Türkiye'de hukuk, özellikle son yıllarda, hiç kimsenin inkar edemeyeceği şekilde, menfaat, intikam, kıskançlık, itibarsızlaştırmanın bir yolu olarak kullanılır olmuştur. Eskiden hukuk gibi saygın bir kavrama yakıştırılmayan bu iddialar, bugün gerçekleşen hukuka sığmayan uygulamalar neticesinde kolaylıkla dile getirilir bir hal almıştır. Hukuk müessesesini, kendi menfaati veya intikamı için kullananlar, bunu son derece aleni yöntemlerle yapmaktan çekinmez hale gelmişlerdir.

Tamamen tarafsız olması gereken hukuk sistemine siyasetin dahil olmasının, bir kısım hukukçuların çeşitli derin odakların himayesinde olmasının ve hukuk sisteminin, çok acı bir şekilde bir kısım basın tarafından yönlendirilmesinin ceremesini, bugün Türkiye çok acı bir şekilde çekmektedir ve daha da çekecek gibi görünmektedir. Hukuka verilmiş olan bu zarar, telafisi pek mümkün olmayan boyutlara gelmiş gibidir ve bunun acısını, onu bu hale getirenler daha derinden çekecek gibi görünmektedir. Çünkü haksızlık, döner dolaşır, onu mutlaka yapana vurur. Adalet, mutlaka tecelli eder.

Tabi bu süreçte masum halkın yaşadıkları; ülkenin, kendi vatandaşlarına adeta CEHENNEM, yabancılara ise adeta bir CENNET haline getirilmesi; Türk vatandaşlarının hemen her saniye TUTUKLANMA KORKUSU VE İHTİMALİ üzerine yaşaması, herkese HAİNLİK öğretilmesi, herkesin birbirini olmadık İFTİRALARLA SUÇLAYACAK hale gelmesi, itirafçılık gibi suiistimal edilmiş bir müessesenin bahane edilerek, tutuklanma korkusuyla,40 yıllık dostların birbirlerine iftira atacak hale getirilmeleri,hapis tehdidinden dolayı insanların AHLAKLARINI, İNSANLIK DEĞERLERİNİ, HAYSİYETLERİNİ KAYBEDECEK hale getirilmeleri ve Türkiye'nin artık ayan beyan bir POLİS DEVLETİ haline gelmesi DEVLETİN VE MİLLETİN MAHVOLUŞA DOĞRU SÜRÜKLENDİĞİNİN AÇIK GÖSTERGESİDİR. Ne acıdır ki bu, sadece bir kısım kişilerin menfaati uğruna oluşturulmuş bir manzaradır.

Maalesef, menfaat veya tehdit yöntemleri, özellikle son dönemlerde, hukuk müessesesinde çeşitli hakim ve savcılara yönelik olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır ve bu, artık bir sır değildir. İstenilen kararın çıkması için tehdit edilen hakimler, başlarına gelecek felaketin büyüklüğünden dolayı istemeye istemeye onaylamadıkları kararların altına imza atarken, hakimlerin bir kısmı ise ısmarlama kararları menfaat uğruna vermeye yatkın hale gelmişlerdir. Hatta bu görevlere bu amaçlarla getirilmiş olanlar dahi vardır.

Bu menfaatlerin garip cazibesi nedeniyle olsa gerek, söz konusu hakimler, suçsuz olduklarını bile bile bazı kişilere müebbete varan cezaları kolaylıkla verebilmekte, ardından, bundan hiçbir sıkıntı duymaksızın rahatlıkla KAHVESİNİ-ÇAYINI İÇEBİLMEKTE,ARKADAŞLARIYLA YEMEĞE ÇIKIP UZUN KEYİFLİ SOHBETLER ETMEKTE, müebbet cezalarının yazıldığı matbu tutanağı okurken BİR SONRAKİ ÖĞÜNDE NE YİYECEĞİNİ DÜŞÜNMEKTEduyarsızlaşmanın en üst raddesine ulaşmaktadır. Bu tip hakimler, ilk başta çekinerek verdikleri bu hukuksuz kararları, defalarca verdikten sonra şaşırtıcı bir rahatlık boyutuna erişmekte, hayatları ve gelecekleri hakkında karar verdikleri insanların durumlarını düşünmeyecek bir umursamazlık seviyesi elde etmektedirler. Kendileri arka taraftaki odalarında sıcak demli çaylarını yudumlarken, gözlerinin önünde kelepçeler takılarak jandarma eşliğinde haksızca hapishanelere gönderdikleri insanların düştükleri durumu akıllarına dahi getirmemektedirler.

