İSTANBUL ANADOLU 1 AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINDA

DOSYA NO          : 2023/246 E

SUNAN                : Adnan Oktar


KONU                  : 28.02.2025 tarihli duruşmada Sayın Savcı’nın bazı sanıkların savunmalarını inançlarına dair anlatım yapması sebebiyle kesmek istemesi üzerine müvekkil ve sanıkların savunmalarının esas ve temel bir bölümü olarak inançlarını anlatmaları gerektiği ve bunun da anayasal bir hak olduğuna dair beyanlarımızdır.

AÇIKLAMALARIMIZ:

Mahkemenizde görülen 28.02.2025 tarihli duruşmada sanıklardan Yeliz Aksoy’un esas hakkındaki mütalaaya dair savunmasında Sayın Savcı “sanığın inancına dair konuları anlatması” sebebiyle, kanaatimizce Makamına yakışmayacak ve bir hanıma karşı kullanılması makul görülmeyecek tonda bir üslupla kesmek istemiştir. Sayın Başkan ise Sayın Savcı’nın bu çıkışını kabul etmeyerek sanığın savunmasına devam etmesini söylemiştir. Anlaşılan odur ki Sayın İddia Makamı iddianameye ve bu iddianamenin çıkış noktası olan ana dava dosyasındaki konulara hakim değildir

1. İDDİANAMEDE MEHDİYET İNANCI YARGILAMANIN KONUSU OLAN İSNATLARIN TEMEL DAYANAK NOKTASI OLARAK GÖSTERİLMEKTEDİR

Huzurdaki dosyanın 2021/6658 NO.LU 21 HAZİRAN 2021 TARİHLİ iddianamesinin 2. VE 3. SAYFASINDA sanıkların isnat edilen suçları MEHDİYET İNANCI NEDENİYLE işledikleri iddiasına yer verilmiştir:

İDDİANAME 2. SAYFA

… ÖRGÜTTE ADNAN OKTAR MEHDİ OLARAK GÖRÜLDÜĞÜNDEN, örgüt lideri Adnan OKTAR’ın korunmasının her şeyden öncelikli olduğu ve bu nedenle nöbetin ibadet kabul edildiği, örgüt liderinin talimatıyla örgütteki belirlediği erkeklerin ve kadın üyelerin bu konuda sorumlu örgüt yöneticilerinin gözetiminde ve denetiminde örgüt liderinin yaşadığı Dragos olarak adlandırılan ikamette, Hür Sokak’taki A9 TV stüdyosunda ve Adnan OKTAR’ın olduğu her yerde bir kısmının silahlı olmak üzere nöbet tuttukları anlaşılmıştır…

İddianamenin 3. Sayfasında ise müvekkil ve arkadaşlarının MEHDİYET İNANCINA bir kez daha VURGU YAPILMIŞ, bunun yanı sıra KENDİ İDEOLOJİLERİ DOĞRULTUSUNDA DİNİ TEVİL ETTİKLERİ” gibi gerçek dışı bir yorum eşliğinde YAŞAMLARININ LÜKS VE ŞATAFAT İÇİNDE OLMASI”, “İNANIŞLARININ GELENEKSEL NORMLARIN DIŞINDA OLMASI”, “HAYATLARININ GELENEKSEL İNANÇLARIN UZAĞINDA YAŞANDIĞI” şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır. Hemen akabinde de İDDİA EDİLEN TÜM SUÇLARI BU İDEOLOJİLERİ, İNANÇLARI, YAŞAM TARZLARI NEDENİYLE İŞLEDİKLERİ ÖNE SÜRÜLMÜŞTÜR:

İDDİANAME 3. SAYFA

Bütün bu tespitler ışığında, Adnan OKTAR Silahlı Suç Örgütünün; SÖZDE MEHDİYET HÜKÜMLERİNCE, KENDİ İDEOLOJİLERİ DOĞRULTUSUNDA TEVİL ETTİKLERİ DİNİ ESASLARA DAYALI BİR OLUŞUM İÇERİSİNDE OLDUĞU ve sözde “münafık” olarak nitelendirdikleri kendilerinden ayrılan ve kendilerine tabi olmayı kabul etmeyen şahıslara karşı gerçekleştirilecek her türlü gayrimeşru faaliyetin doğru olarak kabul edildiği, ayrıca toplumdan izole bir şekilde, lüks, şatafat içerisinde, maddi her türlü ihtiyacın kural tanımaksızın giderildiği, cinsellik de dahil olmak üzere, her türlü dünyevi beklentinin, GELENEKSEL NORMLAR VE İNANIŞLARIN UZAĞINDA YAŞANDIĞI, bütün bunları sağlamak için de, kanunun suç saydığı çatı iddianamenin ekinde yer alan sevk tablosundaki suçları işlemeyi ve suçun her türlüsünün mübah sayıldığı örgütsel yapının devamını amaçladığı değerlendirilmektedir.

İDDİANAMENİN BU YORUMU VE BAKIŞ AÇISI SEBEBİYLE;

HER SANIĞIN HER SUÇU “İNANCI VE İDEOLOJİSİ NEDENİYLE” İŞLEDİĞİNİ İSNAT EDİLMİŞ OLDUĞU İÇİN HER SANIĞIN EYLEMİN İÇERİĞİ HER NE OLURSA OLSUN ÖNCELİKLE İNANCININ NE OLDUĞUNU, BU İNANCIN O SUÇU İŞLEMEYE MÜSAİT OLMADIĞINI AYETLERDEN, HADİSLERDEN, PEYGAMBERLERİN HAYATLARINDAN VE GEÇMİŞ İSLAM ALİMLERİNİN ANLATIMLARINDAN ÖRNEKLERLE ANLATILMASI SAVUNMASININ AYRILMAZ, ZARURİ VE TEMEL BİR PARÇASI HALİNE GELMİŞTİR. BU DURUM SANIKLARIN KENDİ İSTEKLERİYLE OLUŞMUŞ DEĞİLDİR. İNANÇLARINI YARGILAMA KONUSU HALİNE GETİREN İDDİANAMELERİN DOĞAL SONUCUDUR.

Huzurdaki yargılamanın başlangıç noktası olan ana dava dosyasının iddianamesinde ise; 2917 YERDE MEHDİYET İNANCINA GÖNDERME YAPILMAKTA VE BU NEDENLE GÜYA SUÇ İŞLENDİĞİ İDDİA EDİLMEKTEDİR. Yine ana dava iddianamesinin başlangıç bölümünde 18-48 sayfaları arası tam 25 sayfa boyunca müvekkil ve arkadaşlarının inançlarına dair çarpıtılmış yorumlar yer almaktadır. Bu bölümün başlıkları şu şekildedir:

  • ADNAN OKTAR SUÇ ÖRGÜTÜNÜN KURULUŞU VE TARİHSEL GELİŞİMİ
  • ÖRGÜTÜN İDEOLOJİSİ ADNAN OKTAR SUÇ ÖRGÜTÜNÜN AMACI
  • ADNAN OKTAR’IN ÖRGÜTTEKİ LİDERLİK KONUMU
  • ADNAN OKTAR VE LEDÜN İLMİ
  • ADNAN OKTAR VE MEHDİLİK
  • ELDE EDİLEN DİJİTAL MATERYAL, DOKÜMAN, BELGE VE TAPELERDE; “MEHDİLİK”
  • GÖRSEL VE SOSYAL MEDYADA; “MEHDİLİK”

Özetle, eğer İddia Makamları Anayasa’nın temel ilke ve prensiplerini, AYM kararlarını, Yargıtay içtihatlarını ve evrensel hukuki değerleri esas alarak iddianamelerini hazırlamış olsalar ve insanların inançlarının yargılama konusu yapılamayacağı kriterine sadık kalmış olsalardı, müvekkil ve sanıkların da her mahkemede her savunmada uzun uzun neye inandıklarını, inançlarının içeriğini, yaşam tarzlarının sebeplerini açıklamaları gerekli olmazdı. Bu durumda eğer bir eleştiri getirilmesi gerekiyorsa bu eleştiri müvekkil ve diğer sanıklara değil, temel kanuni ve usuli kriterlerden uzak iddianameler hazırlayanlara yönelik olmalı kanaatindeyiz.

