11 Temmuz 2018 Tarihinde Yapılan Polis Operasyonu Sonrasında Masum İnsanların Maruz Kaldıkları Zulümlerin Maddi ve Manevi Bir Sorumluluğu Vardır ve Geçen Altı Yıllık Süre İçinde Yaşanmaya Devam Eden Haksızlıklar Nedeniyle Devlet Ağır Kayıp ve Zararlara Uğramıştır
AÇIKLAMALAR:
Adnan Oktar ve arkadaşları kendilerine kurulan kumpas nedeniyle 6 yıla yakın süredir tutukludur. Adnan Oktar, dahil olduğu ve uzun süredir kamuoyu gündeminde olan davasının pek çok yönden Türkiye için benzersiz özellikler taşıdığı kanaatindedir. Gerek soruşturma gerekse kovuşturma safhalarında hukuka aykırı çok sayıda uygulama yaşanmıştır.
Hukuksuzluklar adeta gizli bir el tarafından dizayn edilmişçesine çok yoğun ve organizedir. Güya suç ile mücadele kapsamında görünen, ama bir hukuk devletinde gerçekleşmesi imkansız olan uygulamalar kullanılarak Adnan Oktar ve arkadaşlarına olabildiğince eziyet etme ve zararlandırma gayesi güdülmüştür.
- A) HUKUK DEVLETİ ANLAYIŞINI SARSAN HAKSIZLIKLAR
Adnan Oktar Davasında devlet birimleri kullanılarak, milyarlarca lira para ve emek harcanmış, sayısız milli yatırım (şirketler vs.) bile bile yok edilmiştir. Adnan Oktar Davası’nda yaşanan binlerce hukuksuz uygulamadan, sadece genelleme yaparak özetleyebileceğimiz haksızlıklardan bazıları kısaca şunlardır:
- Sabaha karşı 150 ayrı yer basılarak polis operasyonu düzenlenmiştir. Operasyona, pek çoğu önceden hazırlanmış olduğu anlaşılan, kamuoyunda infial oluşturmayı amaçlayan pek çok düzmece haber eşlik etmiştir.
- Tam teçhizatlı özel harekat polisleri karşısında herhangi bir fiziksel tehdit oluşturmaları söz konusu bile olmayan tertemiz, nezih hanımlar, ters kelepçe ile saatlerce yerde yüzükoyun yatar halde tutulmuş, korkutularak tehdit edilmişlerdir.
- Henüz ilk sorguları bile yapılmamış kişiler operasyonun hemen ardından basında isim isim listelenmiş, güya işledikleri suçlar söylenerek örgüt üyesi ilan edilmişlerdir.
- Operasyon kapsamında evlerin altı üstüne getirilip duvarlarının yıkılmasına, bahçelerine iş makinaları ile girilip kazılmadık yer bırakılmamasına rağmen, tek bir şantaj kasetine ya da kaynağı belirsiz bir paraya veya gizli saklı herhangi bir suç ya da suç unsuruna da rastlanmamıştır.
- Operasyon anı ve sonrası yaşanan gelişmelerin günü günebasında yer alması, içerden birilerinin gelişmeleri kasıtlı olarak medyaya servis ettiğinin açık göstergesidir. Farklı kanatlardaki organların bu kadar hızlı ve kapsamlı haberleştirmesinin yayıncılık faaliyeti ile açıklanması imkansızdır.
- Tutuklanan 168 kişinin tamamı alelacele 11 ayrı şehirdeki cezaevlerine dağıtılmış, yaşlı anne babalar, çocuklarıyla görüşmek için her hafta İstanbul'dan kilometrelerce uzaktaki şehirlere kendi imkanlarıyla gitmeye zorlanmışlardır.
- Halihazırda ise bu sayı 33 ayrı cezaevine ulaşmıştır. Cezaevinde 6 yıldır kalmakta olan sanıklar, gerekçesiz olarak, sürekli olarak farklı illerde yeni cezaevlerine sürgün edilmeye devam edilmektedirler.
- Tutuklu sanıklar mümkün olduğunca ayrı ayrı cezaevlerine bölünerek, özellikle aileleriyle birlikte yaşadıkları ve müdafilerinin de ikametlerinin bulunduğu İstanbul’dan olabildiğince en uzak şehirlere, neredeyse Türkiye’nin diğer ucuna gönderilmişlerdir.
