27 Ekim 2024 tarihinde birçok gazete, internet sitesi ve TV kanalında müvekkil Adnan Oktar’ın 2 milyar TL tutarında servetine el konulduğu, tüm mal varlığının hazineye geçtiği haberleri yer almıştır.

Öncelikle ifade etmek gerekir ki, müvekkil Adnan Oktar’ın kendisi adına hiçbir malı, mülkü, şirketi, evi, arabası vs bulunmamaktadır.Dolayısıyla müvekkilin olmayan mal varlığının hazineye geçmesi de söz konusu değildir. Haberlerde yer alan “Tek başına Adnan Oktar’ın 1 milyar doları bulunan mal varlığı ortaya çıktı” gibi manşetler hiçbir somut karşılığı olmayan, tamamen sansasyon amaçlı kullanılmış cümlelerdir.

Kendisi hayatı boyunca sadece Allah için yaşamış, tüm ömrünü hayatın bütün yönlerinden uzaklaşarak Kuran ahlakını anlatmaya adamıştır. Müvekkil Kuran-ı Kerim’de bildirilen;

Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir. (Yasin Suresi, 21)

De ki: "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), alemlere bir 'öğüt ve hatırlatmadan' başkası değildir." (Enam Suresi, 90)

Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 51)

ayetleri gereği Kuran’ı, İslam’ı, dini anlatma karşısında gelir elde etmenin haram olduğuna inandığını beyan etmektedir. Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmak, Kuran’ın güzelliğini açıklamak için yaptığı kültürel çalışmalar karşılığında da, eserlerinden alması gereken telif ücreti de dahil, hiçbir ücret almamıştır.

Haberlere konu olan ve yargılama sonunda müsaderesine karar verilen şirket, ev, araba, nakit para, hatta koltuk, sandalye, masa, klima, bulaşık makinası, elektrik süpürgesi, tabak, kaşık, çatal, ayakkabı, takım elbise, kemer gibi eşyaların tamamı müvekkilin arkadaşlarının helal ve yasal yollardan elde ettikleri gelirlerinin ürünüdür. Haberlere yansıtıldığı gibi aşırı bir lüks içermemektedir. “Dudak uçuklatan” bir yönü yoktur. Bir an için aşırı lüks olduğu kabul edilse dahi, el konulduğu söylenen mal varlığı yaklaşık 300 kişinin on yıllar boyunca çalışıp emekleri karşılığında kazandıkları ve/veya ailelerinden miras kalan mal ve mülkleridir. Nasıl kazanıldığı açık ve belli olan, en ufak bir yasa dışı unsur içermeyen kazançtır.

ALINAN MÜSADERE KARARI KANUNA AYKIRI OLMASINA RAĞMEN, MÜVVEKİL VE ARKADAŞLARI DEVLETİMİZ’İN HAZİNESİNE KATKILARININ OLMASINDAN HİÇBİR RAHATSIZLIK DUYMAMAKTA, İNANÇLI İNSANLAR OLARAK BUNU SADAKALARI OLARAK GÖRMEKTEDİRLERAncak bu haksız ve hukuksuz uygulamadan dolayı garip bir sevinç yaşayan Devletin içine çöreklenmiş bir kısım derin devlet mensuplarının bundan bir bereket ve ferahlık bulamayacaklarının da bilinmesini istemektedirler.

Müvekkilin inancına ve düşüncesine göre, tarih boyunca -başta Resulullah (sav) ve sahabesi olmak üzere- Allah yolundaki birçok Müslüman topluluk ekonomik ambargo, mallarına el konulması, ticaretlerinin engellenmesi gibi yaptırımlarla karşılaşmış, ancak bunların hiçbiri, onların haklı ve şerefli davalarına bir zarar verememiştir. Aksine Allah'a olan imanlarını, yakınlıklarını, tevekküllerini, kuvvet ve şevklerini kat kat artırmıştır. Haksızlıkla el konulan bir mal, mülk ya da paranın kimseye helal olmadığı, kimseye bir bereket ve fayda getirmeyeceği de Allah'ın değişmez bir kanunu olarak İslam'ın bildirdiği bir gerçektir.