Müvekkilin de esas hakkındaki mütalaaya karşı savunması esnasında sık sık gerek bazı sanık avukatları gerekse Sayın Makamınız tarafından sözü yukarıda izah ettiğimize benzer gerekçelerle kesilmiş olduğunda müvekkil bazı önemli hususları yeniden Makamınıza arz etmek istemektedir. 

2. MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI EYLEMLERİYLE DEĞİL İNANÇLARIYLA YARGILANMAKTADIR

Müvekkilin konuyla ilgili beyanları şu şekildedir:

Müvekkil ve arkadaşları eylemleriyle değil inançlarıyla yargılandıkları için Mahkeme huzurunda da inançlarını anlatmaktadır. Çünkü ortada hiçbir zaman “kendilerini savunmalarını” gerektiren somut bir suç eylemi yoktur. İnançlarından, davalarından, İslam Birliği ve sevginin, barışın, iyiliğin, güzelliğin yani İslam’ın dünyaya hakim olması ülkülerinden vazgeçmeleri dayatması vardır.

Tarih boyunca Peygamberler ve salih müminler inançları nedeniyle baskıya uğramışlardır. Bunun sebebi, içinde yaşadıkları toplumun inançlarının zaman içerisinde dejenere olup dinin özünden uzaklaşması, din olarak topluma sunulan sevgisiz, katı, bencil sistemden bazı kesimlerin menfaat sağlaması, salih müminlerin dinin özünü ve gerçeğini anlatmasının ise bu menfaat düzenini ortadan kaldırıyor olmasıdır. Bu sebeple tarihin her döneminde söz konusu kesimler batıl düzenlerini saldırganca ve acımasızca bir tutku ve hırsla savunmaya yeltenmişler, salih müminler de hep “din bozmakla”, “dini dejenere etmekle” itham edilmiş, yargılanmış, Mahkeme önüne çıkarılmış, tutuklanmış, hatta bazıları şehit edilmiştir. Oysa müminlerin anlatımıyla bozulan din değil, bazı kesimlerin atalarından öğrenegeldikleri Kuran dışı batıl inanışlar bütünü ve bu batıl inanışlar üzerine kurdukları bencil, sevgisiz düzendir. Müvekkil ve arkadaşlarının maruz kaldığı kumpasın temelinde de bu gerçek vardır 

2.1 PEYGAMBERLER SAVUNMA DEĞİL TEBLİĞ YAPMIŞLARDIR

Kuran’ın büyük kısmı geçmişte yaşamış Peygamberlerin hayatını anlatan kıssalardan oluşur. Bu kıssalara bakıldığında Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Nuh gibi tüm peygamberlerin devrin Mahkemelerinde yargılandıkları ve sorguya çekildikleri görülür.

  • Yusuf kadınların iftiraları sebebiyle cinsel saldırı suçlamasıyla yargılanmıştır.
  • Musa cinayet isnadıyla yargılanmıştır.
  • Firavun Hz. Musa’yı devleti ele geçirme, kendisine makam ve güç elde etmek isnatlarıyla da suçlamıştır.
  • İbrahim kavmin putlarını yani batıl inanç düzenini kırıp yerle bir ettiği için yargılanmıştır.
  • Nuh deli olduğu iftirasına uğramış, baskı altına alınıp engellenmiş, yani tutuklanmıştır.
  • İsa’nın da Roma Kralı tarafından tutuklandığı ve yargılandığı İncil’de anlatılmaktadır.

Kuran'da, bu yargılanmalar esnasında tüm Peygamberlerin istisnasız kendilerine sorulan teknik soruların cevaplarından önce inançlarını anlattıkları, kendi hukuki durumlarını değil insanların kurtuluşuna vesile olacak hayati önem taşıyan konuların üzerinde durdukları görülür. Bu, sadece Allah için yaşayan, Allah’a kendini aşkla adamış, samimi, dürüst, yüksek karakterli insanların gösterebileceği bir vicdan hassasiyetidir.

Örneğin Hz. Musa Firavun ve yanındakilerin karşısına çıktığında, yanlışlıkla ölümüne vesile olduğu kişi sebebiyle, Firavun ona bu konuyu sorarak sorgulama yapmıştır:

(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi? Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin." (Şuara Suresi, 18-19)

Hz. Musa ise kısaca bu konuda bir cümle bir açıklama yaptıktan sonra inancını tebliğ etmiştir:

Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)." (Şuara Suresi, 24)

(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." (Şuara Suresi, 26)

"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa). (Şuara Suresi, 28) 

Hz. İbrahim ise, kendisine idam anlamına gelen ateşe yani kendisini mahvedip manen yakacağını düşündükleri cezaevine atılmasına karar verilmesi üzerine, uzun uzun masumluğunu, kanuni delilleri veya teknik savunma cevaplarını değil imani konuları anlatmıştır. “İdam hükmüyle cezaevine gönderiliyorum, yaptıkları haksızlığı onların kanunlarına göre anlatayım” dememiş, insanları sonsuz hayatlarının felaketi olabilecek imansızlığa karşı uyarmış, sonsuz hayatlarının kurtulmasını kendisi hakkında verilen hükme savunma yapmaktan daha önemli görmüştür.

Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün ya da yakın" demek oldu. Böylece Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır.

(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (Ankebut Suresi, 24-25)

Hz. İbrahim “bizim putlarımızı sen mi kırdın?” diye sorgulandığında da Allah’ın sonsuz güzel gücünü ve her şeye hakimiyetini anlatmayı öncelikli görmüştür:

(İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?"

"Hem siz, hem de eski atalarınız?"

"İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç"

"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;"

"Bana yediren ve içiren O'dur;"

"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;"

"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur,"

"Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" (Şuara Suresi, 75-82)

Hz. Yusuf cezaevinde bulunduğu esnada, sonrasında kendisinin tahliyesine vesile olabilecek kişilere, sordukları sorular karşısında kendisini, masumluğunu, iftiraya uğramasını anlatmamıştır. Bu kişilerin rüyalarıyla ilgili merak ettikleri hususları sormaları karşısında, sorularına cevap vermeden önce kapsamlı ve uzun bir şekilde inancını anlatmıştır:

Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: "Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm." dedi. Öbürü: "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi" dedi. "Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz."

Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbim'in bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim."

"Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler."

"Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?"

"Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, Kendisi'nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler." (Yusuf Suresi, 36-40)

2.1.1 PEYGAMBERLERİ ÖRNEK ALMAK SÜNNETTİR, PEYGAMBERLİK İDDİA ETMEK DEĞİLDİR

Peygamberlerin başına gelenlerin benzerini yaşamak Peygamberlik iddia etmek ya da kendisini Peygamber gibi görmek anlamına gelmez. Her mümin Peygamber ahlakında olmaya, Peygamberlerin yürüdüğü yollardan yürümeye, benzer şeyleri yaşamaya özenir. Kendi hayatına baktığında Peygamberlerin yaşadıklarıyla benzerlik varsa da bundan sevinç duyar. Bunların tamamı Kuran’a ve Müslüman ahlakına uygun güzelliklerdir.