Haklarında tutuklama hükmü verdikleri insanlar ise, kendi sıcak evlerinden, ailelerinden, eşlerinden, çocuklarından, anne-babalarından, sevdiklerinden, işlerinden, çevrelerinden, dostlarından, hatta besledikleri hayvanlardan koparılarak elleri kelepçeli halde, buz gibi cezaevlerinin taş ve demirden ibaret odalarına konulmakta, kendilerine sadece bir şilte bir battaniye verilmekte ve üzerlerine demir kapılar kilitlenmektedirTÜM ÖZGÜRLÜKLERİNDEN, TÜM HAKLARINDAN, TÜM SEVDİKLERİNDEN MEN EDİLMİŞ OLARAK bu odalarda, süresiz şekilde tutulacak olmanın bilinciyle, yaşadıkları haksızlığı kimseye ispat edememenin kabulüyle orada yaşamaya terk edilmektedirler.

Aynı hakimler hafta sonu yapacakları mangal partisinin planını yapar, alacakları terfiinin getireceği üç kuruşluk fazla paranın heyecanını yaşarken, haksız yere hapse konulmuş olan kişinin ailesi, dışarıda terk edilmiş, yalnız bırakılmış biçimde, çaresizlik ve perişanlık içinde, yaşadıkları haksızlığı kimseye ispat edememenin dehşetiyle, AĞIR BİR YIKIM yaşamaktadırlar. Belki geride bakıma muhtaç bir anne veya baba bırakılmıştır. Belki artık onlara bakacak kimse kalmamış, yaşlılık ve hastalık içindeki bu ebeveynler ÖLÜME TERK EDİLMİŞTİR. Belki geride zar zor geçinebilen, küçük çocuklarına zar zor bakabilen, hiçbir sosyal güvencesi ve maaşı olmayan bir eş kalmıştır. Haksız yargılamalar, haksız şekilde MAAŞLARA, MAL VARLIKLARINA EL KOYMALARI da beraberinde getirdiğinden, geride kalan aile/eş/çocuk kim varsa, evlerini ve tüm gelirlerini kaybetmiş şekilde, müthiş bir mağduriyet içine girmiştir. Belki geride kanser tedavisi görmekte olan bir kardeş kalmıştır. Kendisinin tüm tedavi masraflarını karşılayan abisi artık hapiste olduğu için, tedavisi artık devam edemeyecektir.

Sadece bir küçük menfaat, onlarca insanın hayatına dokunan bir felakete yol açmaktadır. Buna sebep olan ise; kin, öfke, kıskançlık veya açgözlülük ve bunun sonucunda zamanla gelişerek büyümüş bir VİCDANİ DUYARSIZLIKTIR. Haksızca müebbet cezalar vermesinin akabinde, tek derdi sıcak çayına kavuşmak olan bir hakimin eriştiği vicdani duyarsızlık, çok acı bir şekilde son dönemlerde sıkça karşılaşılan bir durum haline gelmiştir. Çünkü insanların bir kısmı, vicdanlarına değil, toplumun acımasızca kabul gördüğü vicdansızlıklara eğilim gösterir hale gelmiştir. Oysa insanların, bu dünyadaki imtihanda tek sorumlulukları vicdana uymaktır; büyük bir kısmı ise, bunu bile unutmuştur.

