TÜRKİYE CUMHURİYETİ ADALET BAKANLIĞI’NA
Sayın Bakanım,
Malumunuz olduğu üzere müvekkil Adnan Oktar 11.07.2018 tarihinde gözaltına alınmış, akabinde tutuklanmıştır. Bu tarihten beri tutukluluğu devam etmektedir. Kamuoyunda “Adnan Oktar Davası” olarak bilinen davada, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2019/313 E. sayılı kararla müvekkil hakkında binlerce yıllık cezaya hükmedilmiştir. Yapılan istinaf başvurumuz neticesinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2022/696 E, 2022/258 K. sayılı karar ile ceza hükümlerinin tamamını esastan bozmuş ve dosyayı yerel mahkemeye geri göndermiştir. Bozma sonrası kovuşturma aşaması da ilk aşamadaki hukuk ihlallerinin benzerleri ile yürütülmüş ve 2022/158 E. sayılı karar ile yine binlerce yıllık cezalara hükmedilmiştir. Yeniden istinaf edilen karar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından jet hızı ile, üzerinde hiçbir inceleme yapılmadığı anlaşılır şekilde 2023/310 E. Sayılı karar ile aynen onanmıştır.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi ise yüzlerce sayfa delilleriyle hukuk ihlallerini anlattığımız başvurularımızın neredeyse tamamını yanıtsız bırakmış, söz konusu hak ve hukuk ihlallerine hiçbir cevap verme zahmetine girmemiş, sadece birkaç konu üzerinden çok yüzeysel olarak birer satırlık açıklamalarla bahsettiğimiz hukuksuzlukları sümen altı etmiş ve adeta bir hukuk katliamı yaparak 2024/365 E. sayılı kararı ile yerel mahkemenin hukuk dışı kararını onamıştır.
Dosyamızdaki hukuk ihlallerini ve aydınlatılmamış karanlık noktaları bilginize sunmak istemekteyiz.
Öncelikle, dosyanın bir nevi lokomotif iddiası konumundaki “kasten öldürmeye teşebbüs” isnadı bakımından soruşturma ve kovuşturmada yaşanan anormallikleri ve havada kalan karanlık noktaları bilgilerinize arz etmek isteriz:
11.07.2018 tarihli polis operasyonunda, Kandilli Eşref Bitlis Sokak’taki ikamette arama işlemleri gerçekleştirildiği sırada Mert Sucu isimli kişinin, görevini yapan özel harekat polislerine güya ateş açtığı, bunun neticesinde Abdullah Karadaş ve Cihat Onur Aykaç isimli polis memurlarının isabet aldığı iddia edilerek iddianame tanzim edilmiştir. Bu isnat üzerinden Mert Sucu’ya cezaya hükmedilmiş, müvekkil de TCK m.220/5 göndermesiyle bu cezaların aynıyla cezalandırılmıştır. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, kendi uzmanlık alanı olmasına rağmen, bu isnada dair şaibeleri ve karanlık noktaları çözüme kavuşturmadan 2024/365 E. sayılı kararı ile yerel mahkemenin ceza kararını onamıştır. Oysa tarafımızda yapılmış olan temyiz başvurusunda detaylıca ortaya koyduğumuz üzere yerel mahkeme ceza kararında;
- Savunmanın ortaya koyduğu delilleri yok saymış, savunmaya dair tek bir satır bile zikretmemiştir.
- Konunun çözümlenmesi bir çok teknik detaya dayanmasına ve savunma tarafından uzman bilirkişilerden teknik raporlar ve mütalaalar sunulmuş olmasına rağmen, bunların hiçbiri değerlendirilmemiş, neden değerlendirilmediği veya neden bunlara itibar edilmediği de izah edilmemiştir.
- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 2022/258 K. sayılı bozma kararında bu isnat bakımından tespiti yapılmış olan eksik soruşturmalar tamamlanmadan, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde açıklığa kavuşturulması amacıyla toplanması gerektiğini belirttiği delillerintamamı toplanmadan, incelemelerin hepsi yerine getirilmeden yargılama neticelendirilmiştir. Yerel mahkeme heyeti tarafından,
- Olay yerini gören kamera kayıtları getirtilmemiştir.
- Ölçekli kroki çizilmemiştir.
- Katılanların olay anında durdukları yerler net olarak saptanmamıştır.
- Atış mesafesi, atış açısı ve istikameti belirlenmemiştir.
- Kapının opak mı saydam mı olduğu araştırılmamıştır.
Ayrıca,
- Ateş ettiği iddia edilen Mert Sucu’nun silah kullandığı sağ elinde hiçbir atış artığı tespit edilmemiştir.