Kuran’da Allah, peygamberlerin başlarına gelenleri bir “hikaye” olarak değil müminlerin kendi hayatlarına pay çıkarmaları için birer kıssa olarak bildirdiğini haber vermiştir. Bir insan Kuran’da bildirilen bu olayları okuduğunda ya “geçmişte yaşanmış bazı olaylar” deyip geçebilir ya da “bu anlatılanların hepsinde bir hikmet ve işaret var” gözüyle bakıp kendisine ve tüm müminlere pay ve ders çıkarabilir. Allah Kuran’daki kıssalara “masal” gözüyle bakılmasını kınamış, bu kıssalardan her müminin kendisine bir hikmet çıkarmasını ise övmüştür:

Onlara "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Eskilerin masalları" dediler. (Nahl Suresi, 24)

Allah Kuran’da geçmiş Peygamberlerin ve yanındakilerin yaşadıklarını anlatmasının hikmeti olarak bunların bir benzeriyle her devirdeki müminlerin de karşılacağını haber vermek olduğunu söylemiştir:

Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; 'Allah'ın yardımı ne zaman?' diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)

Bu durumda mümin, kendi başına peygamberlerin yaşadıkları gelmiyorsa o zaman şüphe eder ve rahatsızlık duyar. Geçmiş toplulukların bir benzerini yaşıyor olması ise sevinç ve iftihar vesilesidir.

2.2 BÜYÜK ALİMLER VE DAVA İNSANLARI MAHKEME HUZURUNDA KANUNLARA GÖRE TEKNİK SAVUNMA YAPMAMIŞLAR, İNANÇLARINI VE ÜLKÜLERİNİ ANLATMIŞLARDIR

Bediüzzaman Said Nursi gibi alimler, Başbuğ Türkeş, Necmettin Erbakan, Muhsin Yazıcıoğlu gibi kıymetli zatlar mahkeme huzurunda savunma yapmamış, inançlarını ve ülkülerini anlatmışlardır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin yaklaşık 30 yılı Mahkemelerde, cezaevinde ve sürgünlerde geçen yılları boyunca yaptığı savunmalar Müdafaat isimli eserde toplanmıştır. 500 sayfadan oluşan bu eserdeki savunmaların tamamı imanı sohbet niteliğindedir. Bu mahkeme savunmalarının yaklaşık 100 sayfası ise ahir zaman, Mehdiyet, Deccaliyet konuları üzerinedir.

Örneğin 31 Mart vakasında iftiraya maruz kalarak Divan-ı Harp’de idamla yargılanırken şöyle demiştir:

“Ben talebeyim; onun için, her şeyi mizan-ı şeriatla muvazene ediyorum. Ben milliyetimizi, yalnız İslâmiyet biliyorum; onun için, her şeyi de İslâmiyet nokta-i nazarında (İslam gözüyle) muhakeme ediyorum. Ben hapishane denilen âlem-i berzahın kapısında dururken ve darağacı denilen istasyonda ahirete giden şimendiferi beklerken, cemiyet-i beşeriyenin gaddarane hallerini tenkid ederek, nev-i benî beşere irad ettiğim bir nutuktur (insanlığın din ahlakından uzak sevgisiz hallerini eleştirerek yaptığım bir konuşmadır).”

Görüldüğü gibi Bediüzzaman idamla yargılanırken dahi kendi hukuki konumunu değil, insanların maneviyatlarını, ahiretlerini, sonsuz hayatlarını öncelikli gören bir anlatım yapmış ve savunmasının “cemiyet-i beşeriyenin gaddarane hallerini tenkid ederek, nev-i benî beşere irad ettiğim bir nutuktur” sözleriyle savunmasının insanlığın içine düştüğü sevgisiz, acımasız, bencil din ahlakından uzak hallerine dikkat çeken bir sohbet (nutuk) olduğunu söylemiştir.

Afyon Mahkemesindeki savunmasında ise Başkan’ın sorusu üzerine, "Benim sanatım iman kurtarmak, din kardeşlerimin imanları tutuşmuş yanıyor" diye cevap vermiştir.

Bu, vicdanlı, dürüst ve samimi dava insanlarının ortak tutumu ve ahlakıdır. Başbuğ Türkeş’in vatana ihanet suçlamasıyla yargılandığı davada şu cümlelerle başlayan savunmasının tamamı da inancını ve ülküsünü anlatmak üzerine kuruludur:

“İslami, insani, milli ve medeni bir prensip olarak milletimizle birlikte biz iman etmişizdir ki, ”adalet mülkün temelidir.” Zulme sapan, adalete gölge düşüren, mülkün, yani devletin temellerine dinamit koymuş olur. Adaleti çiğneyen insaniyeti çiğnemiş olur, İslamiyet´i çiğnemiş olur! Zulüm ve adaletsizlik her şeyden önce Allah´a isyandır. İnancı olmayanlar, kalbi mühürlü ve küfürle kararmış olanlar bilmeseler ve inanmasalar da, büyük Türk milleti böyle bir isyanı bağışlamaz. Türk milletini zulümle idare etmenin, adaletsizliğe razı ve ram etmenin imkanı yoktur.”

2.3 MEHDİYET KURAN’DA BİLDİRİLEN, PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN “MEHDİ İLE MÜJDELENİN” DİYE EMRETTİĞİ HAYATİ BİR KONUDUR

Müvekkilin Mehdiyet inancı sebebiyle silahlı suç örgütü oluşturduğu iddiası tarihin en mantık dışı aynı zamanda bazı derin odakların Mehdiyeti durdurabilmek için öne sürdüğü en akılsızca oyunlardan biridir. Burada kast ettiğimiz resmi görevliler ya da bu iddiaları kaleme alanlar değildir. Bu kumpası tüm detayları ile organize eden derin devlet yapılanmasıdır. Bu iddiaları kaleme alanlar ise derin devlet yapılanmasının nasıl karanlık bir zihniyet ve oyun içinde olduğunun farkında dahi olmayan insanlardır.

Müvekkil Adnan Oktar, İslam’ı anlatma, Devlete sadık ve itaatli, maneviyatlı ve milli şuura sahip bir nesil yetiştirilmesi konusunda 40 yılı aşkın süredir kültürel çalışmalar yapan bir kişidir. Bu çalışmaları kapsamında, İslam’ın temel inanç esaslarından biri olan, Peygamber tarafından çok sayıda hadisle açıklanmış Mehdiyet konusunu da uzun yıllardır anlatmaktadır. Çünkü hadiste şöyle buyrulmuştur:

"MEHDİ İLE MÜJDELENİN. O Ehl-i Beyt'imden bir şahıstır. O insanların ihtilâf ve sarsıntılar içinde bulundukları bir sırada çıkar." (İmam-ı Süyûtî)

PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN EMRİ AÇIKTIR, MEHDİ İLE MÜJDELENİN YANİ MEHDİYETİ ANLATIN DEMİŞTİR. MÜVEKKİL DE PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN ÖĞÜT VE TAVSİYELERİNE UYARAK, Müslümanların üzerindeki ataleti ortadan kaldıracağına, Devlete itaati pekiştireceğine, İslam alemindeki acıların son bulmasını sağlayacağına, şuurlu ve bilinçli bir nesil yetişmesine vesile olacağına inandığı için Mehdiyet konusunun üzerinde durmaktadır. ÜSTELİK MÜVEKKİL BU İNANCINI ANLATTIĞI İÇİN HERHANGİ BİR MENFAAT ELDE ETMEMİŞ -TAM TERSİ ÇOK SAYIDA FEDAKARLIKTA BULUNMUŞ, HAKSIZ İTHAMLARA UĞRAMIŞ- İNANCINI ZOR VE DAYATMAYLA KİMSEYE DİKTE ETMEMİŞ, KİMSEYİ KENDİSİ GİBİ DÜŞÜNMEYE VE İNANMAYA ZORLAMAMIŞTIR.

