TÜRKİYE CUMHURİYETİ ADALET BAKANLIĞI’NA

SUNAN    : Adnan Oktar

MÜDAFİİ : Av. Mert Zorlu

KONU      : Bazı hakimler, savcılar, kolluk, yargı ve idare personelinin, aralarındaki bir takım sosyal ve mesleki ilişki ve dayanışmalar nedeniyle hukukun ve kanunların sınırları dışına çıkarak adaletsiz karar ve uygulamalara sebebiyet vermeleri ihtimaline karşı gerekli tedbirlerin alınmasının adalet mekanizmasının sağlıklı işlemesi, buna bağlı olarak Türkiye’nin bekası ve geleceği için önemi hakkında bilgilendirmedir

 

AÇIKLAMALARIMIZ:

Malumunuz olduğu üzere son yıllarda Türkiye’de yargıya güven en alt seviyeye inmiş, toplum genelinde adalet duygusu ciddi anlamda zedelenmiştir. Adalete güvenin bu derece azalması vatandaşların kendini güvende hissetmesini adeta imkansız hale getirirken, üretme gücü ve yeteneği, girişimcilik ruhu gibi hasletler de ortadan kalkmıştır. Ekonomiyi de çökme noktasına getiren ana unsur budur.

Gerek basına yansıyan haberlerde gerekse günlük yaşamda şahit olunan olaylarda; Zaman zaman hukukun sınırlarının aşılması, vatandaşın haklarının korunmaması, hatta kimi zaman nadir de olsa menfaat sağlanan ortamların oluşması gibi istenmeyen olumsuz durumlar, bazı hakimler, savcılar, emniyet görevlileri, cezaevi yöneticileri gibi yargıda ve kollukta görev yapan bir kısım memurların arasında yanlış ve hukuksuz bir dayanışma olduğu imajını oluşmaktadır. Memurların ve birlikte görev yapan insanların dayanışması, iyi ilişkiler içinde olması elbette kıymetli ve güzel bir tutumdur. ANCAK BU DAYANIŞMA, DEVLETİN ŞEFKATLİ VE ADİL YAPISINI DESTEKLEYEN VE KANUNLARIN BELİRLEDİĞİ SINIRLARIN İÇİNDE OLMAK ZORUNDADIR. KANUNUN BELİRLEDİĞİ SINIRLARI AŞMAK İÇİN, HUKUKA AYKIRI UYGULAMA YAPILMASI GEREKTİĞİNDE BÖYLE BİR DAYANIŞMANIN KULLANILMASI ŞÜPHESİ OLUŞMASI DAHİ BİR HUKUK DEVLETİNDE ASLA KABUL GÖRMEMELİDİR.

Çünkü bu dayanışmanın, kimi zaman bazı yerlerde BİRBİRLERİNİN HUKUKA AYKIRI UYGULAMALARINA GÖZ YUMMA, HATTA HUKUKU İHLAL EDEN YA DA HUKUKUN ARDINDAN DOLAŞAN KARARLARIN ALINIP UYGULANMASI KONUSUNDA BİRBİRİNİ DESTEKLEME GİBİ BİR HAL DE alabildiği yönünde haberler medyada sık sık gündeme gelmektedir. Yine basındaki haberlerden anlaşıldığı üzere, bazı memurlar da doğrudan dahil olmamakla birlikte, bu dayanışmanın gücünden çekinerek çeşitli bariz haksızlıklara dahi göz yummakta, doğruyu söylemek veya yapmak yerine kalabalığa uyarak kendince mevcut konumunu korumak için kimseyle terzs düşmeme yolunu tercih edebilmektedir. Öyle ki eskiden mahkeme kararlarında veya idari raporlarda, sıkça rastlanabilen KARARA ŞERH KOYMA, MUHALEFET ETME, KENDİ GÖRÜŞÜNÜ İFADE ETME GİBİ UYGULAMALARA ARTIK NEREDEYSE YOK DENİLECEK KADAR AZ RASTLANMAKTADIR. Tüm hakimler, savcılar, idareciler, kurullarda yer alanlar her konuda hem fikir olamayacağına göre, bu tek seslilik dahi tek başına olağan dışı ve hukuka uygun olmayan bir karşılıklı kollama ve dayanışma olduğu kanaatini oluşturmaktadır.