- Ani yapılan operasyon ve ardından hukuksuz şekilde ilerleyen 6 yıllık süreç, sanıkların çokyaşlı olan ailelerinin gelirsiz ve bakımsız kalmasına yol açmış; evlatları ise hasta ailelerine bakamamışlardır.
- Tüm bu sebeplerle 50 ailenin (anne, baba, kardeş) vefat etmiştir.Cezaevindeki çocukları, ölüm döşeğinde olduğunu haber aldıkları ailelerini son bir kez dahi görememiş, annelerinin babalarının cenazelerine bile gidememişlerdir.
- Halen hayatta olan ve ortalama 70-80 yaşlarında olan ailelerin pek çoğu, yaşadıkları yerlerden yüzlerce kilometre uzaklıktaki cezaevlerinde bulunan çocuklarını, maddi manevi ve fiziki zorluklardan dolayıyaklaşık 6 yıldır görememektedirler.
- Adnan Oktar ve arkadaşlarının ilk günden itibaren yaşadıkları cezaevlerinde şartlar sürekli olarak zorlaştırılmaya çalışılmıştır.
- Öncelikle gönderildikleri cezaevlerinde can güvenlikleri gereği, aynı dosyada aynı maddeden yargılanan diğer sanıklarla birlikte tutulmaları gerekirken, özellikle tekli olarak, cinayet, uyuşturucu, hırsızlık, tecavüz gibi farklı suç gruplarından oluşan toplu koğuşlara ayrı ayrı bölümlere yerleştirilmişlerdir.
- Bu süreçte Adnan Oktar ve arkadaşlarına mektup yazma yasağı getirilmiş, mektuplarına el konarak,aylarcaaile bireyleriyle dahihaberleşmeleri engellenmiştir.
- Tutukluluklarının ilk günlerinden itibaren elde hiçbir delil ve gerekçe olmamasına karşın Adnan Oktar ve arkadaşlarının aleyhine avukatları ile görüş kısıtlılığı kararları verilereksavunmaları engellenmiştir.
- Bu yolla cezaevindeki zorluk ve baskı ortamı kullanılarak, çok sayıda etkin pişman çıkarılması hedeflenmiştir.
- Diğer yandan da dosyadaki (sözde) şikayetçi kadınların tamamı, o dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğü’nde görevli bazı polis memurları tarafından aranarak “Haklarında yurt dışına çıkış yasağı getirildiği, emniyete gelip şikayetçi olmazlarsa kendilerinin de tutuklanacağıyla”korkutulup tehdit edilerek zorla şikayetçi yapılmışlardır.
- Tehdit yoluyla etkin pişmanlar üretilmiştir. Şüpheliler ve hapisteki kişiler hakkında olmadık yalanlar söyletilmiş ve bunlar basında anında manşet manşet yayınlanmıştır.
- Husumetli müştekiler, etkin pişman yapılan bu kişilerle mutlaka yakın bağlantı içinde olmuşlar ve ne konuşacakları onlar tarafından belirlenmiştir. Buna dair sunulan deliller ve yapılan şikayetler ise dikkate alınmamıştır.
- Operasyonu organize eden Mali Şube’de görevli bazı polisler bu kumpasta yer almışlardır. Halihazırda bu konuyla ilgili söz konusu polis memurları hakkında açılmış ve devam eden bir soruşturma vardır.
- Mali Şube’de alınan beyanlara, şikayetçilerin söylemediği detaylar ilave edilmiştir. Bazı memurlar, aynı anda iki farklı ifadeye girmiş gibi imzalar atmışlardır.
- Mali Şube’de sahte imza atılarak hukuk dışı müşteki ifadesi oluşturulmuştur.
- Mali Şube’de fotoğraf teşhisleri bilinçli bir yöntemle, hukukun aradığı şartların tamamına aykırı yöntemle oluşturulmuştur. Burada da müştekilerin söylemedikleri konuşmalar tutanaklara eklenmiştir. Birbirinden kopyalanarak üretildiği net olarak ispatlanmış pek çok teşhis tutanağı bulunmaktadır.
- Operasyon dahilindeki herkesin şirketlerine sorgusuz sualsizel konmuştur, Dosya savcıları, kanun şartları oluşmadığı halde el konan şirketlere TMSF’nin kayyum olarak atanmasını sağlamıştır.
- Vaktinde gayet başarılı olan söz konusu şirketlerborç batağına sürüklenerek iflas etmiştir.