Malum olduğu üzere Peygamberimiz (sav)’in Müslümanların hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiğini, dini vecibelerini ne şekilde yerine getireceklerini, başlarına neler gelebileceğini ve bunlara nasıl karşılık vermeleri gerektiğini anlatan binlerce hadisi bulunmaktadır. MEHDİYET VE KIYAMET ALAMETLERİ KONUSU DA HADİS LİTERATÜRÜ İÇİNDE GENİŞ BİR YER TUTMAKTADIR. PEYGAMBERİN HABER VERDİĞİ BİLGİLERİN HER BİRİNİ; NASIL NAMAZ KILINACAĞINI, NASIL ABDEST ALINACAĞINI, NASIL İYİ BİR İNSAN OLUNACAĞINI HER MÜSLÜMAN OKUMAKLA, ÖĞRENMEKLE VE ANLATMAKLA MÜKELLEF OLDUĞU GİBİ SAHİH VE MÜTEVATİR HADİSLERLE MÜJDELENDİĞİ MEHDİYET KONUSUNU DA AYNI ŞEKİLDE BİLMEKLE, ÖĞRENMEKLE VE ANLATMAKLA MÜKELLEFTİR. Mehdiyet konusu Peygamberin anlattığı binlerce konudan sadece biridir. Peygamberin üzerinde durduğu her konu kadar önemlidir. Müslümanların bu konuyu anlatmasına, ilgili hadisleri aktarıp yorumlamasına Peygamberimiz (sav)'in sünnetine tabi olma isteği dışında olmadık başka anlamlar ve amaçlar yüklenmesi de gereksizdir.

Müvekkil dindar bir vatandaş olarak Peygamberimiz (sav)’in “Mehdi çıkacak, İsa Mesih gelecek, birlikte namaz kılacaklar, Mehdi gelmeden önce depremler artacak, ekonomik krizler olacak, salgın hastalıklar yayılacak, Irak 3’e bölünecek, Afganistan işgal edilecek, Bağdat alevler içinde kalacak, Suriye’de savaşlar olacak, çift kuyruklu yıldız geçecek, Güneş’te alametler belirecek, adaletsizlik hakim olacak, masum kadınlar ve çocuklar katledilecek” gibi daha YÜZLERCE DETAY VERDİĞİ HABERLERİNE İNANMAKTA, GÜVENMEKTE VE KANUNLARIMIZDA BUNA BİR BEİS OLMADIĞI İÇİN DE -KENDİ GÖRÜŞÜNÜ DEĞİL- PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN BU SÖZLERİNİ ANLATMAKTADIR. 

  • Müvekkil hiçbir zaman mehdilik iddiasında olmamıştır, asla olmayacağını da açıkça beyan etmiştir.
  • Mehdiyet, başta Ehli Sünnet ve Şia olmak üzere pek çok İslam mezhebinde hak olduğuna itikat edilen temel konulardan biridir. Başta Kütüb-ü Sitte olmak üzere en muteber hadis kaynaklarının tamamında yer almaktadır.
  • Mehdiyeti anlatmak Mehdilik iddia etmek değildir. Nitekim Mehdiyet iddia ile vuku bulan bir durum da değildir.
  • Müvekkilin Mehdiyeti anlatması inanç ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken, Türkiye’de on binlerce kişinin hemen her gün yaptığı bir şeydir.
  • Mehdilik, Devletin bekasına veya toplu düzenine karşı tehdit içeren bir inanç değildir. Tam tersine Devletimiz’in yazılı olmayan ideolojisi olarak bilinen Kızıl Elma ülküsü bir Mehdiyet anlatımıdır.
  • Mehdilik farz bir inanç olmadığından, farz olmayan bir konunun yaptırımı olmayacağından, Mehdiyeti anlatarak kişilerin iradesinin etki altına alınması mümkün değildir.

Peygamberimiz (sav)’den bu yana Mehdiyet her devirde anlatılmış, konuşulmuş, İslam alimleri tarafından önemli görülmüştür. Sahabe ve tabiinden sonra büyük hadis alimleri, mezhep imamları ve müfessirlerin tamamı Mehdiyeti eserlerinde kapsamlı olarak izah etmişlerdir. İmam Rabbani, İbni Hacer el-Askani, Abdülkadir Geylani, Kurtubi, İbni Kesir, Muhiyydin Arabi, İmam Taberi gibi geçmişte yaşamış alimler, Süleyman Hilmi Tunahan, Hüseyin Hilmi Işık, Esad Coşan, Mehmed Zaid Kotku, Muhammed Raşid Erol, Mahmut Ustaosmanoğlu gibi yakın geçmişte yaşamış olan kıymetli alimlerin hepsi de Mehdiyeti anlatmıştır.

Eserlerinde Mehdiyete geniş yer veren alimlerden biri de Bediüzzaman Said Nursi’dir. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın teşvikiyle DİYANET TARAFINDAN BASILAN VE DAĞITILAN Risale-i Nur Külliyatı’nın oldukça geniş bir bölümünde Mehdiyet anlatılmakta ve müvekkilin de anlatımlarında yer verdiği gibi bu eserlerde,

  • Mehdi’nin Hicri 1400 (Miladi 1979)’da çıkacağı,
  • İstanbul’da faaliyet yapacağı,
  • Peygamberimiz (sav)’in soyundan olacağı,
  • Darwinist materyalist ideolojiyi fikren yerle bir edeceği,
  • İman hakikatlerini anlatan eserler yayınlayacağı,
  • Sevgi, sanat, kalite ve şefkati esas alan bir tebliğ anlayışı olacağı,
  • Siyasete karışmayacağı,

gibi çok sayıda detay vermiştir. Müvekkilin Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden alıntılar yapması, o eserlerde anlatılanları konuşmalarında kullanması, Mehdiyeti buradan edindiği bilgiler doğrultusunda açıklaması hiçbir suç unsuru içermemektedir.

