ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ CEVAP HAKLARININ KISITLANMIŞ OLMASINI, ALEYHLERİNDE İFTİRA UYDURMAYA FIRSAT OLARAK GÖREN EMRULLAH ERDİNÇ VE BENZERİ GAZETECİLERE TEKZİPTİR
Gazeteci Emrullah Erdinç “X” isimli Sosyal Medya Platformundan yapmış olduğu 26 Ekim 2024 tarihli bir paylaşımında, kamuoyunda “Yenidoğan Çetesi” adıyla bilinen skandala ilişkin, Yenidoğan Çetesi ile müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları arasında GÜYA İLİŞKİ VARMIŞ GİBİ HAYALİ BİR SENARYO KURGULAMIŞTIR.
Emrullah Erdinç’in paylaşımında geçen hayali ilişki senaryosu hakkında öne sürebildiği TEK SÖZDE DAYANAKSA, Dr. Ahmet Atilla Yılmaz’ın 2018 senesinde A9 Televizyonun’da yayınlanan “Yaşam ve Sağlık” isimli televizyon programına uzman hekim olarak katılmış olmasıdır. Programın sunucusu olan Pınar Akkaş’ın, Op. Dr. Ahmet Atilla Yılmaz’ı programına davet etmek için çalışmakta olduğu hastanede ziyaret etmesi ve birlikte fotoğraflarının çekilmiş olması da, güya aradaki hayali ilişkinin sözüm ona bir dayanağıymış gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Ancak Emrullah Erdinç’in burada dürüst davranmayarak görmezden geldiği birçok önemli nokta vardır.
Bu hususları açıklamadan önce, günümüzde ülkemizin en önemli kanayan yaralarından olan hukuk ve adalet sistemindeki yozlaşmanın sona ermesi için, gazetecilerin, hukukçuların, fikir önderlerinin, siyasetçilerin, SADECE KENDİLERİ VE KENDİ FİKİRDAŞLARI İÇİN DEĞİL, HERKES İÇİN HAKKI, HUKUKU, ADALETİ SAVUNMALARI GEREKMEKTEDİR.
Sadece kendisi ve “fikirdaşları” için adalet isteyen, karşı fikirde olanları ise, iftira, hukuksuzluk, haksızlık ile, yalan haberleri kullanarak, her yolu mubah görerek ezmekte hiçbir sakınca görmeyen anlayış devam ettiği sürece, adalet sisteminin kusursuz işlemesini kimse beklememelidir.
1. Dr. Ahmet Atilla Yılmaz, A9 TV’de programa davet edilen yüzlerce hekimden sadece biridir.
Yaklaşık 2 yıl boyunca A9 Televizyonunda düzenli olarak yayınlanan “Yaşam ve Sağlık” isimli programa, Prof. Dr. Cengiz Kuday, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Prof. Dr. Yavuz Dizdar, Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Prof. Dr. Ahmet Akgül, o dönem Sağlık Bakanlığı Müşaviri Dr. Enginer Birdal gibi ülkemizin tanınmış hocalarının da aralarında bulunduğu, kamuoyu tarafından yakından tanınan çok sayıda uzman hekim konuk ve konuşmacı olarak katılmışlardır.
Programa katılan uzman hekim konukların detaylı listesini aşağıda bulabilir ve programları aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
https://www.a9.com.tr/kategori/yasam-ve-saglik
Ayrıca Emrullah Erdinç’in hayali senaryosunda adı geçen Op. Dr. Ahmet Atilla Yılmaz SADECE A9 TV’DE YAYINLANAN BİR PROGRAMA KATILMIŞ DA DEĞİLDİR; bugüne kadar yüzlerce tıp kongresine, ulusal ve uluslararası konferanslara katılmış; bu kongre ve konferanslarda çok sayıda konuşma ve sunum gerçekleştirmiş; hatta NOW TV’de yayınlanan “ADIM FARAH” adlı dizide bile rol almış ve bizzat kendi adıyla bir Pediatrik İmmünoloji doktorunu canlandırmıştır.
Dahası, Dr. Yılmaz A9 TV’deki programa katıldıktan bir süre sonra Esenyurt Devlet Hastanesi’ne başhekim olarak atanmıştır. Ayrıca 25. dönem Ak Parti milletvekili aday adayı olmuştur. Dolayısıyla devletin güvenerek devlet hastanesine başhekim atadığı bir hekimi, müvekkilin arkadaşlarının TV programına konuşmacı olarak davet etmekte bir sakınca görmemeleri son derece doğaldır.