- Sorgusuz sualsiz, kişiselleştirilmeden, şahsi değerlendirme yapılmadan, suçtan elde edilip edilmediğisoruşturulmadan herkesin mal varlıklarına ve banka hesaplarına el konulmuştur
- Dosya savcıları gözaltına alınan250’ye yakın şüphelinin tek birisiyle dahi yüz yüze gelmemiş, ifadelerini almaya gerek duymamıştır.
- Etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen birkaç şüphelinin ifadelerini alırken ise taraflı ve hasmane tutum sergilemişlerdir. Bu ifadelerde ve bazı evraklardaki derkenarlarda, müştekilerden arkadaşlarıymış gibi bahsetmişlerdir.
- Dosya savcıları, haklarında cinsel suç iddiası olanlar da dahil tüm etkin pişman şüphelileri, haksız şekilde tahliye etmişlerdir. Oysa cinsel suçlar etkin pişmanlık kapsamında değildir. Açıkça onları kayırmışlardır.
- Dosya savcılarının kaleme aldıkları iddianamelerde, şüphelilerin lehine olan sayısız delilin tek biri dahi yer almamıştır.
- Dosya savcıları, kovuşturma aşamasındaAdnan Oktar ve arkadaşlarından belge kaçırmış, müştekiler tarafından sunulmuş çok sayıda evrak ve dijitali gizlemişlerdir.
Bu vahim uygulamalar sadece cezaevleri ile kısıtlı kalmamış, mahkemede yargılama sürerken de aynı akıl almaz hukuk dışı uygulamalar devam etmiştir. Bu hukuksuzlukların ortaya çıkarılması ve adil bir yargılama doğrultusunda yapılan tüm taleplerin ise hemen üzeri kapatılarak reddedilmiştir:
- Yargılama aşamasında Tabii Hakim İlkesi’ne aykırı şekilde teşekkül ettirilmiş heyetle kovuşturma yürütülmüştür.
- Mahkeme Heyeti, sanıkların dinletmek istedikleri ve hatta duruşma salonu kapısında hazır ettikleri tanıkların hiçbirisini dinlememiştir.
- Mahkeme Heyeti, sanıkların ve müdafilerin tüm tevsi tahkikat taleplerini reddederek tek birini dahi yerine getirmemiştir.
- Mahkeme Heyeti, tüm müşteki ve tanıkları, sanıkların yokluğunda dinlemiş, daha sonra bu kişilerin ifadelerini sanıklara okumadan yargılamayı tamamlamıştır.
- Sanıklara bu kişilerin segbis kayıtları dahi verilmemiştir. Pek çok suç eklemesi yapan müşteki ve etkin pişmanların ifade ve eklemelerini bilmeyen sanıklar hiçbir savunma yapamamışlar ve bu iftiralar nedeniyle cezalara mahkum edilmişlerdir.
- Mahkeme heyeti güya cinsel saldırı mağduru olduğunu iddia eden kadınların hiçbirini Adli Tıp Kurumu’na sevk etmemiştir.
- Mahkeme heyeti, duruşma tutanaklarında “evrakta sahtecilik” boyutunda değerlendirilen tahrifatlar yapmıştır. Segbis tutanakları ile duruşma tutanakları birbirini tutmamaktadır. Heyet, duruşma esnasında yapmadığı şeyleri duruşma tutanaklarında varmış gibi göstererek, yaptığı usulsüzlükleri toparlamaya çalışmıştır.
İstanbul Bölge Adliyesi 1. Ceza Dairesi dosya hakkında esastan bozma kararı vermiş;
- İstanbul BAM 1.CD tarafından 15.03.2022’de yayımlanan bozma kararında, yukarıda saydığımız hukuksuzlukların çok az bir kısmı konu edilmiş, Mahkeme Heyeti ağır biçimde eleştirilmiştir.
- İstanbul BAM 1.CD bozma kararında, iddianamenin ve cezaya hükmedilen gerekçeli kararın tüm dayanakları geçersiz sayılmıştır.
- İstanbul BAM 1.CD bozma kararında, hükmedilen cezaların %95’ten fazlası için beraat kararı verilmesi ya da davanın düşmesi gerektiği görüşü bildirilmiş, bazı suç isnatları bakımından ise eksik kovuşturma yürütüldüğü gerekçesiyle, maddi hakikatin ortaya çıkarılması amacıyla yapılması gereken araştırmalar bildirilmiştir.