 OYSA KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ İÇİN EN TEMEL BİRİMLER OLAN YARGI, KOLLUK VE İDAREDE BİR İŞLEM YAPILACAĞI ZAMAN ÖLÇÜ İDARECİLER VEYA MEMURLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ VEYA TALEPLER DEĞİL, KANUN, İÇTİHAT, HUKUK VE EN ÖNEMLİSİ VİCDAN OLMALIDIR. Memurlar arasında dayanışma hukukun aşılması için kullanılırsa bu tüm ülke için katlanarak büyüyen bir milli felakete dönüşebilecektir. Bu tip uygulamalar yaygınlık kazandığında günün birinde o uygulamayı yapanın kendisi ve hatta kendisinin üstündeki idareciler; Bakanlar, Hükümet üyeleri, hatta Cumhurbaşkanları dahi mağduriyetler yaşayabilecektir.

Özellikle Anadolu’nun küçük şehirlerinde, çoğunlukla bulundukları ile başka illerden gelmiş olan, şehrin yerel halkıyla konumları gereği fazla yakınlaşmayan ancak birbirleriyle doğal olarak çok yakın mesleki dostluk ilişkileri kuran ilin valisi, emniyet müdürü, savcısı, hakimleri, cezaevi müdürleri, kaymakamları, memurları gibi kişileri arasındaki kurulan yakın dayanışma kimi zaman gayri hukuki uygulamalarda devreye girebildiğine dair basına bazı haberler yansımaktadır. Vatandaşlarda bu yönde bir tutum olduğuna dair şüphe oluşmaktadır. Bir işin halledilmesi gerektiğinde, kanunların gereği olan yazışmayı yapmak, HUKUKİ GEREKÇE ORTAYA KOYMAK GİBİ VATANDAŞIN İŞLEYİŞİ TAKİP EDEBİLECEĞİ ŞEFFAF BİR SÜREÇ YERİNE “BİR TELEFON AÇARAK”, YA DA “AKŞAM YEMEK SOFRASINDA KONUYU GÜNDEME GETİREREK” BİRTAKIM “MESELELERİN ÇÖZÜLMESİ” YOLUNA GİDİLDİĞİNE dair halk arasında bir kanaat meydana gelmektedir. Gelen talep hukuka uygun olmasa dahi sırf karşısındaki kişiyi kırmamak için “gerekeni yapmak” gibi bir yol izlendiği izlenimi oluşmakta, mağduriyetlerin temelinde bu tutumun yer aldığına dair bir takım vakalar da günlük haberlere sık sık konu olmaktadır.

Bu, aslında sadece Anadolu’da küçük illerde değil İstanbul gibi büyük şehirlerde dahi artık sıkça görülmektedir. Hakimlerin, savcıların, cezaevi müdürlerinin, memurların hukukun ve kanunun gereği yerine “gelen talebi”, "ricayı" esas almaları vatandaşın adalete güvenini yitirmesine sebep olduğu gibi, hakimlerin ve savcıların mesleklerini hakkıyla yapmasına da engel olmaktadır.

Bu sefer ortaya “ben kendimi garantiye alayım”, “gerisini bir üst mahkeme düşünsün” mantığıyla işleyen tümüyle hukuk dışı bir sistemin ortaya çıkması söz konusu olabilmektedir. Özellikle kamu tarafından yakından takip edilen davalarda bu mantıkla hareket edildiği sıkça haberlerde ya da tv programlarında konu edilmektedir. ÖRNEĞİN, ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASINDA DA, YAPILAN BİRÇOK UYGULAMA, DOSYANIN BAŞINDA “ADNAN OKTAR” İSMİ OLMASA YAPILMASI TAHAYYÜL DAHİ EDİLMEYECEK ŞEYLERDİR.

