İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DOSYA NO : 2024/74

SUNAN : Adnan Oktar

MÜDAFİİ : Av. Mert Zorlu

KONU Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının ‘bir suç örgütü değil, yalnızca Allah’ın Kuran’da bildirdiği ahlakı yaşamak amacıyla bir araya gelmiş bir topluluk oldukları’ ve eğer bir örgütten bahsediliyorsa, bunun ancak ‘Allah’ın Kuran’da bildirdiği talimatlarına uyan, Kuran’ı amaç edinmiş ve halihazırda dünya çapında 2 milyardan fazla üyesi olan bir örgüt olabileceği’; 1400 yıl boyunca yaşamış ve halihazırda yaşayan tüm Müslümanları aynı haksız suçlamayla itham eden böyle bir iddianın ise dinen, vicdanen ve hukuken kabul edilemeyeceği hakkındaki beyanların sunumudur.

AÇIKLAMALAR :

Müvekkil Adnan Oktar, Allah’ın, insanlara doğru yolu göstermek için İlahi bir rehber olarak Kuran’ı Kerim’i indirmiş olduğunu; kendisinin ve arkadaşlarının da Allah’ın Kuran’daki emri üzerine, Allah sevgisi ve inanç birliği içerisinde bir araya geldiklerini belirtmektedir.

Allah’ın, tüm insanları Kuran’da bildirdiği ahlaka uymakla yükümlü kılması ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesinVe şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir.Siz (ondan) sorulacaksınız." (Zuhruf Suresi, 43-44)

"Size Rabbinizden indirilene uyunve O’ndan başka dostlar edinmeyin. Ne kadar az düşünüp öğüt alıyorsunuz." (Araf Suresi, 3)

"Ve sana Kitabı (Kur'an’ı) hak ile indirdik. Kendinden öncekileri tasdik edici ve onlara (önceki kitaplara) hükmedici olarak.O halde aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmetve sana gelen hakka uymayanların arzularına uyma." (Maide Suresi, 48)

"Bu (Kuran), alemler için ancak bir öğüttür. İçinizden dosdoğru bir yol tutmak isteyenler için." (Tekvir Suresi, 27-28)

Müvekkil, ayetlerden de anlaşılacağı üzere, Allah’ın Kuran’da açıkladığı emir ve yasaklarına uymanın,ayetlerde bildirilen şekilde bir yaşam sürmenin,Müslümanlar için bir zorunluluk olduğunu ifade etmektedir.

Allah’ın Kuran’da bildirdiği bir emri de, ‘iman edenlerin bir arada bulunmalarıbirbirlerinden ayrılmamalarıdır:

Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerlebirlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Biz'i zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)

Kuran’a göre Müslümanların, hayatları boyunca birlik ve beraberlik içerisinde, bir arada olmaları farzdır. Allah Müslümanların, birbirlerini koruyup kollamalarını, iman edenlerle birlikte saf bağlamalarını, dağılıp ayrılmaktan ise şiddetle kaçınmalarını emretmektedir.

Peygamber Efendimiz (sav) de hadis-i şeriflerinde ‘Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmalarını’ emretmiş, her konuda daima birbirlerine destek olmaları gerektiğini açıkça ifade etmiştir:

"Müminler, birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da bu sebeple uykusuz kalır ve acı çeker."(Buhari, Edeb, 27)

Bu doğrultuda müvekkil Adnan Oktar da İslam ahlakını yaşamanın, toplumsal barış ve huzuru sağlayan en önemli ve en vazgeçilmez unsur olduğuna inanmaktadır. Bu ahlakı yaşamak için bir araya gelen Müslümanların birlikte olmalarının suç işlemek amacı taşımadığı, aksine Allah sevgisi ve Kur'an'ın güzel ahlakının yayılması için gayret ettiklerinin apaçık ortada olduğunu ifade etmektedir.

Müvekkil Adnan Oktar; Kendisi ve Arkadaşlarının Allah’ın Kuran’daki Emri Üzerine, Allah Sevgisi ve İnanç Birliği İçerisinde Bir Araya Geldiklerini İfade Etmektedir.

    Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları Allah’ın Kuran’da, "Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın."(Ali İmran suresi, 103) ayeti ile bildirdiği hükmü üzerine bir araya gelmişlerdir. Hayatını, Kuran’ın bu emri doğrultusunda Allah’ın rızasını kazanmaya adadığını ifade eden müvekkil, kendisinin ve arkadaşlarının yaşam tarzı ve bir arada bulunmalarının temelinde yalnızca Allah sevgisi ve bu sevgiden kaynaklı birbirlerine karşı duydukları saygı dolu bir sevgi ve bağlılık olduğu belirtmektedir.

    Hayatlarını İslam ahlakına göre yaşamaya niyetli tüm samimi Müslümanlar gibi, kendisinin ve arkadaşlarının da dindar bir arkadaş grubu olarak, birlikte yaşamaktan zevk alan insanlar olmalarını, Kuran ahlakının bir gereği olarak açıklayan müvekkil, temeli Allah sevgisinden kaynaklanan bu sevgi anlayışını kavrayan her insanın, elbette ki hayatını çok sevdiği, güvendiği, yakın hissettiği kendisi ile ortak değerleri paylaşan kişilerle birlikte geçirmek isteyeceğini belirtmektedir.

    Nitekim bu yalnızca onlara has bir talep veya hayat şekli değildir. Türkiye’deki ve hatta dünyadaki bütün dindar arkadaş grupları, cemiyetler bu şekilde birlikte bir hayat kurar, birlikte olmaktan zevk alır, birlikte çalışır, birlikte faaliyet gösterir, birlikte yaşar, birlikte ibadet ederler. Ancak bu onları hiçbir şekilde bir suç örgütü yapmaz. 

    Birbirini seven insanların bir arada olmaları, birbirlerine yardım etmeleri, ihtiyaç içinde olduklarında maddi manevi birbirleri ile ilgilenmeleri, hasta olduklarında birbirlerine bakmaları, güvendikleri insanlarla ticaret, alım-satım yapmaları, birbirlerini ziyaret etmeleri, birlikte vakit geçirmeleri asla suç sayılamaz. Birlikte hareket etmek, dayanışmak, yardımlaşmak toplumdaki hiç kimseyi suç örgütü yapmadığı gibi, Müslümanları da suç örgütü yapmaz.

    Müvekkil Adnan Oktar, İslam Ahlakının Bir Gereği Olarak Yerine Getirilen Her Davranışın Başına “Örgütsel Saik” Kelimesi Getirilerek Bir “Suç Örgütü” Oluşturulamayacağını İfade Etmektedir.

      Ancak buna rağmen, yargılandıkları davada müvekkil ve arkadaşları bir suç örgütü olarak tanımlanmak istenmiştir. Hayatlarının her safhası, aile ilişkileri, eğitim durumları, yurt dışı-yurt içi seyahatleri, evlilikleri, aralarındaki alım-satım veya ticaret ilişkileri, özetle hayatlarına dair tüm tercihleri ve fiilleri, hiçbir suç içermemesine rağmen, dava dosyasında konu edilmiş ve güya ‘örgütsel tutum’ olarak değerlendirilmiştir.

      Davanın içeriği yalnızca inançtan kaynaklanan, tümüyle meşru ve legal bir yaşam tarzı tercihinin sorgulanmasından ibarettir. İddianamede örgütsel suç olarak tanımlanan eylemler tümüyle günlük hayata dair en sıradan, en normal ve en insani davranışlardan oluşmaktadır. İman eden normal sıradan bir Müslümanın yaşantısındaki her konu, müvekkil ve arkadaşlarının 30-40 yıldan bu yana İslam ahlakının bir gereği olarak yerine getirdikleri her ibadet, suçmuş gibi tanımlanmaya çalışılmıştır.

