları haksız yere suçlayarak tahliye olmayı seçebilmektedirler. Cezaevinin bir korku unsuru olarak toplum mühendisliğinde kullanılması, bu korku nedeniyle insanların birer ikişer iftiraya yönelmeye başlamaları zamanla zincirleme reaksiyon etkisi yaparak başka dosyalarda da iftiranın sıkça tercih edilen bir yol olmasına neden olmakta, böylelikle toplumu ayakta tutan güven bağları zayıflamaktadır.
Tüm bu olumsuzlukların giderilmesi elbette ki mümkündür. Aşağıda bu doğrultuda bazı önerilere yer verilmiştir:
Gizli tanıklığın hukuka uygun olabilmesi için:
- Sıkı Koşullar Titizlikle Uygulanmalı: Gerçek ve somut bir tehdit varlığı, tanıklığın mutlak önemi, suçun niteliğinin CMK 250 kapsamında olması gibi koşullar sıkı bir şekilde denetlenmeli, bu konudaki takdir yetkisi dar yorumlanmalıdır. Gizlilik kararı istisnai ve son çare olmalıdır.
- Destekleyici Delil Zorunluluğu Etkin Şekilde Uygulanmalı: Gizli tanık ifadesi, tek başına asla hükme esas alınmamalı, mutlaka bağımsız, somut ve nesnel diğer delillerle (fiziki delil, teknik takip kaydı, belge, açık kimlikli ve sorgulanabilir tanık ifadesi vb.) desteklenmelidir. Mahkemeler bu konuda çok titiz davranmalıdır.
- Savunma Hakkı En Azami Şekilde Korunmalı: Savunmanın, tanığın kimliğini bilmemesine rağmen, ifadenin içeriğini tam olarak öğrenmesi, ifadeyi tartışabilmesi, tanığın güvenilirliğine ilişkin (kimliği açıklanmadan) genel itirazlar getirebilmesi ve mahkemenin bu itirazları ciddiye alarak gerekçeli karşılık vermesi sağlanmalıdır. Tanığın sorgulanma biçimi (sesinin tonu, beden dili -görülüyorsa- vb.) savunma için mümkün olduğunca anlamlı hale getirilmeye çalışılmalıdır.
- Mahkeme Etkin ve Tarafsız Denetim Yapmalı: Mahkeme, gizli tanığın kimliğini bilmenin verdiği avantajı, tanığın güvenilirliğini çok yönlü ve derinlemesine araştırmak için kullanmalı, sadece savcılığın sunduğu bilgilere bağlı kalmamalıdır. İfadenin iç tutarlılığı, diğer delillerle uyumu ve olası çelişkiler mahkemece aktif olarak araştırılmalıdır.
- Alternatif Tanık Koruma Yöntemleri Geliştirilmeli: Tanığı korumanın, savunma hakkını bu denli zedelemeyen alternatif yöntemleri (örneğin, kimlik bilgilerinin duruşma sonrasına kadar ertelenmesi, etkin polis koruması, tanık koruma programları, yer değiştirme vb.) güçlendirilmeli ve öncelikli olarak bu yöntemlere başvurulmalıdır. Gizli tanıklık, ancak bu alternatiflerin kesinlikle yetersiz kalacağının ispat edildiği durumlarda düşünülmelidir.
- Kumpas ve Husumet İhtimali Dikkate Alınmalı: İnsanlık tarihinin her döneminde birbirlerine kumpas düzenleyerek zarar vermek isteyen kesimlerin var olmuştur. Günümüzde de ideolojik ve siyasi çatışmaların çok yoğunlaştığı; yaşanmış bazı örnekler de dikkate alınarak, insanların sahte ihbarlarla, asılsız şikayetlerle, yalan tanıklıklarla husumet besledikleri insanların cezaevine düşmelerini isteyebilecekleri ihtimali muhakkak göz önünde bulundurulmalıdır.
SONUÇ OLARAK,
Gizli tanık uygulaması, Türk ceza adalet sisteminde "güvenlik-adalet dengesi" tartışmasının yaşandığı alanlardan biridir. Meşru güvenlik endişeleri, temel hak ve özgürlüklerin, özellikle de adil yargılanma hakkının feda edilebileceği anlamına gelmemelidir. Hukukçuların da ısrarla vurguladığı gibi, bu uygulamanın ancak en istisnai hallerde, en sıkı koşullar altında ve en üst düzeyde güvencelerle kullanılması, aksi takdirde ceza muhakemesinin meşruiyetini ve adalete olan güveni derinden sarsan bir araç haline gelme riski kaçınılmazdır.
Demokratik hukuk devleti, suçla mücadelede bile, hak ve özgürlükleri korumanın yollarını aramak zorundadır. İşte gizli tanıklık, bu arayışta kabul edilebilir sınırların çok kolay aşılabildiği tehlikeli bir sınırdadır. Bu nedenlerle de insanların hiçbir mağduriyet yaşamaması adına gizlik tanıklık müessesesinin dikkatle ve titizlikle işletilmesi gerekmektedir. 22.06.2025
Saygılarımızla