Bir programda sağlık konusunda sohbet edildi diye, müvekkil ve arkadaşlarını Yenidoğan Çetesiyle ilişkilendirmeye çalışmak, zorlamanın da ötesinde, araştırmacı-gazetecilikten çok uzak, kasıtlı bir karalama, çamur at izi kalsın yöntemiyle açık bir iftiradır.
2. Yenidoğan Çetesinin lideri olduğu iddia edilen kişinin, çok sayıda devlet ve hükümet yetkilisiyle fotoğraflarının bulunması, nasıl bu siyasilerin çeteyle ilgisi olduğunu göstermiyorsa, müvekkil ve arkadaşları için de aynı durum geçerlidir.
“Yenidoğan Çetesinin Lideri” olduğu iddia edilen Mustafa Zengin, başta Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Sayın İbrahim Kalın olmak üzere çok sayıda devlet ve hükümet yetkilisini ya makamlarında ziyaret etmiş ya da kendileriyle birlikte çok sayıda fotoğraf çektirmiştir.
“Yenidoğan Çetesi Lideri” olduğu iddia edilen Mustafa Zengin’in en üst düzey devlet ve hükümet yetkilileriyle çektirmiş olduğu fotoğrafların bazıları (Aşağıda)
Dolayısıyla bu fotoğraflarda yer alan DEVLET ve HÜKÜMET YETKİLİLERİYLE “YENİ DOĞAN ÇETESİ” ARASINDA BİR İLİŞKİ OLDUĞUNU İDDİA ETMEK NE KADAR AKIL VE MANTIK DIŞIYSA, A9 Televizyonunda yayınlanan “Yaşam ve Sağlık” isimli programın sunucusu Pınar Akkaş’ın Esenyurt Devlet Hastanesinde Başhekimlik yapmış, Ak Parti’den milletvekili aday adayı olmuş bir kişiyi programına davet etmek amacıyla ziyaret etmesi ÜZERİNDEN HAYALİ BİR İLİŞKİ SENARYOSU KURGULAMAK DA BİR O KADAR AKIL VE MANTIK DIŞIDIR.
Emrullah Erdinç’in bu akıl ve mantık dışı iddiada ısrarcı olması durumunda, “Yeni Doğan Çetesini” bu kez NOW TV’nin sahibi ve işletmeciliğini yapan firmaların sahipleriyle ve Op. Dr. Ahmet Atilla Yılmaz bugüne kadar katılmış olduğu bilimsel Kongre ve Konferanslarının yönetim kadrolarıyla da ilişkilendirmesi gerekmektedir.
Kanaatimizce “Yenidoğan Çetesi”nin Kamuoyunun önemli gündem maddeleri arasında yer almasını FIRSAT BİLEN Emrullah Erdinç, kendisi de gündem olabilmek amacıyla DÜRÜSTLÜKLE VE BASIN MESLEK İLKELERİYLE BAĞDAŞMAYAN uydurma (asparagas) bir habere imza atmıştır.
3. Dr. Oktar Babuna ve Ulusal Kemik İliği Bankasını Yenidoğan Çetesiyle İlişkilendirme Hezeyanı
Yukarıda detaylarıyla açıklamış olduğumuz üzere, Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları ile “Yeni Doğan Çetesi” arasında hiçbir bağlantı ya da ilişki olmadığını bizzat Emrullah Erdinç de bilmektedir. Ancak Emrullah Erdinç hem kamuoyunda bir şüphe uyandırabilmek hem de hayali senaryosunu kendince bir nebze de olsa güçlendirebilmek için konuya Dr. Oktar Babuna ve Ulusal Kemik İliği Bankası’nın (Bugünkü adıyla Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezi’nin) adını karıştırmaktan da çekinmemiştir.
Babuna kampanyası hakkındaki detaylı açıklamalarımıza geçmeden önce Sayın Emrullah Erdinç’e BU KAMPANYA SAYESİNDE TÜRKİYE’NİN ULUSAL KEMİK İLİĞİ BANKASINI’NIN TEMELLERİNİN ATILDIĞINI; lösemi ve benzeri çok sayıda amansız hastalıkla mücadele eden birçok vatandaşımızın Ulusal Kemik İliği Bankası’ndan sağlanan uygun kemik iliği/kök hücre ve türevleri sayesinde sağlıklarına kavuştuklarını önemle hatırlatmak isteriz.
Ayrıca Allah korusun yarın bir gün Sayın Emrullah Erdinç’in kendisi, yakınları ya da sevdikleri benzer bir hastalığa yakalansalar, kendilerine uygun kemik iliği/kök hücre bulmak için başvurabilecekleri yegane merkez de yine Oktar Babuna kampanyası vesilesiyle kurulan Ulusal Kemik İliği Bankası olacaktır.