      Müvekkil Adnan Oktar’ın ifade ettiği üzere;

      • Allah rızası için, Allah sevgisiyle bir araya gelmiş, bu amaçla İslam'a, imana, devlete, vatana, millete, Müslümanlara hizmet etmeye gönüllü insanların güzel niyetleri örgütsel saik,
      • Yaptıkları hayırlı işler örgütsel faaliyet,
      • Allah rızasını, Allah sevgisini ve vatan ve millet aşkını anlatan çalışmaları örgüt propagandası,
      • Birbirlerine olan saygı dolu sevgileri ve birbirleri arasında herhangi bir ast-üst ilişkisi olmaksızın Kuran’ın istişare ve danışma öğütlerine titizlik göstermeleri ise hiyerarşik yapı

      olarak yorumlanarak, tüm bunlar bir dava konusu haline getirilmiştir.

      Bu yöntemle, İslami sohbetler yapmak, Allah’ın varlığını birliğini anlatan konferanslar vermek, Allah sevgisini anlatan internet siteleri açmak, iman hakikatlerini anlatan yayınlar yapmak, bu çalışmaları yabancı dillere tercüme etmek gibi imani çalışmalar ve Allah’ın Kuran’da Müslümanlara yerine getirmekle yükümlü kıldığı ibadetler iddianamede hep ‘örgütsel faaliyetler’ olarak sıralanmıştır. Bununla da kalınmamış, yemek yemek, yürüyüşe çıkmak, iftar yemeği vermek, sahur yapmak, arkadaş ziyaretlerine gitmek, alışveriş yapmak gibi, dünyadaki her insanın her gün olağan olarak yaptığı günlük hayatın son derece normal ve yasal olan tavırlarının tamamına da yine ‘örgütsel saik’ yorumu eklenerek, hepsi birer hayali suç isnadına dönüştürülmüştür.

      Kuran'ın Farz Hükümlerini ve İbadetleri Yerine Getirmek Suç Olarak Nitelendirilemez:

      Müslümanların Kuran'ın farz hükümlerini yerine getirmelerinden dolayı ‘suç örgütü’ olarak nitelendirilmeleri, hukuksuz olmasının ötesinde, vicdanla ve mantıkla izahı mümkün olmayan bir durumdur.

      Bu şekilde dünya çapında tüm Müslümanların yaptığı tüm güzel ve faydalı davranışlar ile ibadetlerin suç eylemi olarak değerlendirilmesinin önü açılmaktadır. Bu da, masum tertemiz insanların Kuran'ın farz hükümlerini yerine getirmelerinden dolayı suçlu muamelesi görmeleri anlamına gelmektedir.

      Müslümanların Gönüllü Olarak, İyilik Amacıyla Yaptıkları Maddi Harcamalar Suç Gibi Değerlendirilemez:

      Müvekkil, Müslümanların, Kuran'ın emri gereği ihtiyaç içindeki din kardeşlerine maddi destekte bulunmalarını, en safi ve fedakarane davranışlarından ötürü suçlu olarak gösterilmeye çalışılmalarını son derece endişe verici bir durum olduğunu belirtmekte ve eklemektedir:

      Allah Kuran’da, toplumdaki sosyal dayanışmanın zeminini teşkil eden infak ibadetini farz kılmış, bu ahlakı engelleyen her türlü olumsuz davranışı ise yasaklamıştır.

      İnfak etmek, yani Allah yolunda harcamada bulunmak ve ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatmak, Kuran ayetlerinde ve hadisi şeriflerde çokça üzerinde durulan, teşvik edilen, başta Peygamberimiz (sav) olmak üzere, sahabenin ve salih müminlerin kendi hayatlarıyla bizzat örnek oldukları en önemli ibadetlerin başında gelmektedir.