- BAM 1.CD bozma kararı ile, 15.03.2022 itibariyle tutuklu olan sanıkların büyük çoğunluğunun tahliye edilmesinin ardından basında belli bazı odaklar tarafından bir kara propaganda faaliyeti başlatılmış, kamuoyunda bu tahliyelere karşı infial uyandırılmaya çalışılmıştır.
- 03.2022’de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığıtarafındantahliye kararlarına itiraz edilmiş, 24.03.2022’de BAM 1.CD,savcılığınyenidentutuklama talebini reddetmiş, usul gereği dosyayı itiraz yönünden incelemesi amacıylaBAM 2.CD’ye göndermiştir. 28.03.2022’de ise BAM 2.CD, DOSYANIN ESASI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER YAPARAKtüm tahliye kararlarını kaldırmışve savcılığın yeniden tutuklama kararını kabul etmiştir.
- İstanbul BAM 2.CD’nin tutuklama kararı, henüz UYAP’a dahi yüklenmeden, basında kara propaganda yapan bir gazeteci tarafından sosyal medyadan duyurulmuştur. Bazı basın kuruluşları da kararın metnini yayımlamıştır.
- Bu karar sonrasında İstanbul BAM 1.CD Başkan ve bir kısım üyelerin yerleri alelacele değiştirilmiş ve haklarında soruşturma başlatılarak hukuki karar veren hakimlere gözdağı verilmiştir.
Bozma kararı sonrasında, yerel mahkemedeki ikinci yargılama aşamasında da ilk yargılamadaki hukuksuzluklar aynı şekilde kesintisiz olarak uygulanmaya devam etmiştir:
- Bozma sonrası 06.09.2022’de başlayan yeniden yargılamada, tam 10 gün sonra09.2022’de, İddia Makamı’ndan esas hakkındaki mütalaası istenmiştir. Böylece 200’den fazla sanık, 2019 – 2021 arasında yürütülen bozma öncesi kovuşturma sürecinde hı̇çbı̇r müştekı̇, hı̇çbı̇r tanık, hı̇çbı̇r etkı̇n pı̇şman sanık ile, 2022’de bozma sonrası yürütülen 2. kovuşturma sürecinde ise (iki özel harekat polisi haricinde) hı̇çbı̇r müştekı̇, (ikisi hariç) hı̇çbı̇r tanık ve (sonradan etkin pişman olan üç kişi haricinde) hı̇çbı̇r etkı̇n pı̇şman sanık ı̇le yüzleşmeden, soru sorma hakkını kullanamadan yargılanmıştır.
- Esas Hakkındaki Mütalaa, hafta sonuna denk gelen 2 günde hazırlanıp 19.09.2022’de UYAP’a yüklenmiştir. Bir önceki kovuşturmanın esas hakkındaki mütalaasının kopyası olan bu evrakta sayısız teknik hata mevcut olup, ikinci kovuşturma sürecine ait yeni gelişmeler neredeyse tek satırda dahi belirtilmemiştir.
- Bu yargılamada da hiçbir savunma tanığı kabul edilmemiş, duruşma salonu kapısında hazır edilen tanıklar dahi dinlenmemiştir.
- Bu yargılamada da sanıkların ve müdafilerin hiçbir tevsi tahkikat talebi kabul edilmemiştir.
- Hatta Mahkeme Heyeti tensip zaptına geçirdiği maddelerde kendisinin yapacağını beyan ettiği araştırmaları da tamamlamadan yargılamayı sonlandırmıştır.
- Sanıkların savunma hakları kısıtlanmış, yönetilicik iddiası olup binlerce suç iddiasına karşı savunma yapmak durumunda kalan sanıklara dahi, savunma yapmalarının mümkün olamayacağı kadar kısa bir süre konuşma hakkı verilmiştir. Çoğu sanığın sözü yarıda kesilerek, savunmalarını tamamlamalarına izin verilmemiştir.
- Mahkeme Başkanı tüm süreç boyunca ihsas-ı rey izlenimi veren tavırlar sergilemiştir.
- İstanbul BAM 1.CD tarafından tespit edildiği üzere, haklarında açılmış bir davası bulunmayan sanıklara dahi cezaya hükmedilmiştir.
- Gerekçeli Kararın ilk 9000 sayfası, eski gerekçeli kararın ve iddianamenin kopyalanması ile oluşturulmuş, toplamda 10393 sayfayı bulmuş, ancak buna rağmen sanıkların savunmalarına, sundukları bilmsel mütalaalara tek satır bile yer verilmemiştir.