Söz konusu haberlerde dikkat çeken “Beş parasız kaldı”, “dudak ısırtan servet”, “milyonlarca dolara el konuldu”, “ve beklenen oldu”, “tek başına 1 milyar doları bulan mal varlığı ortaya çıktı” gibi başlıklar ve cümleler, toplumun bazı kesimlerine egemen olan varlıklı insanlara karşı duyulan anlamsız öfke ve kıskançlığın yansıması imajı vermektedir. Müvvekil ve arkadaşlarının basının ifadesiyle “beş parasız kalmak” gibi bir endişeleri yoktur, ancak bu durumu “beklenen oldu” diyerek bir nevi gizli sevinçle haber yapmak makul, adil, itidalli ve olgun bir gazetecilik anlayışından çok uzaktır. Hayatlarını Kuran’a göre yaşadıklarını beyan eden müvekkil ve arkadaşları, her şeyini kaybettiği kendisine söylendiğinde, dini kaynaklarda “çıplak geldim çıplak gideceğim” diyerek güzel bir tevekkül örneği sergilediği rivayet edilen Hz. Eyüp gibi Allah’ın yarattığı her görüntüden razı olduklarını söylemektedirler. Allah’ın lütfettiği en güzel evlerde yaşadıklarında da cezaevlerinin küflü koğuşlarına, 5 adıma 3 adım hücrelerine atıldıklarında da aynı şükür, sevinç, sabır, tevekkül, neşe ve iman dirayeti içinde oldukları bilinmektedir.

Müvekkil ve arkadaşları hakkında alınan müsadere kararı bir kısım basında bir tür “müjde haberi” olarak verilirken, olayın başta sona hukuk dışı olması gerçeği ise tamamen göz ardı edilmektedir. Oysa söz konusu müsadere kararı sayısız hukuksuzluk içermektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