      Allah Kuran’da müminlere bu ibadeti farz kıldığını şöyle bildirmiştir:

      Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır… (Bakara Suresi, 274)

      Sizden birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye kadar geciktirsen, ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (Münafikun Suresi, 10)

      … Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "ihtiyaçtan artakalanı."... (Bakara Suresi, 219)

      Size ne oluyor ki Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. (Hadid Suresi, 7)

      Müslümanların Barış Çabalarının Suç Gibi Gösterilmesi Kabul Edilemez:

      Müvekkil, Müslümanların barış konusundaki çabalarının suç gibi gösterilmeye çalışılmasının kabul edilemez olduğunu, bu bakış açısının Müslüman aleminin gün geçtikçe felaketlerle daha da sarsılmasına neden olduğunu ifade etmekte ve Allah Kuran’da Müslümanlara barış ahlakını yaşamayı ve insanları da bu ahlaka teşvik etmeyi emrettiğini hatırlatmakdır:

      Allah barış yurduna çağırırve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Yunus Suresi, 25)

      Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)

      İslam'ı İnsanlara Tanıtmak, Anlatmak ve Savunmak Suç Olarak Tanımlanamaz:

      Müvekkil, Müslümanların, İslam'ın özgürlük ve hoşgörü dini olduğunu ortaya koyan çalışmalar yapmaları, İslam’ın dünyada daha güzel tanınması için faaliyet göstermeleri, bu doğrultuda tebliğ çalışmaları yapmaları ve bu amaç için gönüllü olarak maddi destekte bulunmalarının suç olmadığını belirtmektedir. Nitekim bu tür faaliyetlerin bir suç örgütü tarafından asla yapılmayacağı da aşikardır. Bu gerçekleri görmezden gelerek, İslam’ı tebliğ eden insanların suç örgütü olarak tanımlanması ne hukuken ne de vicdanen kabul edilebilir bir durum değildir.

      Müvekkil, Allah’ın Kuran’da İslam ahlakının anlatılmasını Müslümanlara farz kıldığını hatırlatmaktadır:

      Ki onlar Allah'ın risaletini tebliğ edenlerO'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır… (Ahzab Suresi, 39)

      "(Benim görevim,) Yalnızca Allah'tan olanı ve O'nun gönderdiklerini tebliğ etmektir… (Cin Suresi, 23)

      Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir... (Şura Suresi, 48)

      Peygamberimiz (sav)’in Sahih Hadislerini ve Bu Hadislere Dayanan Mehdiyet İnancını Dile Getirmek Suç Olarak Nitelendirilemez:

      Mehdiyet inancı, Peygamberimiz (sav)’in sahih hadisleriyle müjdelediği ve 1400’ü aşkın yıldır, gelmiş geçmiş tüm Müslümanların heyecanla bekledikleri, üzerinde konuştukları, hakkında binlerce kitap yazılmış, binlerce TV programı yapılmış, her kesimden her insanın her gün dile getirip rahatlıkla konuşabildiği bir konudur.

      Buna rağmen, dava dosyasında Mehdiyet inancından bahsedilmesinin gerekçesiz ve dayanaksız olarak suç isnadına dönüştürülmüş olması ise, ne dinen ne vicdanen ne de hukuki yönden kabul edilebilir değildir.

      Sadece birkaç örneğini kısaca sıraladığımız, Müslümanların inançları gereği, dini vecibelerini yerine getirmekten dolayı haksız yere suçlandıklarını gösteren bu açıklamalar dahi suç örgütü iddialarının ne kadar hukuk dışı olduğunu gözler önüne sermektedir.

      Bu normal ve legal tavırlar asla suç olarak nitelendirilemez ve bu davranışlardan hayali bir suç örgütü oluşturulamaz.

      Müvekkil, kendisinin ve arkadaşlarının tüm davranışlarını yalnızca Kuran ahlakının ve Müslümanlığın birer gereği olan güzel ahlak özellikleri ve aynı zamanda da Peygamberimiz (sav)'in sünneti olarak tanımlamaktadır.

      Dünyanın her yerinde tüm Müslümanlar hayatlarını bu şekilde yaşamaktadırlarve çevrelerindeki tüm insanları da bu ahlaka teşvik etmektedirlerTüm bu davranışlarda tek bir suç unsuru olmadığı gibi, tüm bunlar Allah’ın Müslümanlara emirleridir.