- Gerekçeli Karar, tarafsız bir hakim heyetinin değil de, adeta davanın tarafı olan katılan vekillerinin kaleminden çıktığı izlenimi verençirkin ve taraflı üsluplarla doldurulmuştur.
- Mahkeme Heyeti Gerekçeli Kararda sanıkların son savunmalarına yer vermediği gibi, savunmalar dosyaya dahi gelmeden mahkumiyet kararı vermiştir.
Sanıklar hakkında “beraat ile bozma kararı” veren eski heyet hakkında soruşturma başlatılıp heyet dağıtıldıktan sonra, İstanbul BAM 1. Ceza Dairesi için yeni bir heyet oluşturulmuştur.
- 100’den fazla müşteki, 300’e yakın sanık, yüzlerce suç isnadı ve toplamda 600’e yakın klasör dolusu evrak ile Türkiye tarihinin en büyük dava dosyalarından birisidir. Buna rağmen dosyamız 2023’teki istinaf başvurusu sürecindeİstanbul BAM 1.CD tarafındanHAFTA SONLARI DA DAHİL 48 GÜN İÇİNDE,güya incelenerek04.2023’te “ret kararı” yayımlanmıştır. Bu süre, eski BAM 1CD dosya inceleme süresinin yaklaşık 9’da 1’idir. Adalet Bakanlığı istatistiklerinin ise 5’te 1’i kadar kısa sürede tamamlanmıştır. Bu anormal kısalıktaki süreç, dosya incelemesinde adaletli bir yaklaşımın bulunmadığının kanıtıdır.
- 04.2023 tarihli İstanbul BAM 1.CD red kararı toplam 231 sayfadır. Bunun ilk 40 sayfası, yerel mahkeme gerekçeli kararının birebir kopyalanması ile oluşturulmuştur. Kararın 41-43. sayfaları arasında “dairemizin kabulü” başlıklı bir bölüm yer almaktadır, ancak bu bölüm de sadece cinsel suçlar bakımından rıza ve hile kavramının göstermelik şekilde incelendiği bir bölümdür. İlk sayfası sadece ansiklopedik/akademik anlatımlar olup, devam eden 2 sayfada ise yine gerekçeli karardan alınmış paragraflar yer almaktadır.
- 04.2023 tarihli İstanbul BAM 1.CD red kararında, SANIKLARIN VE MÜDAFİLERİN SAVUNMALARINA DAİR TEK BİR SATIR YOKTUR. Tüm sanıkların ve müdafilerin istinaf başvurularında ortaya koydukları hukuka aykırılık halleri bakımından tek bir satır değerlendirme yoktur.
Burada sayılanlar yaşanan binlerce hukuksuzluktan sadece çok az bir kısmıdır. Dosya kapsamında yaşanan tüm hukuksuzluklar ile ilgili yüzlerce sayfalık bilgilendirme Sayın Dairenize sunulmuştur.
- B) DEVLETİN UĞRADIĞI KAYIP ve ZARARLAR
Malum olduğu üzere Devlet, yurt içinde güvenlik, asayiş ve kamu düzenini sağlamak üzere kolluk kuvvetlerini ve mahkemeleri görevlendirmiştir. Bunun için ülke bütçesinden büyük paralar ayrılmakta; çok sayıda personel yetiştirilmekte, ilgili personele eğitim, yol, barınma ve koruma gibi çeşitli imkan ve hizmetler sağlamaktadır. Sırf vatandaş zarar görmesin, huzur ve güven içinde yaşasın diye Devlet eli ile maddi ve kanuni büyük bir faaliyet sürekli olarak yürütülmektedir.
Bunlarla birlikte kolluk kuvvetleri ve mahkemelerdeki görevli personelin bilmeyerek veya kasten, görev sınırlarını aşıp devlet eli ile vatandaşı mağdur etmemesi için çeşitli kanunlar, tüzük ve yönetmelik yoluyla bazı sınırlandırmalar yapılmıştır. Bu kadar büyük çabanın ardında yatan temel hedef, asayiş ve kamu düzenini sağlarken vatandaşları olası zararlardan korumaktır.