Tüm bu bilgiler ışığında müvekkil;

  • Ahir zaman denilen dünyanın artık son devri içinde olduğumuz 1979 (Hicri 1400)’dan bu yana ardı ardına gerçekleşen yüzlerce alametle inkar edilemez açık bir gerçekken,
  • İnsanları Mehdi’nin zuhuru, Hz. İsa’nın yeninden dünyaya gelişi, İslam ahlakının yani sevginin, adaletin, dostluğun, zenginliğin, iyiliğin tüm dünyaya hakim olması gibi büyük olaylar beklerken,
  • Yine ahir zamanın gereği olarak dünya çapında akıl almaz zulümler ve haksızlıklar yaşanırken,
  • İnsanların büyük çoğunluğunu Mehdi’nin çıkışı öncesi gerçekleşen fitneler sebebiyle büyük bir umutsuzluk, mutsuzluk ve yeis sarmışken,
  • Gerek ülkemizi gerekse İslam alemini ve dünyayı bekleyen böyle büyük olaylar varken,

Hz. Adem’den bu yana beklenen, tüm peygamberlerin kavimlerine anlattığı, Peygamberimiz (sav)’in ise adeta bir tablo gibi net ve tüm detaylarıyla haber verdiği Mehdiyeti gündeme getirmemenin, anlatmamanın ağır bir vicdansızlık olacağını düşünmektedir. Çünkü müvekkilin inancına göre Mehdiyeti anlatmak hak, anlatmamak ise Peygamberimiz (sav)’in mucizelerini gizlemek, sünnetini terk etmek, insanların ümitlerini ellerinden almak, kitleleri yeise terk etmek, 1400 yıl öncesinden haber verilmiş olan fitnelere karşı onları manen savunmasız bırakmak anlamına gelmektedir. Yani müvekkilin Mehdiyeti anlatmasındaki ısrarı şahsıyla ilgili bir konu değildir. Kendi beyanıyla; Allah’a ve Peygamberimiz (sav)’e olan sevgisi, insanlığın mutluluğu, iyiliği ve kurtuluşu için çabanın Kuran’da farz olmasıyla ilgili bir konudur.

Mehdiyetin anlatılmasının engellenmek istenmesi ise sadece bu döneme has bir girişim değildir. Geçmişte de Mehdiyet her anlatıldığında birçok suni sebep oluşturularak bu müjdeli ve güzel haberlerin duyulması bir kısım din karşıtı çevreler tarafından engellenmek istenmiştir. Bediüzzaman Said Nursi, Esad Nuri Coşan, Muhammed Raşid Erol, Süleyman Hilmi Tunahan, Adülhakim Arvasi, Mehmed Zahid Kotku gibi kıymetli insanların yaşadıklarının bir benzeri bugün de müvekkile yaşatılmaktadır.

2.4 GERÇEKLEŞEN 100’DEN FAZLA ALAMET MEHDİYET DEVRİNDE OLDUĞUMUZU GÖSTERMEKTEDİR.

Yukarıda da değindiğimiz üzere müvekkilin hadislere dayanarak anlattığı bilgiler Hicri 1400’ün başından itibaren son 30-40 yıldır, ardı ardına, tam hadiste anlatıldığı şekilde gerçekleşen, somut olaylar ve gelişmelerdir.

Fırat’ın suyunun kesileceği

Afganistan’ın işgal edileceği

Irak’ın üçe bölüneceği

Suriye’de savaş ve çatışmalar olacağı

İran-Irak savaşının yaşanacağı

Ramazan Ayında iki defa Ay ve Güneş tutulmaları olacağı

Boynuzu Andıran İki Uçlu Kuyruklu Yıldız Çıkacağı

Güneş’te alametler belireceği

Azerbaycan’da bir savaş olacağı

Kabe’de Kan Akıtılacağı

Depremlerin artacağı

Büyük Bir Ekonomik Kriz Yaşanacağı

Fakirlik ve Açlığın Artacağı

Doğal afetlerle büyük şehirlerin yok olacağı

Yer çökmelerinin olacağı

Adaletsizliğin yayılacağı

Toplumlarda ahlaki çökme ve bozulmalar olacağı

gibi yüzlerce alamet detaylı olarak Peygamber (sav)’in hadislerinde anlatılmış ve tam da anlattığı şekilde, işaret ettiği dönemde bunlar gerçekleşmiştir. Müvekkil de Peygamberimiz (sav)’in kendisinden 1400 sene sonrasına dair, adeta görmüş gibi, haber verdiği olayların tek tek çıkması karşısında duyduğu hayret ve hayranlıkla Peygamber (sav)’in bu mucizesini insanlara anlatmaktadır.

Peygamberimiz (sav)’in bundan 1400 yıl önce haber verdiği yüzlerce olayın birebir tam tarif ettiği şekilde gerçekleşmiş olması Peygamberin en büyük mucizesidir. İNANÇLI HER İNSAN PEYGAMBERİN MUCİZESİ KARŞISINDA HEYECAN DUYAR. BU HEYECANINI DA İNSANLARLA PAYLAŞMAK İSTER. MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN SÜREKLİ MEHDİYETİ ANLATMASI DA BU HEYECAN ve SEVİNCİN BİR YANSIMASIDIR. İnançlı bir insanın hayatının doğal akışı ve refleksi olan bu tutumu “örgütsel bir eylem” olarak nitelemek ise Anayasa'nın vatandaşlara tanımış olduğu inanç ve ifade özgürlüğünün de ihlali olmaktadır.  

İnançlı bir insanın bakış açısından değerlendirildiğinde, asıl şaşırtıcı olan Peygamberimiz (sav)’in mucizelerinin gerçekleşmiş olması karşısında duyulan heyecanı yadırgamak, bu mucizelerin konuşulmamasını istemek, Peygamberimiz (sav)’in bunca açık mucizesini yok saymaya ve gizlemeye çalışmaktır.

Yukarıda maddeler şeklinde sıralamış olduğumuz alametlere ek olarak özellikle son yıllarda ardı ardına gerçekleşen başka alametler de bulunmaktadır. Bunlarla ilgili hadisler ve bilgiler ekte arz ettiğimiz dilekçede kapsamlı olarak anlatılmaktadır. (EK 1. Konuyla ilgili bilgiler içeren dilekçemiz)