Dr. Oktar Babuna'nın Adıyla Anılan, 1999 Tarihindeki Kan Kampanyası Tamamen Resmi Makamların Kontrol ve Denetiminde, En Küçük Bir Şaibeye Dahi Yer Bırakmayacak Bir Titizlik İçinde Gerçekleştirilmiştir
Ne yazık ki dönemin bir kısım medya ve siyasileri tarafından son derece çarpıtılarak olmadık hayali ve gerçek dışı yorumlarla kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan söz konusu "kan kampanyası" tümüyle meşru, legal ve her türlü şaibeden uzak bir organizasyondur.
Kampanya, Mart 1999’da Dr. Oktar Babuna’nın Kronik Lenfositik Lösemi (KLL) hastalığı vesilesiyle, Türkiye'de eksikliği gündeme gelen "KEMİK İLİĞİ BANKASI" OLUŞTURULMASI için, bir tür sosyal sorumluluk projesi mahiyetinde düzenlenmiştir. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi tarafından başlatılan kampanya, gerek halkımızın gerek en üst düzey devlet yöneticilerimizin gerekse siyasi, akademisyen ve bilim adamlarımızın yoğun ilgi ve teveccühüne mazhar olmuştur.
Bu itibarla, söz konusu organizasyon kapsamında devletimizin görevlendirdiği kurumlar tarafından toplanan kanların, ülkemizde yeterli teknik imkan bulunmadığı için YİNE BU KURUMLARIN YÖNLENDİRMESİYE, analiz için yurt dışına gönderilmelerinde hiçbir art niyet, tehlike veya risk söz konusu olmamıştır.
Bu aşamada bazı önemli detayların hatırlanması, konuyla ilgili somut gerçeklerin yeniden ortaya konmasında ve net olarak anlaşılmasında faydalı olacaktır. Şöyle ki:
- Oktar Babuna 1999 yılında Kronik Lenfositik Lösemi teşhisiyle tedavi görmeye başlamış ve bir süre sonra kemik iliği nakli olması gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu ilik nakli gerçekleşmediği takdirde en fazla 3 ay gibi bir süre yaşayabileceğinin belirtilmesi üzerine uygun kemik iliği donörü bulunabilmesi için bir arayış başlamıştır.
- Beyin Cerrahı olan Dr. Oktar Babuna vesilesiyle gündeme gelen ülkede kemik iliği bankasının bulunmaması gerçeği kamuoyunun büyük ilgisini çekmiştir. Bunun üzerine İstanbul Valiliği'nden alınan izinle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından ülke çapında “Ulusal Kemik İliği Bankası Kurulması Kampanyası” başlatılmış ve kampanyanın tamamı devlet makamlarınca yürütülmüştür.
- Oktar Babuna daha sonra ilki Amerika’nın Teksas eyaletindeki MD Anderson Cancer Center’da, ikincisi yine Amerika’nın Washington Eyaleti’ndeki Seattle Cancer Care Alliance’da olmak üzere iki ayrı kez kemik iliği nakli geçirmiştir. Yıllar süren yoğun tedavilerinin ardından iyileşerek KLL ve Richter transformasyonu geçiren ve hayatta kalan ilk ve tek hasta olarak tıp literatürüne geçmiştir.
- Oktar Babuna’nın rahatsızlığıyla gündeme gelen, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi tarafından yürütülen Ulusal Kemik İliği Bankası oluşturma kampanyasında, iddiaların aksinekök hücre TOPLANMAMIŞTIR. Kök hücre toplanması için çok daha ileri düzeyde bir çalışma gerekmektedir. Kampanyayla toplanan 5-6 cc’lik bir tüp kan ile kök hücre toplanmasının mümkün olmadığını bilmek için basit bir tıp bilgisi yeterlidir: Kök hücre toplama işlemi için kök hücreleri toplanacak kişiye, kök hücrelerin bulundukları kemik iliğinden kana dökülmesini sağlayabilmek amacıyla, belirli bir süre boyunca bir takım özel ilaçlar verilmesi ve bir süre sonra vericinin kanının basit bir tam kan tahlilinin gerektirdiğinden çok daha fazla miktarlarda alınarak kök hücrelerin toplanması ile gerçekleştirilir. Ancak söz konusu kampanyada sadece basit bir kan alma işlemi gerçekleştirilmiştir.
- Kampanya tamamen legal yollarla, devletin bilgisi ve kontrolünde yürütülmüştür. Kampanyanın sahibi, para toplama ve harcama yetkilisi olarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfıtespit edilmiştir. Vakfın o dönemki Başkanı ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı olan Dr. Faruk Erzengin tüm çalışmaların başında yer almıştır. Dr. Oktar Babuna ise yalnızca, hastalığı nedeniyle bu kampanyanın başlamasına ve kamuoyunun dikkatinin bu yöne çekilmesine vesile olmuş bir kişidir.