      Müvekkil Adnan Oktar, kendisinin ve arkadaşlarının en önemli özelliği olarak; SUÇ İŞLEMEK BİR YANA, GÖNÜLLÜ OLARAK HAYATLARINI ‘HER TÜRLÜ SUÇUN, KÖTÜLÜĞÜN, YANLIŞ VE GAYRİ AHLAKİ TAVRIN DÜNYA ÇAPINDA ORTADAN KALKMASI VE TOPLUMDA SEVGİNİN, GÜZEL AHLAKIN, İYİLİĞİN, BARIŞIN, HOŞGÖRÜNÜN HÂKİM OLMASI İÇİN FİKRİ MÜCADELE VERMEYE ADAMIŞ İNSANLAR OLMALARI’ şeklinde ifade etmektedir.

      30-40 yıllık geçmişleri incelendiğinde hayatlarında yalnızca iyiliğin, güzel ahlâkın, fedakarlığın, samimiyetin hâkim olduğu görülecektir. Hayatlarının hiçbir döneminde, hiçbir yerinde, suça dair hiçbir eylem ve tavır asla olmamıştır. 40 yıldan bu yana en küçük bir adli olaya dahi karışmamış, haklarında hiçbir suçtan bir şikayet dahi söz konusu olmamıştır.

      Her yerde güzel ahlaklarıyla tanınan, Allah korkusuyla, samimi imanla, Kuran ahlakıyla yaşayan bu insanlardan, soyut ve mesnetsiz iddialarla ‘hayali bir suç örgütü’ oluşturulmaya çalışılmıştır.

      Ancak gerçekler tüm delilleriyle apaçık ortadadır. Müvekkil Adnan Oktar, 40 yıldır devletimizin ve halkımızın gözleri önünde olan ve İslam’ın sevgi dostluk ve kardeşlik ahlakı dışında bir şey istemeyen tertemiz bir arkadaş topluluğu olduklarının herkesin malumu olduğuna dikkat çekmektedir.

      Nitekim duayen hukukçuların dava dosyasına sundukları bilimsel mütalaalardaki hukuki görüşler de iddianamede ortaya konan yapının suç örgütü olmadığını kesin olarak ortaya koymaktadır.

      Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları hakkındaki ‘hayali ve zorlama suç isnatları’ tamamıyla bir ‘kumpas operasyonun ürünü’dür.

      Müvekkil Adnan Oktar, Kendisinin ve Arkadaşlarının Bir ‘Örgüt’ Oldukları İddia Ediliyorsa;

      • onlara talimat verenin yalnızca ‘YÜCE ALLAH,
      • Bu sözde örgütün amacının sadece ‘KURAN,
      • Ve bu sözde örgütün şu an dünyada ‘2 MİLYARDAN FAZLA ÜYESİ’ olduğunu ifade etmektedir.

      Müvekkil Adnan Oktar, konuyu şöyle açıklamaktadır:

      Allah’ın rızasını sevgisini kazanmak için bir araya gelmiş ve yalnızca Allah’ın sözüne uyan insanlara “örgüt” denildiğinde şu çok açıktır ki, bu insanlara talimat veren yalnızca Yüce Allah’tır.

      Bu sözde örgütün amacı ise yalnızca Kuran’dır. Örgüt olarak nitelendirilmek istenen bu inançlı insanların amacı da Kuran’ın hükümlerine uymaktır.

      Bu insanlar yalnızca Kuran ahlakını yaşamak, Allah’ın Kuran’da bildirdiği emirlerini yerine getirmek için bir araya gelmişlerdir.

      Ve bu ‘sözde örgüt’ün şu an dünyada 2 milyardan fazla üyesi vardır.

      DOLAYISIYLA EĞER BİR ÖRGÜTTEN BAHSEDİLİYORSA, ANCAK ALLAH’IN TALİMATLARINA UYANKURAN’I AMAÇ EDİLEN VE DÜNYADAKİ 2 MİLYAR İNSAN İLE AYNI İNANCI PAYLAŞAN BİR ÖRGÜT ORTAYA ÇIKARILABİLECEKTİR.

      Bunun dışında, iddia edildiği gibi bir örgütün varlığı ise asla söz konusu değildir.

      Kuran'a uyan, Allah'ın emir ve yasaklarını yerine getiren bir Müslüman topluluğu ise, hiçbir şekilde bir suç örgütü olarak nitelendirilemez.