  • HADİSLERDE ERZİNCAN'DAKİ ALTIN MADENİ OCAĞININ ÇÖKMESİ HABER VERİLMİŞTİR
  • MEHDİ DOĞU TARAFINDAN, DAĞLIK, KARLI VE SOĞUK BİR BÖLGEDEN ÇIKACAKTIR
  • AHİR ZAMAN ALAMETLERİNDEN 'YEŞİL KUYRUKLUYILDIZ' GEÇMİŞTİR
  • MEHDİ YAŞADIĞI YERDEN ÇOK UZAK BÖLGELERE SÜRGÜN EDİLECEKTİR
  • PEYGAMBERİMİZ MEHDİ’NİN DOĞU TARAFINDAN ÇIKACAĞINI VE MEHDİYE TABİ OLANLARIN HAYIR VE BEREKET BULACAĞINI SÖYLEMİŞTİR
  • MEHDİ'NİN MANEVİ DERİNLİĞİ VE OLGUNLUĞU, ADETA BİR GONCANIN AÇMASI GİBİ ZAMAN İÇİNDE GİDEREK DAHA ÇOK ARTAR
  • ZÜLKARNEYN KISSASINDA MEHDİYETE İŞARETLER VARDIR
  • HZ MEHDİ VE YARDIMCILARI AYNI TALUT VE YANINDAKİLER GİBİ ZORLUKLA İMTİHAN OLACAKLARDIR
  • GÖKYÜZÜNDE ALIŞILMIŞIN DIŞINDA BİR KIZILLIK BELİRMESİ HZ. MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETİDİR (KUZEY IŞIKLARI)
  • KUYRUKLU YILDIZIN GEÇİŞİ MEHDİ’NİN ÇIKIŞINI MÜJDELER
  • SEL FELAKETLERİ VE ŞEHİRLERİN SULAR ALTINDA KALMASI MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİDİR
  • MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİNDEN OLAN ÇİFT KUYRUKLU LULİN KUYRUKLU YILDIZI’NIN BİLDİRİLDİĞİ HADİSTE IRAK’A DA DİKKAT ÇEKİLMİŞTİR
  • HZ MEHDİ (HAŞA) HIRSIZ, ZİNACI DEĞİLDİR
  • RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI VE HZ. MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETİDİR
  • DÜNYA HZ. MEHDİ DÖNEMİNDE SEVGİYE DOYACAKTIR
  • MEHDİ’NİN ÇIKIŞINDAN ÖNCE SAMİMİ MÜSLÜMANLARIN BÜYÜK BÖLÜMÜ HAPSEDİLİR
  • MEHDİ HAPSEDİLMİŞ MÜSLÜMANLARI HAPİSTEN KURTARIR
  • MUSEVİ KAYNAKLARINDA DA MOŞİYAH (MEHDİ)’NİN SAMİMİ İNSANLARI CEZAEVİNDEN ÇIKARDIĞI BİLDİRİLİR
  • MEHDİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ HEDEFLENECEKTİR
  • MEHDİ VE TALEBELERİ MANEN SON DERECE GÜÇLÜ KİMSELER OLACAKTIR
  • MEHDİ, ALLAH DİLEDİĞİ ZAMAN KIYAM EDER
  • MEHDİ'NİN ZİNDAN GAYBETİ DÖNEMİNDE, TOPLUMUN EN SEFİH İNSANLARI ÇOK KONUŞUR
  • HZ MEHDİ ZİNDAN GAYBETİNDE YALNIZ VE TEK OLACAKTIR
  • RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI VE YEŞİL KUYRUKLU YILDIZ HZ. MEHDİ'NİN ZUHUR ALAMETLERİNDENDİR
  • MEHDİ'YE KOMPLOLARIN DÜZENLENECEĞİ YILLAR, ALLAH'IN AZABININ, BELA VE FELAKETLERİN İNSANLARA EN ÇOK YAKINLAŞTIĞI YILLAR OLACAKTIR
  • HZ MEHDİ, DİNİ TAHRİF EDEN BAĞNAZ, SAPKIN DİN ADAMLARINI KURAN'DA BİLDİRİLEN GERÇEK DİNE UYMAYA DAVET EDER
  • ALLAH HZ. MEHDİ'Yİ DECCAL'E VE SÜFYANİ'YE KARŞI MUZAFFER OLARAK GÖNDERİR
  • MEHDİ'NİN ZİNDAN GAYBETİ DÖNEMİNDE PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN HADİSLERİ MÜMİNLERE YOL GÖSTERECEKTİR
  • MEHDİ'Yİ ENGELLEMEYE ÇALIŞAN KÖTÜ VE İFTİRACI BİR TOPLULUK OLACAKTIR
  • MEHDİ'NİN ZUHURU BELLİ BİR HİKMET ÜZERE İKİ KERE ERTELENMİŞTİR
  • MEHDİ, İLK ZİNDAN GAYBETİNDEN ÇIKTIĞINDA 32 YAŞINDA OLACAKTIR
  • MEHDİ'NİN ZİNDAN GAYBETİNİN UZATILMASI ONUN GÜVENLİK VE SELAMETİ İÇİNDİR
  • DECCAL, HZ. MEHDİ VE TALEBELERİNİ YOKSULLUĞA UĞRATMAYA ÇALIŞIR
  • GÖRÜLMEMİŞ ŞİDDETTEKİ SICAKLARIN GELMESİ HZ. MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETİDİR
  • SÜFYANİ DECCAL, İNGİLİZ DERİN DEVLETİ OLAN DECCALİYETİN TALİMATIYLA HZ. MEHDİ'NİN ZUHURUNU ENGELLEMEYE ÇALIŞIR
  • SURİYE’DE RUS ve BATI ORDULARININ BULUNMASI VE RUS ORDULARININ BAŞLATTIĞI SAVAŞ VE İŞGALLERE KARŞI BATI’NIN YETERLİ TEDBİRLERİ ALMAYACAK OLMASI MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETİDİR
  • SURİYE VE ŞAM'DA ÇIKACAK OLAN BÜYÜK SAVAŞ VE KARIŞIKLIKLAR
    • SURİYE’NİN SAVAŞLA VİRANE OLMASI
    • ŞAM’DAKİ OLAYLAR ZAMANINDA FİLİSTİN’DE DE FİTNE OLMASI
    • SURİYE HALKININ DÖRT GRUP ALTINDA TOPLANMASI
    • ŞAM TARAFINDAN BİR "FETİH MÜJDESİ" GELMESİ
    • TÜRKLERİN SURİYE'YE İNMELERİ
  • MEHDİ DE AYNI HZ. ZÜLKARNEYN GİBİ HAVA ARAÇLARIYLA SEYAHAT EDECEKTİR
  • HZ MEHDİ YALANLANACAK, ŞİKAYET EDİLECEK, DELİLİK İFTİRASINA UĞRAYACAKTIR
  • MEHDİ FİTNELERDEN KORUNMUŞTUR
  • MEHDİ’NİN ZİNDAN GAYBETİ BİTENE KADAR BELALAR UZAR
  • DECCALİYETİN ORTADOĞU VE İSLAM ALEMİNE SALDIRISI MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİNDENDİR
  • MEHDİ VE TALEBELERİ İSTANBUL'DA TUTUKLANIP HAPSEDİLİR
  • ALLAH, MEHDİ'NİN ÖMRÜNÜ ZAMANINDAKİ HİÇ KİMSE İÇİN OLMADIĞI KADAR UZATIR, GAYBETTEN AKLI VE KUVVETİ MÜKEMMEL OLARAK ÇIKARIR
  • KORONA SALGINI MEHDİ’NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİNDENDİR
  • DUHAN SURESİ’NDEKİ DUMAN KORONA’YA İŞARETTİR

3. MEHDİYET İNANCI TEVRAT VE İNCİL’DE, MUSEVİLİK VE HRİSTİYANLIKTA DA VARDIR

Bilindiği üzere Mehdiyet inancı sadece İslam’da değil tüm hak dinlerde olan bir inançtır. Sadece Müslümanlar değil Museviler ve Hristiyanlar da Mehdi’yi beklemektedirler. Dolayısıyla Mehdiyet konusu yalnızca Türkiye’yi ilgilendiren bir konu değil tüm dünyayı ilgilendiren, tüm dünya çapında konuşulan ve gündemde tutulan bir konudur.

3.1 KURAN’DA, TEVRAT VE İNCİL’İN TAHRİF OLMAMIŞ, KURAN’A UYGUN BÖLÜMLERİNİN MUTEBER OLDUĞU BİLDİRİLMİŞTİR

Allah Kuran’da, Müslümanların Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e ve ondan önce gönderilmiş olan tüm Peygamberlere ve bu Peygamberlere indirilenlere iman ettiklerini bildirmektedir. Bakara Suresi’nin 4. ayetinde Allah Müslümanlar için; “ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler…” buyurmaktadır.

Kuran’da bildirildiği gibi İncil, Tevrat, Zebur ve Hz. İbrahim (as)’ın sayfaları geçmişte yaşamış Peygamberlere indirilmiş olan kitaplardır. Bu kitapların bir kısmı yok olmuş, bir kısmı da tahrif olmuş veya değiştirilmiştir. Fakat buna rağmen içlerinde, hak dine ait birçok doğru izah da yer almaktadır. Müslümanlar, bu kitapları Kuran’a ve sünnete göre değerlendirip, ayetlere ve hadislere uygun olan izahların doğru olduğuna hüsn-ü zan ederler. Dolayısıyla, Kuran’a uygun, sünnete mutabık Tevrat ve İncil izahları Müslümanların istifade edebilecekleri ilmi kaynaklardır. Ancak temel şart, bu izahların Kuran ayetlerine ve sahih hadislere uygun olmalarıdır.