- Ulusal Kemik İliği Bankası oluşturma kampanyası kısa zamanda yardımsever Türk halkının büyük desteğiyle olağanüstü bir sivil hareket haline dönüşmüştür. Kampanya dönemin hükümetinden gazetecilerine, bakanlarından il sağlık müdürlerine neredeyse Türk halkının tamamının yoğun desteğiyle yürütülmüştür.3 ay gibi kısa bir sürede yaklaşık 150.000 kişi kan taramasından geçirilmiştir.
- Kampanyanın en önemli destekçisi bizzat dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirelolmuştur. Merhum Demirel 28 Mart 1999 tarihli demecinde şu sözleri sarf etmiştir: “ İlik Bankası’nın kurulmuş olması fevkalade iyi olur. Ben hem her türlü himayeyi, hem her türlü desteği veririm, yapılacak her kampanyaya katılırım. Nihayet bu bir milli dayanışmadır, bir sosyal olaydır. Temsil ettiğim devletin başı olarak her türlü desteği vermeye hazırım. Benden ne zaman ne isterseniz yanınızda bulacaksınız. Bu hareketi başarıya ulaştıralım. “
- Sayın Demirel’in desteği sadece beyanat vermekle sınırlı kalmamış, toplanan kanların tahlil için yurtdışına gönderilmesi ile ilgili gümrük işlemlerinin kaldırılması ve kanların Türk Hava Yolları uçakları ile ücretsiz taşınmasıgibi pek çok konuda kendisi bilfiil müdahale ederek yardımcı olmuştur.
- Sayın Demirel 27 Mart 1999 tarihinde, Oktar Babuna'nın babası Prof. Dr Cevat Babuna ve amcası Prof. Dr. Cahit Babuna’yı Cumhurbaşkanlığı makamında kabul etmiş ve ilerlemelerle ilgili bilgi almıştır.
- İstanbul’da düzenlenen ilk büyük kan alma organizasyonu Abdi İpekçi Spor Salonu’nda gerçekleşmiştir. Mesut Yılmaz, eşi Berna Yılmazve ANAP yöneticileri bu organizasyonu sahiplenmiştir. Mesut Yılmaz’ın özel kalemi Sema Erdem ve ANAP Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı Hale Dicleli, kan alma organizasyonunda her şeyin bizzat kendileri tarafından planlandığını ve organize edildiğini çeşitli defalar kamuoyuna açıklamışlardır. Bu organizasyon için gereken tüm Valilik izinleri de yine ANAP yetkilileri tarafından alınmıştır.
- Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Bursa Valisi Orhan Taşanlargibi devletin en üst kademelerinden isimler bizzat kampanyaya katılıp kan vermişlerdir.
- Eski Başbakan ve dönemin DYP Genel Başkanı Tansu ÇillerTGRT Televizyonu’na 15 Nisan 1999 tarihinde verdiği röportajda kan kampanyası için parti olarak nasıl seferber olduklarını anlatmıştır.
- Dönemin İçişleri eski Bakanı Meral Akşenerde, 26 Nisan 1999’da İzmit’te düzenlenen organizasyonda kan verirken, “biz Oktar Babuna’ ya bu manada çok şey borçluyuz, o bir rahatsızlığı gündeme getirdi” şeklinde konuşmuştur.
- İstanbul’un dışında 12 ayrı ilde de İl Sağlık Müdürlerinin izinleri ve katkıları ile kan alım organizasyonları düzenlenmiştir.
- Genelkurmay Başkanlığı, tüm Silahlı Kuvvetler genelinde gönüllü olan kişilerin kan vermelerini sağlamak için talimat yayınlamıştır. Hatta Karadeniz Ereğlisi’nde düzenlenen organizasyon için askeri spor salonu tahsis edilmiştir. Karadeniz Bölge Komutanı Tuğamiral Özbek Görgün Paşa da kampanyaya katılarak kan vermiştir.
- Eskişehir Hava Kuvvetleri Komutanlığı, İzmit Jandarma Komutanlığı, İzmit 15. Kolordu Komutanlığı ve Gölcük Donanma Komutanlığı da kampanyaya katılarak binlerce gönüllü askerimizin kan vermesine vesile olmuştur.
- Dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, başta Almanya olmak üzere Türk vatandaşlarının yaşadığı ülkelerdeki büyükelçiliklerimize ve konsolosluklarımıza talimat göndererek kampanyaya destek vermelerini talep etmiştir.