Bu muteber hedefe karşın -Adnan Oktar davası örneğinde olduğu gibi- devletin itina ile kaçındığı hususlar vuku bulabilmektedir. Bunlar çoğu defa münferit olaylar olup sonuçlarının devlet eli ile tazmin ve telafi edilmesi mümkündür. Ne var ki Adnan Oktar ve arkadaşlarının davasında ilk andan bugüne kadar 6 yıldır sürmekte olan haksızlıklarda böyle olmamıştır. Yaptığı yapanın yanında kar kalmış, mağdurlar yaşadıkları hukuksuzlukları defalarca beyan etmelerine rağmen, adaleti sağlamakla yükümlü olan kamu görevlileri, yaşanan haksızlıkların sistematik bir şekilde devam edişini engellemek için hiçbir girişimde bulunmamıştır.
Çok yoğun ve kapsamlı haksızlıkların 6 yıl boyunca kesintisiz olarak tekrarlanması, bir kişinin ve onun etrafındaki topluluğu yok etmek, tamamen üstünü çizmek gibi bir gayenin hedeflendiğine işaret etmektedir ki, böyle bir uygulamanın ne bir hukuk devletinde ne de devlet ahlakında yeri vardır.
2018 yılında yapılan göstermelik "suç örgütü" operasyonu ve sonrasında devam ettirilen haksızlıklar sadece sanıkların değil, Devletimizin de aşağıda belirtilen büyük kayıp ve zararları görmesine yol açmıştır:
- İstenmeyen her topluluğun, -kötü niyetli bazı kişilerce- devletin imkanlarının pervasızca, haksızca ve hukuksuzca kullanılarak, mafyavari şekilde yok edilmeye çalışılması, hukuka ve adalete olan inancı yok etmektedir.
- -Karanlık bir grubun- devlet birimlerini, devletin parasını, devletin imkanlarını, devletin memurlarını kullanarak ‘yok etme’ eylemlerinde bulunabilmesi, devletin kanunlara ve liyakata göre işleme esasını zedeleyecektir.
- Devlet nizamında yer alan bazı bireylerin, bir grubu yok etme uğruna kanunlara ve adalete rağmen hukuka aykırı şekilde iş görmesi, toplumdaki, ‘devletin üstün bir otorite olduğu’ esasını sarsarak, kanun tanımayan derin bir gücün, devletin üstünde yer aldığı düşüncesine inancı arttıracaktır.
- Devlet, ortak iyiyi ve genel iradeyi temsil etmeye çalışır. Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaşadıkları, toplumun -kötülüğün kaynağı olarak işlev gören illegal bazı yapılanmaların ve bazı özel iradelerin-, devletten daha üstünmüş gibi hareket edebildiği kanaatine varmalarına yol açabilecektir.
- Anayasamızda tek tek sayılmış olan temel hak ve özgürlüklerin bazı kamu görevlilerince galiz bir biçimde çiğnenmesi ile, anayasanın istendiği zaman ihlal edilebilecek bir kanunlar manzumesi olduğu mesajı verilerek, böylelikle Türkiye’nin gerçekte anayasal bir hukuk devleti olmadığı kanaati oluşturulmak istenmektedir.
- Anayasanın yeri geldiğinde çiğnenmesi ve çiğneyenlerin hesap vermek bir yana, bir açıklama yapma ihtiyacı bile hissetmemesi, vatandaşların devletin yükümlülüklerini sorgulamalarına, devletin normlarına, yürütme biçimine ve devlete karşı olan sorumluluklarına olan inançlarının zedelenmesine yol açabilmektedir.
- Adnan Oktarr ve arkadaşlarının temel haklarının ve özgürlüklerinin hiçe sayılması, ülkemizin insan hakları konusundaki imajının daha da kötüleşmesine neden olmaktadır.
- Modern devlet, sadece bir kesimi değil, herkesi temsil eder. Ama bir grubun veya yaşam tarzının hedef alınması, toplumdaki bireylere, devletin herkesi değil sadece belli bir ideolojidekileri temsil edip kolladığını düşündürtebilecektir.
- Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olmasının gereği olarak tüm inanç gruplarına aynı uzaklıkta olmalı, bir grubu inançları nedeniyle hedef seçerek muamele etmemelidir. Ancak Adnan Oktar ve arkadaşlarının mahkemelerde namazı nasıl kıldıklarının sorgulanması, başlarını örtüp örtmemelerinin konu edilmesi, dans etmelerinin nedenlerinin ve dekolte giyinmelerinin din ile bağdaşıp bağdaşmadığının tartışılması, inanç özgürlüğü ve laik devlet esasları ile bağdaşmamıştır.