  1. Kanunlarımıza göre, bir suçun işlenmesiyle elde edildiğine dair hiçbir delil olmayan para ve mallar hakkında müsadere kararı verilmesi hukuka kesin aykırı hal olarak kabul edilmektedir. Adnan Oktar Davası dosyasında müsadere edilmesine hükmedilen mal varlığı değerlerinin tek bir tanesinde bile suçtan elde edilen parayla kazanıldığında dair en ufak bir delil bulunmamaktadır. Bu sebeple de, İstanbul BAM 1. CD 15.03.2022 tarihli bozma kararında İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi’nin müsadere kararını “dosyada MALVARLIĞINA YÖNELİK başka bir suç bulunmadığı…” gerekçesiyle bozmuştur.
  2. İstinaf Mahkemesinin bozma kararına rağmen, bozma sonrası yargılamada bir suçtan elde edilmiş gelirle temin edildiğine dair en küçük bir delil bulunmayan tüm malvarlığı değerlerinin (araçlar, gayri menkuller, şirket hisseleri, nakitler) müsaderesine hukuksuz olarak karar verilmiştir. Bu gerekçesiz ve hukuksuz karara yönelik yapılan istinaf ve temyiz başvurularının tamamı makul bir gerekçe açıklamaya ihtiyaç duyulmaksızın toptan reddedilmiştir.
  3. Söz konusu müsadere kararına giden yol, ilk adımından itibaren son derece garip, bir hukuk devletinde asla yaşanmaması gereken detaylar içermektedir. Soruşturma aşamasında, 2018’in hemen başında Emniyet’ten Savcılığa MASAK incelemesi için 2 kere talep yazısı yollandığı halde savcılık bunu gerekli görmemiştir. Bunun üzerine, sözde hukuki dayanak oluşturma amacıyla malum odaklar devreye girmiş ve daha önce 19. ayrı kez Mali Şube'de ifade vermiş dosyanın husumetli müştekisi Özkan Mamati’ye, bir gece vakti 20. kez Mali Şube'ye çağırılıp ek ifade verdirilmiştir. Ne ilginçtir ki bu gece vakti ifadesinin tek konusu mali isnatlardır ve içeriği gerçeklerle bağdaşmayan bu kurgu ifade gerekçe gösterilerek savcılık tarafından MASAK raporu istenmiştir.
  4. MASAK raporlarında somut bir suç tespiti bulunmadığı için Kurum, sahada defter incelemesi yapılması gerektiğini söylemiştir. Dosyada bulunan Masak Raporunda da kuvvetli suç şüphesi içeren bir eylemden veya suç konusu olan bir değerden bir tutardan bahsedilmemektedir. Sadece, güya dikkat çekici olan bir takım işlemlerden bahsedilmekte, ancak bu “dikkat çekiciliğin” ne olduğu açıklanmamakta, “değerlendirmenin net olmadığı, daha sağlıklı inceleme yapılabilmesi için tüm belgelerle incelenmesi gerektiği” bildirilmektedir.
  5. Birinci Masak Raporunda 4 şirket ve 1 vakıf, ikinci Masak raporunda ise ek olarak 6 şirket daha incelemeye dahil edilmiştir. Toplamında 10 şirket ve 1 vakıf hakkında inceleme yapılmışken, daha sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca bu raporlar dayanak olarak gösterilerek dosya kapsamında 86 şirkete el konmuş ve şirket yönetimi için kayyum olarak olarak TMSF atanmıştır.
  6. Bilindiği üzere, TMSF kayyumları sadece terör örgütlerine aidiyeti ve iltisakı olan şirketlere atanabilmektedir. Bu yüzden de TMSF yönetimi savcılığa itiraz yazısı yazmış, “istediğinizi yapma konusunda terddütümüz var” diyerek bu kararı kabul etmek istememiştir. Bir kez daha son derece garip bir gelişme yaşanmış, TMSF atanmak istemediği halde bir nevi zorla şirketlere atanmıştır.
  7. CMK m.128’de belirtilen el koyma tedbirinin uygulanabilmesi için suçtan elde edilen değere ilişkin bir rapor olması, raporda da durumun somut gerekçelerle delillendirilmesi şarttır. İki MASAK raporunda da suçtan elde edilen değere ilişkin en ufak bir değerlendirme bulunmamaktadır.Ayrıca kazanç müsaderesinde temel kriter, suç tespiti yapıldıktan sonra yasa dışı yolla elde edilen gelirin tutarının saptanması ve bu tutara el konmasıdır. Yani birilerinin suç işleyip 1000 TL yasa dışı gelir elde ettiği tespit ediliyor ise o kişilerin 1.000.000 TL değerinde mal varlığı müsadere edilemez. Adnan Oktar Davası dosyasında ise yargılananların ailelerinden miras kalan mülkleri, nesiller boyunca faaliyet göstermiş şirketleri, bu şirketlerin yasal faaliyeti neticesinde elde ettikleri kazanımlarının tamamı haksız ve hukuksuz olarak müsadere edilmiştir.
  8. Müsaderesine karar verilen şirketlerin hiçbirisi hakkında hangi suç eylemleri nedeniyle müsadere kararı verildiği açıklanmamıştırBu şirketlerin hiçbirisinin tüzel kişiliği hakkında açılmış bir dava bulunmamaktadır. Hatta müsaderesi istenen şirketlerin yöneticileri hakkında açılmış dava dahi bulunmamaktadır. Bu şirketler ve yöneticileri davanın tarafı değildir. Müsadereye konu eylemlerin neler olduğu mahkeme huzuruna açıkça getirilmemiş ve tarafların huzurunda tartışılmamıştır.
  9. Suç ile illiyet bağı kurulmadan müsadere kararı verilmesi Anayasımızın 38. maddesine de aykırılık teşkil etmektedir. Buzdolabı, çamaşır makinası, klima gibi her evde olan beyaz eşyaların dahi güya “örgüt üyelerinin kullanımına tahsis edildiğinin anlaşıldığı” gibi afaki bir varsayımlarla müsadere kararı vermenin ölçülü ve adaletli bir karar olmadığı açıktır. Mahkeme heyeti suç ve eşya arasında illiyet bağı kurmamış, bunun nedenlerini delillendirmeye ihtiyaç dahi hissetmemiştir.
  10. Tüm sanıklar, her bir menkul, gayrimenkul ve el konulan para, ziynet vb eşyayı nasıl satın aldıklarını, bunların gelirlerini hangi yollarla kazandıklarını detaylarıyla izah etmişlerdir. Bu menkul, gayrimenkullerin bir kısmı miras yoluyla, bir kısmı banka kredileri ile bir kısmı kazandıkları maaşlarla vs alınmıştır. Bunların tamamının delilleri dava dosyasında mübrezdir. Ayrıca müsaderesine karar verilen mülklerin satın alma tarihleri ile dosyadaki idda edilen suçlamaların tarihleri de birbirleriyle uyuşmamaktadır. Ancak mahkeme heyeti bu delillerin ve savunmaların hiçbirisini incelemeyerek iyi niyetten uzak bir yaklaşımla toptancı bir karar vermiş ve ayırt etmeksizin tamamının müsaderisine karar vermiştir.

Sadece bir kısmına yer verdiğimiz bu hukuksuzluklar dahi söz konusu müsadere kararının ortada gerçekten bir suç örgütü ve suçtan elde edilmiş bir gelir olduğu için değil derin devlet yapılanmasının öfkesi ve kini sebebiyle, bir takım kumpasların neticesi olarak verildiğini göstermektedir. Müvekkil ve arkadaşlarının Türk Yargısına saygısı sonsuzdur. Mahkemenin aldığı kararları ve Devletimizin uygulamalarını itaatle karşılamaktadırlar. Ancak tüm Türkiye’nin adalet ve yargı sisteminde gördüğü sorunların hepsinin fazlasıyla Adnan Oktar Davası dosyasında yaşandığı da bilinen bir gerçektir. Tüm bunlara rağmen müvekkil yargının içine düştüğü bu durumun düzeleceğine ve kanunlar uygulanarak bir yargılama yapıldığında adaletin tecelli edeceğine inanmaktadır.

Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine sunarız

Daha yeni Daha eski