BAŞKA HERHANGİ BİR DOSYA OLSA,

  • Bir babanın (Fırat Develioğlu) kendi öz kızını sözde küçük çocuğa cinsel saldırı iftirasında kullanıp bir kez bile öz çocuğunun hakkını ne mahkemede ne kamuoyunda ne basında korumaması, hakim “şikayetçi misiniz” dediğinde “ticaretimin bozulduğundan şikayetçiyim” deyip kızından bahsetmemesi, katıldığı yüzlerce TV programında bir kere bile kızının sözde mağduriyetini dile getirmemesi,
  • 18 yaşından küçük bir kız çocuğunun ailesinin bilgisi olmadan dosyanın bazı husumetli müştekilerinin işbirliğiyle İsviçre’den Türkiye’ye getirilmesi, müvekkil Adnan Oktar aleyhinde konuşturulması, yanında velisi olmadan kendinden 20 yaş büyük adamlarla yatta alkollü ortamlarda bulundurulması, yine ailesinden habersiz Kazakistan’a götürülmesi ve kendisinden haber alınamaması, kızını merak edip ulaşmaya çalışan annenin ise mağduriyetini dile getirdiği için tutuklanması,
  • Polise güya ateş açtığı iddia edilen şahsın elinde atış artığı izi olmadığı halde polisin iki kolunda da atış artığı izi olması, ateş ettiği iddia edilen şahsın silahının üzerinde DNA izi bulunmaması, konuyla ilgili tanık olarak ifade veren polislerin aynı anda birbirlerinden tamamen farklı hikayeler anlatması, olay yerini saniye saniye görüntülemiş ve konuyu net olarak aydınlatacak güvenlik kamerası kayıtlarının 7 yıldan beri savunmanın tüm ısrarlı taleplerine rağmen dava dosyasına teslim edilmemiş olması...

gibi HER YÖNÜYLE ANORMAL OLAYLAR SADECE ADNAN OKTAR DAVASINDA BAZI HAKİMLER VE SAVCILAR TARAFINDAN ŞAŞIRTICI BİR ŞEKİLDE OLAĞAN GÖRÜLMEKTEDİR. Hakimler ve savcılarımızın görevlerine titizlikle yaptıklarına güvenimiz tam olmakla birlikte böylesine aleni hukuksuzlukların hiçe sayılması da şüphe oluşturmaktadır. Bu ve daha yüzlerce örneği olan anormalliklerin binde biri başka herhangi bir dosyada yaşanmış olsa,

- En baştan dosya önüne gelen savcı anında takipsizlik verecekken,

- Bir şekilde dosya kovuşturma aşamasına geldiyse bile Mahkeme başkanı ve üyeler mutlaka bunların her birini sorgulayacakken,

- Bu kişilerin verdikleri beyanlara asla itibar etmeyecekken,

- Dosyayı beraatle neticelendirecekleri gibi yargıyı yanılttıkları için bu kişiler hakkında da işlem başlatacaklarken

söz konusu Adnan Oktar Davası olduğunda adeta ortak bir tutumla hukuksuzluk sıradanlaştırılıyor imajı oluşmaktadır.

Benzer bir şekilde, Türkiye’de hiçbir PKK, FETÖ, DHKPC, IŞİD tutuklu veya hükümlüsüne uygulanmayan avukat görüş kısıtlılığının; 7 yıl boyunca kaydedilen ve memurlar tarafından izlenen görüşlerde bir kere bile suça dair tek bir delil elde edilmediği halde, alenen ve açıkça hak ihlali olduğu biline biline, AYM kararları ve kanunlar hiçe sayılarak uygulanması da olağan olmayan bir durum olarak algılanmaktadır.

Sonuç ve talep;

Yukarıda özetlediğimiz ve vatandaşların sıkça karşılaştığı basındaki haberlerden de anlaşılan bu duruma karşı, toplum huzuru ve güvenliği, ülkemizin geleceği ve bekası için gerekli tedbirlerin alınması gerektiği açıktır. Zira bazı hakimler, savcılar, müdürler, memurlar arasında dayanışma olduğu imajı ve “benden çıksın da ne olursa olsun”, “ben kendimi kurtarayım da” mantıklarıyla hareket ediliyor şüphesi adalete büyük darbe vurmaktadır. Makamınız’ın gerek basına yaptığı açıklamalardan gerekse uygulamalarınızdan adaletin tesisi için hassas bir vicdanla hareket ettiği görülmektedir. Bu güzel vicdanınız ve hukuka saygınızın izah ettiğimiz olayların yaşanmaması için de devrede olacağına müvekkilin güveni tamdır.

Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 25.12.2024

Adnan Oktar

Müdafi

Av. Mert Zorlu

Daha yeni Daha eski