      Halihazırda dünya genelinde yaşayan 2 milyarı aşkın Müslümanın tamamı Allah’ın emirlerine uymakta ve Kuran ahlakına göre bir yaşam sürmektedirler.

      2 milyarı aşkın tüm dünya Müslümanları; birbirleriyle bir inanç, güven, sevgi ve gönül birlikteliği içerisindedirler. Hepsi de kendi aralarında yakın sosyal ilişkiler içerisinde, alışverişlerini, ticaretlerini, evliliklerini çoğunlukla kendi aralarında yaparlar. Bir karar alırken birbirlerine danışırlar, istişare ederler. Hastaları olduğunda ilgilenirler, ihtiyaçlarını karşılarlar, maddi-manevi yardımlaşırlar, her konuda birbirlerine destek olurlar. 

      Ve bunların hiçbiri de suç değildir. Çünkü BU BİRLİKTELİK SUÇ İŞLEMEK İÇİN DEĞİL, HAYIR İŞLEMEK, DİN AHLAKININ GÜZELLİKLERİNİ YAŞAMAK, DAYANIŞMA İÇİNDE OLMAK İÇİN KURULMUŞTUR. Bu son derece açık bir gerçektir.

      Dolayısıyla müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yaşadıkları bu hayatlarından dolayı eğer örgüt şekilde bir nitelendirme yapılacaksa, 1400 yıldır yaşamış ve halen yaşamakta olan tüm Müslümanlara da bu ithamda bulunulmuş olunacaktır. Ve bu da, halihazırda dünya genelinde yaşayan Müslümanların tamamını “suç örgütü” olarak nitelendirmek anlamına gelecektir. 

      SONUÇ VE TALEP:

      Müvekkil Adnan Oktar, Kuran ahlakını yaşamalarından dolayı tertemiz Müslümanlara, Allah’ın Kur’an ile emrettiği ibadetlerine uygun şekilde bir hayat yaşamalarından dolayı suçlu muamelesi yapılması ve bu insanların örgüt olarak nitelendiremeye çalışılması, son derece endişe verici bulmaktadır. Bu durumun ne hukukla ne İslam'la ne vicdanla bağdaşmayan bir yaklaşım olduğunu ifade etmektedir.

      Nitekim böyle çarpık bir bakış açısıyla, her istenen Müslüman topluluktan sözde bir ‘hiyerarşik yapılanma’ şeması, sözde bir “örgüt” çıkartmak mümkündür. Ancak sırf birlikte yaşadıkları için, gönül birliği içinde birlikte hareket eden ve birbirine benzer tercihleri olan dindar insanları suç örgütü olarak yargılamanın, hem ülkemiz hem de tüm Müslümanlar için çok TEHLİKELİ bir durum oluşturduğu açıktır.

      Bunun sonucunda sadece dini cemaatler değil, her türlü sivil toplum kuruluşu özgürce inancını, dünya görüşünü paylaşamaz bir duruma gelebilir.

      Eğer bu önyargılı, art niyetli ve ‘normal tavırlardan nasıl bir suç üretilebilir’ şeklindeki çarpık ve sevgisiz bakış açısı ortadan kaldırılırsa; müvekkil ve arkadaşlarının hayatında tek bir suç eylemi olmadığı, aksine her fırsatta sevgiyi, dostluğu, şefkati anlatmış, tüm dünyada nefretin önlenmesi için ciddi çaba sarf etmiş, siyasi, ekonomik, toplumsal her sonunda sevginin çözüm olacağını açıklamış, sevginin kaynağının ise Allah sevgisi olduğunu göstermiş insanlar oldukları ve böyle hayali bir suç örgütünün varlığından da asla bahsedilemeyeceği açıkça görülebilecektir.

      Sayın Mahkemenizin bilgisine sunduğumuz tüm bu hususların göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerektiğini saygılarımızla arz ve talep ederiz. 13/08/2024

      Adnan Oktar

      Müdafii

      Av. Mert Zorlu

      Daha yeni Daha eski