Ülkemizde, sayısı artık çok azalmış olsa da, gerçek anlamda HAKKANİYETLİ VE ADALETLİ, DÜRÜST VE İŞİNİ LAYIKIYLA YAPAN hakimlerimiz ve savcılarımız elbette vardır. Zaten onların varlığı, bu ülkede adaletin tekrar hakim olacağına dair ümitlerimizi ayakta tutmaktadır. Dolayısıyla yukarıdaki tarifler, onlardan oldukça uzaktır ve bu menfaatperest ortama rağmen hakkaniyeti ayakta tutmaya çalışmaları, ayrıca takdire şayandır.

Buradaki sözler, sadece bu tanıma uyan hakimler için geçerlidir ve onların sayısı da hiç de az değildir. Bizler, bir kumpas davasının mağduru olduğumuzdan, bu gerçek ile çok açık şekilde yüz yüze geldik. Bu acı gerçeği sadece bizler değil, duruşmalarımızı izleyen değerli avukatlar, izleme komitesi üyeleri, yurt dışından katılımda bulunan adalet temsilcileri, izleyiciler ve bizlere eşlik eden jandarma da dehşetle izledi. Bu gerçek, detayları ortaya çıktıkça, tüm Türkiye'nin de şahit olduğu bir duruma ulaştı. Hakkımızdaki neredeyse tüm suçlamaları bozan Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi hakimlerinin alelacele görevlerinden alınması, haklarında soruşturma açılması ve verdikleri kararın akıl almaz bir hukuksuzla bozulması şeklindeki hukuk vahşeti ise tüm Türkiye'nin gözleri önünde gerçekleşti. Sonraki süreç ise bizim için sürpriz değildi. Yukarıda tarifini yaptığımız hakimler, kendilerinden istenileni aynen bu vicdani duyarsızlıkla yerine getirdiler. Sonra da demli çaylarını içmeye devam ettiler.

Başta da belirttiğimiz gibi, hukuksuzluk beslendikçe, gün gelir onu besleyeni de ablukası altına alır. Menfaat beklentisi veya duyduğu kinin etkisiyle hukuksuzluğa başvuranlar, günün birinde benzer haksızlıkları yaşayabileceklerine muhtemelen hiç ihtimal vermemişlerdir. Belki hiçbir şekilde empati yapmamış, geride ailesini, dostlarını, sevdiklerini, sıcak evini bırakmanın ne olduğunu, geride kalanların neler yaşadığını hiç düşünmemişlerdir. Hukuksuzlukları besleyerek ne kadar büyük felaketlerin kapılarını açtıklarını görmek dahi istememişlerdir. Ancak bunlara bugün gözlerini kapayanlar, bu hukuksuzluğun tüm sistemi abluka altına almasından dolayı, yarın tüm bunları görmezden gelemeyecek bir hale gelebilirler.

Elbette bizim dileğimiz kimsenin zarar görmesi değildir. Bizim dilediğimiz, bu ülkede adaletin olması gerektiği şekilde uygulanması ve bu konuda kimsenin canının yanmamasıdır. Buna GERÇEK ANLAMDA ADALET SAVUNUCUSU OLAN HAKİMLER VE SAVCILAR ve İYİLERİN VE İYİLİĞİN DESTEKÇİSİ OLANLAR vesile olacaktır. İyilerin ve dürüstlerin az olması, onların başarılı olamayacakları anlamına asla gelmez. Devirleri değiştiren tüm büyük hayırlı yenilikler, nice az toplulukların, azimle, kararlılıkla, Allah'a güvenerek, kendilerinden emin bir şekilde doğruyu savunmaları ile mümkün olmuştur. Allah ayetinde bu gerçeğe işaret eder:

"…Nice az topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249)

Dosyamızın görülmekte olduğu Yargıtay 1. Ceza Dairesi hakimlerimizin de, yok oluşa doğru giden bu hukuk sistemini, doğruluk, hakkaniyet ve dürüstlük ile düzeltecek azınlıklardan olduğuna inanıyor ve hakkımızda -ayrıcalık değil- gerçek, hukuki bir yargılama yapılmasını talep ediyorum.

Saygılarımla,

Adnan Oktar

Daha yeni Daha eski