- Toplanan kanlar Emniyet müdürleri talimatıyla polis eskortları eşliğinde havaalanına götürülmüş, ANAP yöneticilerinin tahsis ettiği özel uçaklarla Almanya ve ABD’deki dünyanın en iyi ve ünlü laboratuvarlarına gönderilmiştir. Çünkü o dönemde, Türkiye’de bu kanların analizini yapacak laboratuvarlar çok kısıtlıydı. Örneğin Çapa Tıp Fakültesi’nin laboratuvarı günde sadece 4 kan örneğini analiz edebiliyordu. Ankara’daki laboratuvar da benzeri kapasitedeydi. Bu da toplanan yüzbinlerce örneğin analizinin on yıllara yayılması demekti. Oysaki kan örneklerinin ömrü sadece 24 saattir, öyle günlerce, senelerce bekletmek bunları ziyan etmek anlamına gelecektir. Bu nedenle, kampanyanın karar mercii olan İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı kararıyla analizlerin yurt dışında yapılması planlandı. YANİ, "KANLARIN ABD'YE GÖNDERİLEREK ANALİZ ETTİRİLMESİ" KONUSUNA KARAR VEREN OKTAR BABUNA YA DA BİR BAŞKASI DEĞİL İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ VAKFI'DIR.
- Bu çapta büyük bir organizasyonun hiçbir aşamasının devletin bilgisi, kontrolü, izni olmadan yürütülemeyeceği açıktır. Nitekim yukarıda sunmuş olduğumuz belgeler de durumun tam olarak bu şekilde olduğunu, kampanyanın her aşamasının en üst düzey devlet makamlarının bilgisinde yürütüldüğünü ispatlamaktadır.
- Kampanyanın ilerleyen aşamalarında lösemi hastalarından büyük kazançlar elde eden, bu nedenle kampanyadan maddi çıkarları zedelenen bazı çevrelerce çeşitli asılsız dedikodular çıkarılmıştır. Amaçları kampanyayı sabote edip gerçek dışı şaibeler yayarak eski rant sistemlerinin çarklarını döndürmektir. Bu sebeple, kampanya, kampanyanın düzenleyicileri ve para toplamaya yetkili olan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı çeşitli denetimler ve soruşturmalardan geçmiş, tüm bunlardan hep aklanarak çıkılmıştır. Yürütülen 3 ayrı soruşturmanın hepsi takipsizlik kararlarıyla sonuçlanmıştır. Bu kararlar kesinleşmiştir.
- Kampanyanın yarıda bırakılmasından sonra dönemin Fazilet Partisi’ne mensup 20 milletvekili, bir Meclis Araştırması Önergesi ile gelmiştir. 22.07.1999 tarihli bu önerge metninden kısa bir alıntı şöyledir:
Ulusal kemik iliği bankası kampanyası, devlet tarafından desteklenmiş olup, sivil insanlar tarafından da çok büyük bir ilgiyle karşılanmış bir kampanyadır. Bu kampanya ile ilk aşamada lösemi hastası Dr. Oktar Babuna’ya uygun bir kemik iliği vericisinin bulunması, daha sonraki aşamada ise, Türkiye’de ulusal kemik iliği bankasının kurulması hedeflenmekteydi. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Üniversitesi gibi, devleti temsil eden kişi ve kurumlar tarafından desteklenerek, 160000 doku tahliline ulaşan ve kemik iliği bankasının fiilen kurulmasını temin ederek, sayıları 8000’e varan lösemili Türk vatandaşlarının ilik bulma ve yaşama şansını yüzde 70’lere çıkaran böyle bir kampanyanın, Sağlık Bakanlığı tarafından durdurulması, halkımız arasında hayret ve şaşkınlık ile karşılanmıştır.
Ülkemizde, lösemi hastalarına yardım etmek için yıllardır faaliyet gösteren Lösemili Çocuklar Vakfı’nın yakalayamadığı başarıyı, birkaç ay içinde yakalayarak, onu çok gerilerde bırakan böyle bir kampanyanın Türkiye’ye sağlayacağı imkânlar, kampanyanın durdurulmasıyla heba edilmiş ve sayıları 8000’e varan lösemili Türk vatandaşlarının hayal kırıklığına sebep olmuştur, belki de onları ölüme mahkûm etmiştir.
Ülkemiz insanları için hayırlı ve onurlu bir hizmeti hedef alan bu kampanyaya engel olmak için eldeki delillerin daha tatminkâr ve açık olması gerekmez miydi?
Değerli Kamuoyunun Bilgilerine Bilvekale Sunarım