Allah bu kitapların, gönderildikleri dönemde insanlar için yol gösterici olduklarını bildirmiştir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

O, sana Kitabı hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, TEVRAT’I VE İNCİL’İ DE İNDİRMİŞTİ. BUNDAN (KUR’AN’DAN) ÖNCE (ONLAR) İNSANLAR İÇİN BİR HİDAYET İDİLER… (Al-i İmran Suresi, 3-4) 

Bir diğer ayette Tevrat için şu şekilde bildirilmektedir:

Gerçek şu ki, BİZ TEVRAT’I, İÇİNDE BİR HİDAYET VE NUR OLARAK İNDİRDİK… (Maide Suresi, 44)

3.2 HADİSLERDE TEVRAT VE İNCİL’DE MEHDİYETİN ANLATILDIĞININ HABER VERİLMESİ, MÜSLÜMANLARIN BU KAYNAKLARDAN DA MEHDİYETİ ÖĞRENMELERİ İÇİNDİR

Allah Kuran'daki pek çok ayetle, Mehdiyeti ve İslam ahlakının dünya hakimiyetini Müslümanlara haber vermiştir. Mehdi’nin zuhuru, diğer kutsal kitaplarda da haber verilmiş olan bir gerçektir. Tevrat ve Kitabı Mukaddes'in Mezmurlar bölümünü oluşturan Zebur, Kuran ayetleri ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadisleri ile mutabık olan ve zaman içinde değiştirilmeden korunmuş bölümler içermektedir.

Kuran'da, "Andolsun, Biz Zikirden (Tevrat'dan) sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık.” (Enbiya Suresi, 105) ayetiyle, Mehdi’nin gelişinin ve dünya hakimiyetinin, Tevrat ve Zebur'da da müjdelendiği haber verilmektedir. Nitekim Tevrat ve Zebur'u incelediğimizde, bu gerçeğin oldukça detaylı ve Kuran ayetleri ve hadislerle mutabık şekilde bildirilmiş olduğu görülmektedir. "Moşiyah", "Kral Mesih", "Shiloh (gönderilmiş olan, Allah'ın armağanı)" ve çeşitli başka isimlerle anılan Mehdi’nin zuhuru ve dünya hakimiyeti anlatılmış, Mehdi’nin zuhurundan önceki ve sonraki dönem de tarif edilmiştir.

Mehdi’nin zuhuru, dünya tarihinin en büyük olayıdır ve bu büyük olaya bütün kutsal kitaplarda işaret edilmektedir. Mehdi’nin gelişi, sadece Peygamberimiz (sav) zamanından beri değil, binlerce seneden beri bilinen ve beklenen bir müjdedir.

Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde, Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunun, Allah’ın vahyi olan tüm kitaplarda haber verildiği şöyle bildirilmektedir:

Naim buyurdu ki: Ben Hz. Mehdi (as)’ı Peygamberlerin suhufunda (sahifelerde; Adem, Şit, İdris ve İbrahim Peygamberlere indirilen sahife şeklindeki kitaplarda) şöyle bulurum: “Mehdi’nin amelinde ne zulüm ne de ayıp yoktur.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 21)

Peygamberlere dair olan kitaplarda, “Mehdi’nin işi zulüm ve kötülük değildir” şeklinde işaret edilmiştir. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sf. 49)

İbni Münavi diyor ki: “Danyal (as)’ın kitabında şöyle yazılıdır: … Mehdi  çıkacak ve Allah-u Teala daha önce fesada uğrayanları ve iman ehlini onunla kurtaracaktır. Sünnetler onunla ihya edilecek… (Bu hadis Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman isimli kitabın Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan el yazılı bir nüshasında mevcuttur.)

BU HADİSLERDEN ANLAŞILIYOR Kİ; MEHDİYET KONUSU, BÜTÜN HAK DİNLERİN KİTAPLARINDA YER ALMIŞTIR. Tevrat ve İncil’de de, Mehdi’nin geleceği, vasıflarının ne olacağı, faaliyetleri ve vesilesiyle gerçekleşecek Allah’a iman ve din ahlakının hakimiyet dönemi, binlerce yıl öncesinden bildirilmiştir. Her ne kadar günümüzde tahrif olmuş halleri bulunsa da, Tevrat ve İncil’in bozulmadan kaldığına hüsn-ü zan edilen, Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)’in hadisleri ile mutabık bölümlerinde, bu izahlar görülmektedir.

3.3 TEVRAT’TA VE İNCİL’DE VAAD EDİLEN HAKİMİYET SAMİMİ MÜMİNLERİN, SALİH MÜSLÜMANLARIN HAKİMİYETİDİR

Tevrat’taki hakimiyet izahlarıyla kastedilen, sadece belli bir millet ya da ırk değildir. Müslüman olan -yani Allah’a teslim olmuş- ve Allah’a şirk koşmadan, samimi inanan kim ise, o kişi iman edenler topluluğunun bir parçası olur. Hakimiyet, bir topluma veya soya değil, samimi müminlere vadedilmiş bir müjdedir. Bir kişinin sadece Musevi ya da Hıristiyan olarak doğduğu için kendisine hakimiyet vadedildiğini düşünmesi çok büyük bir yanılgı olacaktır. Önemli olan bir kimsenin hangi toplumun parçası olarak doğduğu değil; Allah’a, din ahlakına ve Peygamberlere olan bağlılığı, sadakati, itaati ve teslimiyetidir. Bir kişi, Allah’ın varlığını kabul etmiyorsa ya da Allah’ın kudretini gereği gibi takdir edemiyorsa veya din ahlakını tam anlamıyla yaşamıyorsa; Peygamberlere inanıp onların mübarek sünnetlerini devam ettirmiyorsa; bu kişinin hangi soya ya da topluma mensup olduğu ona bir fayda sağlamayacaktır. Allah’a inanmayan, O’na gönülden teslim olmayan bir kimsenin, Hz. İbrahim’ıin, Hz. Yakup’un, Hz. Musa’nın soyundan veya ırkından olması bir anlam taşımaz; çünkü bu kişi soyundan geldiği mübarek Peygamberleri reddetmiş bir kişidir. Bir kimsenin iman sahibi olmadan, sadece Peygamberler neslinden gelmesi, o kişiyi mübarek bir insan kılmaz. Hz. İbrahim’i, Hz. İshak’ı, Hz. Yakup’u, Hz. Musa’yı kabul etmeyen, Allah’ı sevmeyen, Allah’tan korkmayan bir kişinin hangi soydan geldiğinin Allah Katında bir önemi yoktur.

