İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

Dosya No       : 2024/74

Sunan             : Adnan OKTAR

Müdafii          : Av. Mert ZORLU

Konu               : Müvekkil Adnan Oktar, inancı ve görüşleri gereği olarak konuşmalarında Kur’an’dan, Peygamberimiz’in sözlerinden ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri gibi İslam alimlerinin sözlerinden sıklıkla söz etmekte, yaşadıklarını İslami açıdan yorumlayarak aktarmaktadır. Müvekkilin, Bediüzzaman’ın bulunduğu Van şehrinde olmanın manevi bir şeref olduğunu dair düşüncelerinin sunumudur. 

AÇIKLAMALAR:

Müvekkil Adnan Oktar, her inançlı kişi gibi, hayatının her anını Kur’an ayetlerine, hadislere göre yorumlamaktadır. Allah sevgisi ve Allah’a teslimiyeti ile de yaşadığı her olayda hayır, güzellik ve hikmetler görmektedir.

Hiçbir hukuki sebep olmadığı halde Van’a sevk edilmesinde hayır ve güzellik görmesi de bunun örneklerinden biridir. Bediüzzaman Hazretlerinin bulunduğu, sitayişle bahsettiği bir ile gelmiş olmaktan manevi bir haz duymuş ve bunu dile getirmiştir.

Müvekkil, Edirne ve Erzurum illerinde tutuklu bulunduğu dönemlerde de bu şehirlerde bulunmanın hayır ve hikmetlerinin üzerinde durmuştur. Bu yönde dava dosyasına birçok dilekçe sunmuştur. Bu illerimizin her birinin ayrı ayrı güzellikleri olduğunu, bu şehirlerde bulunmanın manevi bir şeref olduğunu ifade etmiştir.

Müvekkil, Kur’an’ın her döneme baktığını, Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarının, elçilerin başlarına gelenlerin benzerlerinin günümüzde de yaşandığını, bu olayların yorumunu her Müslümanın Kur’an’a bakarak yapması gerektiğine inanmaktadır. Örneğin Hz. Yusuf Peygamber’e cinsel saldırı iftirası atılmıştır, 7 yıl zindanda kaldıktan sonra, iftira atan kadınlar gerçeği anlatmışlar ve Hz. Yusuf Peygamber aklanmış, beraat etmiştir.

Müvekkil, Bediüzzaman Hazretlerinin, Kur’an’ın her döneme baktığıyla ilgili şu sözlerini de hatırlatmaktadır:

“Kur’ân’ın şebabetidir. Her asırda taze nazil oluyor gibi tazeliğini, gençliğini muhafaza ediyor.

Evet, Kur’ân, bir hutbe-i ezeliye olarak umum asırlardaki umum tabakàt-ı beşeriyeye birden hitap ettiği için, öyle daimî bir şebabeti bulunmak lâzımdır. Hem de, öyle görülmüş ve görünüyor. Hatta, efkârca muhtelif ve istidadca mütebayin asırlardan her asra göre, güya o asra mahsus gibi bakar, baktırır ve ders verir.” (Risale-i Nur, 25. Söz)

Müvekkilin, Van iline nakledildiğinde de hemen çok sevdiği Bediüzzaman Hazretlerinin Van ilindeki yaşamını, o dönemle ilgili sözlerini hatırlayarak, Bediüzzaman’ın bulunduğu bir şehre gelmekten dolayı duyduğu sevinci ifade etmiştir.

Bediüzzaman Hazretleri, Van Kalesi’nde kendi kurduğu Horhor medresesinde birçok talebe yetiştirmiştir. Bununla birlikte kendisinden 100 sene sonra Risale-i Nur’a değer veren bazı kimselerin Van’a geleceklerini ve söz konusu medreseyi ziyaret edeceklerini belirtmiş, o sırada yaşanacaklardan bahsederek ziyaretine gelecek olan kardeşlerini şöyle müjdelemiştir:

“… Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden  Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed‘ler ve saireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte”  deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muâsırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ BİR BAHARDA GELECEKSİNİZ. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mazi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezartaşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. MEZARIMIZDAN “NE MUTLU SİZE!” SADÂSINI İŞİTECEKSİNİZ. Hatta misafirlerimizin gölgeleri bile mezartaşımızdan bu sadayı işitecektir. Şu zamanın memesinden bizimle süt emen ve gözleri arkada maziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakikatsiz ve ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar, şu kitabın hakaikini hayal tevehhüm etsinler. Zira ben biliyorum ki, şu kitabın mesâili hakikat olarak sizde tahakkuk  edecektir.” (Münazarat, s. 88)

(Yani İhtiyar Risalesi'nin Onüçüncü Ricasında beyan ettiği gibi, Medresetü'z-Zehra'nın mekteb-i ibtidaîsi ve Van'ın yekpare taşı olan kal'asının altında bulunan Horhor Medresemin vefat etmesi ve Anadolu'da bütün medreselerin kapatılması ile vefat etmelerine işaret ederek umumunun bir mezar-ı ekberi hükmünde olmasına bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli Van kal'ası mezar taşı olmuş. EY YÜZ SENE SONRA GELENLER! Şu kal'anın başında bir Medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü'z-Zehra'yı cismanî bir surette bina ediniz, demektir.)(Emirdağ Lahikası, s. 489)

 Müvekkil, inancı gereği İslami kaynakları sürekli olarak okuyarak hayatındaki her anı Kur’an’a ve İslam’a göre değerlendirmekte ve yorumlamaktadır. Bediüzzaman’ın bulunduğu Van şehrinde olmanın da manevi bir şeref olduğunu düşünmektedir. Müvekkilin görüşlerini Sayın Mahkemenizin bilgilerine saygılarımla sunarım. 22.07.2024

Adnan Oktar

Müdafii

Av. Mert ZORLU

Daha yeni Daha eski