- Türkiye Cumhuriyeti laik ve demokrasi ile yönetilen bir devlettir. Demokrasilerde vatandaşlar giyimlerinde, yaşam tarzlarında ve inançlarında özgürdürler. Bu özgürlüklerin kısıtlanması ve vatandaşların belli bir kalıba girmeye zorlanması; bunlar demokrasinin ihlal edildiğinin göstergeleridir.
- Yargılama sürecinde hakimlerin sanıklara yanlı ve hakaret suçuna dahi sebebiyet verebilecek söylemlerde bulunması, savunmanın bütün taleplerini reddetmesi ve adil yargılamanın gereklerini getirmemeleri yargının tarafsızlığı ilkesini zedelemiştir.
- Davaya Doğal Hakim İlkesi’ne uymayan hakimlerin atanması, dosyada hiçbir somut delil olmamasına karşın binlerce yıl mahkumiyet veren hakimlerin terfi ettirilmesi, sanıklar hakkında lehte karar veren hakimlerin ise sürülerek tenzili rütbe uygulanması ve haklarında soruşturmalar açılması yargının bağımsızlığını ağır biçimde yaralamıştır.
- Adnan Oktar ve arkadaşlarının davası örnek olmak üzere, ülke genelinde yaşanan kamuoyunda malum uygulamalar nedeniyle, halkın yargıya olan güveni azalmıştır. 2019 yılının Kasım ayında, ORC isimli anket firması tarafından 42 ilde 4.156 kişi ile yapılan bir ankette yargıya güvenmediğini belirten vatandaşlarımızın oranı %68 olarak tespit edilmiştir.
- İçinde tek bir somut delil olmayan bir dosya ile yüzlerce kamu görevlisi yıllardır meşgul edilmek suretiyle devlet maddi zarara uğratılmış, vakit ve para israfı yapılmıştır.
- İçinde sadece bilimsel bilgiler olan, Allah’ın yüce vasıflarını anlatmaktan başka bir içeriğe sahip olmayan, içinde suç sayılabilecek en ufak bir ima dahi bulunmayan internet siteleri kapatılarak fikir özgürlüğüne ağır bir darbe indirilmiştir.
- Adnan Oktar ve arkadaşlarının faşizmin ve komünizmin ideolojik temeli olan Darwinizm karşıtı faaliyetleri engellenerek terör örgütüne karşı devletin yanında yürüttükleri ideolojik mücadele etkisiz hale getirilmiştir.
- Adnan Oktar arkadaşları ile 40 yılı aşkın süredir yürütmüş oldukları anti-Darwinist, anti-materyalist, ilmi, imani, fikri ve kültürel faaliyetlerinin yanında, durmaksızın anlattıkları “Evrim Teorisinin Geçersizliği, Allah’ın Yaratma Sanatı, Kuran Mucizeleri ve İman Hakikatleri” çalışmalarının engellenmesi ile, Türkiye’de dindar, mütedeyyin bir kitlenin büyümesi önlenmiştir.
- Kitaplar, belgeseller ve konferanslar yoluyla Allah’ın varlığının bilimsel deliller ile anlatılması engellenerek, vicdanlı mülayim bir gençliğin yetişmesi önlenmiş; isyankar, şüpheci, kızgın ve acımasız olan ateist ve deist neslin yetişmesi adeta teşvik edilmiştir.
- Adnan Oktar ve arkadaşlarının Müslümanların sanatı ve bilimi savunarak kullanması gerektiğine dair anlatımları engellenerek, İslam’ın güya estetik ve bilim karşıtı olarak gösterenlere destek olunmuştur.
- Adnan Oktar ve arkadaşları modern, özgür ve neşeli görünümleri nedeniyle cezalandırılarak; IŞİD, El kaide veya Taliban’ın uyguladığı tüm özgürlüklerin kısıtlanmasını isteyen bağnaz din anlayışı desteklenmiş, İslam’ın aydınlık yüzünün anlatılması önlenmiştir.
- Adnan Oktar ve arkadaşlarının gerçekleştirdikleri şuurlu bir Türk gençliğinin yetişmesine katkıda bulunmak amacıyla milli ve manevi değerlerimize bağlılığı esas alan faaliyetleri kesintiye uğratılmak suretiyle, ülkemizin milli birliği ve bütünlüğüne kasteden bölücü terör örgütlerinin önü açılmıştır.