Allah Kuran’da, insanı değerli kılan tek ölçünün, takva olduğunu bildirmiştir:

… Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

Tevrat’ta haber verilen hakimiyet de belirli bir grubun veya soyun diğer toplumlar üzerinde güç ve iktidar sahibi olması değil, Allah’a samimi imanın ve tüm insanlara emrettiği gerçek din ahlakının yeryüzüne hakim olmasıdır. Açıktır ki, Tevrat’ta bahsi geçen ve hakimiyet vaat edilen, samimi iman sahibi topluluğun vasıflarına kim sahipse, Allah, iman ve din ahlakının yeryüzüne hakimiyetine onları vesile edecektir. Diğer bir deyişle Allah’a imanı ve din ahlakını hakim edecek olanlar, Allah’a samimi olarak iman eden, O’na saygı dolu bir korkuyla bağlı, Allah’ın bildirdiği ahlakı koruyan, gönülden teslim olmuş, şefkati, merhameti ve sevgiyi yaşayan müminlerdir. (EK 2. Tevrat’ta Mehdiyet Anlatımları)

3.4 HZ. İSA KENDİSİNDEN SONRA GELECEK OLAN MEHDİ’Yİ HABER VERMİŞTİR

Aynı şekilde İncil'in Kuran'la mutabık hak olan bölümlerinde de Mehdi’nin gelişi müjdelenmiştir. İncil'de geçen "Faraklit" ve "su testisi taşıyan adam" tanımlamaları dikkat çekicidir. Faraklit’in kelime anlamı: Yardımcı, Hakikat Ruhu, Tesellici’dir. Bu ifadelerle, Hz. İsa'nın ahir zamanda geleceğini müjdelediği; dünyaya barış, huzur, birlik ve beraberlik, sevinç ve mutluluk getirecek bir liderden bahsedilmektedir. Hz. İsa havarilerine, kendisinden sonra gelecek bu güvenilir kişiye yani Mehdi’ye uymalarını, onun sözünü dinlemelerini ve son ana kadar onu izlemelerini şöyle öğütlemektedir:

Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi gözetirsiniz. BEN DE ALLAH’A YALVARACAĞIM VE O SİZE BAŞKA BİR “FARAKLİT” (MEHDİ) GÖNDERECEKTİR. (Yuhanna, 14:15-16)

Faraklit, öyle bir hakikat ruhudur ki, RAB ONU BENİM İSMİMLE (MESİH) gönderecektir. O (MEHDİ) size her şeyi öğretecek ve benim size söylediklerimi de tekrar hatırlatacaktır. (Yuhanna, 14:26)

Faraklit (Mehdi) geldiğinde benim için şahitlik edecektir ve siz de bana şahitlik edersiniz. (Yuhanna, 15:26-27)

Ben size hakkı söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. ÇÜNKÜ BEN GİTMEZSEM FARAKLİT (MEHDİ) SİZE GELMEZ. Ama ben gidersem, Allah onu (Mehdi’yi) size gönderir. (Yuhanna, 16:7)

Günah için, çünkü bana iman etmezler. Salah için, çünkü Allah’a gidiyorum ve artık beni göremezsiniz. VE HÜKÜM İÇİN, ÇÜNKÜ BU DÜNYANIN REİSİNDE (MEHDİ) HÜKMEDİLMİŞTİR. Size söyleyecek daha çok şeylerim var, fakat şimdi dayanamazsınız. FAKAT O HAKİKAT RUHU (MEHDİ)  GELİNCE SİZE HER HAKİKATE YOL GÖSTERECEK. Zira kendiliğinden söylemeyecektir, fakat her ne işitirse söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir. (Yuhanna, 16:9-13) 

Mesih şöyle dedi: Artık ben sizinle çok söyleşmem. Çünkü BU ALEMİN REİSİ (MEHDİ) GELİYOR. Bende asla onun nesnesi yoktur. (Yuhanna, 14:30)

İncil’de, Hz. Zekeriya da Hz. Davud’un soyundan gelen güçlü bir kurtarıcıyı yani Mehdi’yi haber vermektedir

Zekeriya Peygamberin ilerisi ile ilgili bildirisi:

Eski çağlardan beri Kutsal Peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, KULU DAVUT'UN SOYUNDAN BİZİM İÇİN GÜÇLÜ BİR KURTARICI ÇIKARDI. Düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı. (Luka, Bap 1, 69-70)

Bunların yanı sıra, İncil'de belirtilen ahir zaman alametleri ile Hz. İsa ve Mehdi’nin zuhurundan sonraki zamana dair tarifler de, Kuran ayetleriyle ve Peygamberimiz (sav)'den rivayet edilen hadislerle büyük bir mutabakat içermektedir. Dolayısıyla İncil'e göre de ahir zaman alametlerinin hemen hepsi birbiri peşi sıra ortaya çıkmaktadır. Tüm bunlardan, başta İslami kaynaklara, ardından da İncil, Tevrat ve Zebur'a dayanarak içinde bulunduğumuz dönemin Mehdi’nin faaliyet yaptığı dönem olduğu açıkça söylenebilmektedir. (EK 3. İncil’de Mehdiyeti anlatan bölümler)

3.5 MUSEVİ ALİMLERİN MEHDİYETLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI KURAN’LA VE SAHİH HADİSLERLE UYUMLUDUR

Musevilikte sadece Tevrat’ta değil hem yazılı hem de sözlü kaynaklarda Mehdiyet çok kapsamlı olarak anlatılır. Nitekim Kuran-ı Kerim’de de bilindiği üzere

Andolsun, Biz zikirden sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105)

Ayetiyle İslam ahlakının yeryüzüne hakimiyeti yani Mehdiyetin Musevi kaynaklarında da anlatıldığı bildirilmiştir.

Bir diğer Kuran ayetinde ise şöyle bildirilmiştir:

Gerçek şu ki, Biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. BİLGİN-YÖNETİCİLER (RABBANİYUN) VE YÜKSEK BİLGİNLER DE (AHBAR), Allah'ın Kitabı’nı korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, Ben'den korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir olanlardır. (Maide Suresi, 44)

Bu ayette Allah’ın Hz. Musa’ya indirdiği hükmünü korumakla görevlendirilmiş Yüksek Alimlere yani Rabbanilere dikkat çekilmiştir. Nitekim Peygamberimiz (sav)’in de yaşadığı dönemde Musevi alimlerle görüştüğü, fikir alışverişinde bulunduğu bilinmektedir. Bu alimler tarafından nesilden nesile aktarılarak gelen sözlü ve yazılı kaynaklarda da Mehdiyetle ilgili önemli bilgiler yer almaktadır. (EK 4. Musevi Alimlerinin Mehdiyetle İlgili Anlatımları)

SONUÇ

Müslümanlar her devirde Mehdi’yi beklemiş, Mehdi’yi anlatmış ve Mehdi’nin gelişine ihtiyaç duymuşlardır. Müvekkil de bu düşünce ve duygularla, Peygamber’in sözüne duyduğu güvenle ve itaatle Mehdi’nin geleceğine inanmakta, Mehdi’yi anlatmakta ve Mehdi’yi beklemektedir. Bunların hiçbirinde suç unsuru olmadığı gibi suça yönelten ya da herhangi bir kanun dışı eyleme zemin hazırlayan herhangi bir husus bulunmamaktadır.

Müvekkil ve arkadaşlarının Mehdiyeti savunmalarında anlatmalarının ana sebebi ise iddianamede yer alan suçlamaların tamamının Mehdiyet inancına dayandırılmasıdır. Bu yaklaşımın yanlış olduğunu anlatmak da müvekkil ve arkadaşlarının savunmasının önemli bir parçasıdır.

Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 03.03.2025


 

EK 1. Konuyla ilgili bilgiler içeren dilekçemiz

EK 2 Tevrat’ta Mehdiyet Anlatımları

EK 3 İncil’de Mehdiyeti anlatan bölümler

EK 4 Musevi Alimlerinin Mehdiyetle İlgili Anlatımları







Daha yeni Daha eski