- Adnan Oktar’In kadınları öven, onları ön plana çıkarıp değer veren anlatımlarının durdurulması suretiyle, kadınları aşağılayan, onları değersiz görerek dinin yaşanmasına bir engel olarak gören bağnaz zihniyet cesaretlendirilmiştir.
Yaşanan haksızlıkların maddi (yasal) boyutunun yanında manevi bir boyutu da vardır.Dosya kapsamında gerçekleşen haksızlık ve hukuksuzluklar ile insanlık dışı uygulamalar zulüm boyutuna erişmiştir.Ülke sathında yayılan hukuksuzluklar toplum genelinde hukuka duyulan saygı ve güveni derinden sarsarken, haksızlıklardan kamu görevlileri sorumluymuş gibi algılandığından, bu durum ister istemez devlete mal edilmekte ve zarar vermektedir.
Zulmün ardındaki temel neden insanlar arasındaki sevgisizlik ve samimiyetsizliktir.Egoizm ve sevgisizlik, bireyleri kendisi gibi düşünmeyen kendisi gibi yaşamayan insanlara değer vermemeye iter. Şefkat, merhamet ve anlayış yerini kavgaya, saldırganlığa ve çatışmaya bırakır.Haklının değil güçlünün ayakta kalabileceği inancı dünyayı adeta bir sevgisizlik cehennemine dönüştürür.Toplum arasında giderek yayılan bu çarpık anlayış büyük bir toplumsal çürümeye, her alanda çok büyük sosyal sıkıntılara yol açar.
Adnan Oktar’a göre; başlarına gelenler büyük olaylardır, yaşadıkları haksızlıkların sebeplerini ve bunların arkasındaki müsebbiplerini bilmeye hakları vardır. Adnan Oktar, yaşananları şahsını ve arkadaşlarını ilgilendirmekle birlikte, devletimiz için bunun büyük bir Beka Meselesi olarak görmektedir. Ülkemiz, derin devletlerin, "istemediklerini", devletin imkanlarıyla ölüme ve yok oluşa sürükleyebileceği bir ülke değildir. O nedenle bu konunun acilen açıklığa kavuşturulması ve acilen konu hakkında tedbir alınması gerekmektedir.Aksi takdirde bu durum, milli bir meseleye dönüşebilir; dahası milli, manevi ve sosyal alanda büyük yıkımları da beraberinde getirebilir. Böylesine vahim bir noktaya ulaşmadan devletin ilgili kurumlarının bir an önce harekete geçmesi gerekmektedir.
- C) ZULMETMENİN ve ZULME RIZA GÖSTERMENİN VEBALİ
Kendileriyle aynı inanç ve yaşam tarzını benimsemeyen insanlara zulmetmenin; veya insanların maruz kaldıkları zulüm ve haksızlıkları görmezden gelip sessiz kalmanın Allah Katında büyük bir vebali olduğu unutulmamalıdır. Allah Kuran’da zulmedenleri ve zulme rıza gösterenleri pek çok ayet ile uyarmakta; insanlara‘mutlaka haktan yana olup adil davranmayı’ hatırlatmaktadır:
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz. (Hud Suresi, 113)
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)
Diğer yandan da Adnan Oktar, Kuran ayetleri doğrultusunda, ‘Allah’ın samimi Müslümanların maruz kaldığı zulme kesin olarak izin vermeyeceği’ inancındadır.İnsanlar zulmü görmezden gelip adaletsizliğe göz yumsalar da, Allah Kuran’da “zulme asla rıza göstermeyeceğini” bildirmiştir. Allah hakkı mutlaka ortaya çıkaracak ve adaleti muhakkak tesis edecektir:
(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir. (İbrahim Suresi, 42)
Yaşanan tüm haksızlıklardan, yapılan zulümden dönmek ise hala mümkündür. Allah “Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Maide Suresi, 39) ayetiyle bu durumu insanlara haber vermiştir.
Allah insanların doğru yolu bulmaları için dünya hayatında birçok hatırlatmayla sayısız fırsatlar yaratmaktadır. Yapılması gereken ülkemizde haksızlığa uğrayan, zulüm gören tüm insanların kim ya da hangi ideolojide olduklarına bakmaksızın, doğruları dile getirip hakkı ve adaleti savunma cesareti göstermektir. Ancak böyle yapıldığı takdirde vatandaşlarımızın devletimize duyduğu saygı, güven ve sevgi de artacak, devletin gördüğü zararları telafi etmek mümkün olacaktır.
10 Mart 2024