- Operasyon günü görev silahını kesinlikle kullanmadığını beyan eden özel harekat polisinin her iki elinde, ellerinin hem içinde hem dışında atış artıkları bulunduğu İstanbul Kriminal Polis Raporu ile sabittir.
- Mert Sucu’nun silahı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Adli Emanet’te mühürlü delil torbası içinde ve çelik dolapta tutulurken, izinsiz ve emirsiz şekilde bu mühür kırılmış, silah kurcalanmıştır. Neticesinde, Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan biyolojik iz incelemesinde silahın sahibi olan ve güya olay anında silahını kullandığı iddia edilen Mert Sucu’ya ait herhangi bir iz tespit edilememiştir.
- Mert Sucu’nun atışlarıyla güya isabet aldığını iddia eden özel harekat polisi, olaydan sonra basit tıbbi müdahale görmemiş, devlet hastanesinden rapor almamış, hatta isabet alması durumunda vücudunda oluşması kesin olan ekimozlara dair bir fotoğraf bile çekmemiştir.
- Mert Sucu’nun teslim olurken oda kapısından dışarı fırlattığı silahı, Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından ayakkabılıktaki bir ayakkabının içine yerleştirilmiş ve sürgüsü indirilmiş şekilde bulunmuştur.
- Ceza hükmüne esas kabul edilen müşteki ve tanık ifadelerinde açıkça yalan söylendiği, göz göre göre ve ısrarla gerçek dışı bilgiler verildiği, ayrıca birbirleriyle çelişen çok sayıda anlatım bulunduğu savunma tarafından ortaya konulduğunu halde bunların tamamı görmezden gelinmiştir.
- Olay Yeri İnceleme Ekibi ve soruşturma savcıları tarafından eksik soruşturma yürütülmüş, pek çok usuli işlemde hukuka aykırılıklar yapılmış, olay yerine sonradan delil yerleştirilmiş ve delil güvenlik zinciri de ihlal edilmiştir.
- Olay Yeri İnceleme Ekibi gelmeden önce olay yerine kimlerin girdiği, delillere ne şekilde müdahale edildiği karanlıkta kalmıştır. Olay yerinde yerde bir çok noktada kan lekeleri tespit edilmiştir. Bu kanın Mert Sucu’ya ait olmadığı resmi raporla belgelenmiştir.
- Olay yerine bakan ve olay anını gösteren bahçe güvenlik kameralarının kayıtları, ayrıca polis Foto Film Şubesi, olay anında ikamet hava sahasında uçuş halindeki polis helikopteri tarafından çekilen görüntüler, tüm ısrarlı taleplerimize rağmen dosyaya getirilmemiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 2022/258 E. sayılı kararında açıkça bu görüntülerin dosyaya alınmaması “eksik soruşturma” olarak nitelendirilmiş ve bozma gerekçesi yapılmıştır. Buna rağmen Mali Şube tarafından görüntülerin mahkemeye getirilmesi açıkça engellenmiştir.
- İkamette çok sayıda resmi tutanak ve arama yakalama tutanakları tanzim edilmiştir. Bunlarda ikisinde ateşli silah vakasına değinilmiş ancak polis memurunun vurulması gibi çok kritik bir detay belirtilmemiştir. Dolayısıyla, özel harekat polisinin isabet aldığına dair iddiasını destekleyecek tek bir resmi evrak dahi bulunmamaktadır.
- İsabet aldığı iddia edilen çelik yeleğin iç kısmında başka bir kişinin adı yazmaktadır. Yeleğin son kullanma tarihinin de geçmiş oladuğu ortaya konmuştur. Ayrıca, yelekte bir delik görülmesine rağmen, bu delikten Mert Sucu’nun silahına ait bir mermi çekirdeği çıkarılmamıştır. Daha doğrusu delikte hiçbir çekirdek bulunmamıştır.
- Aynı polis memuru olay günü Olay Yeri İnceleme Ekibi’ne diğer isabet iddiasından bahsetmemiş, isabet aldığını sonradan iddia ettiği yedek şarjörünü teslim etmemiştir. Bu şarjörü olaydan daha sonra, bilinmeyen bir tarihte bilinmeyen kişilere teslim ettiğini iddia etmiştir. Bu teslimata dair bir tutanak veya resmi bir evrak mevcut değildir.
- Dosyaya sonradan dahil edilen gayri resmi bir videoda, kimliği belirsiz polis memurlarının aralarında şaibeli bir konuşma yaptığı duyulmakta, özel harekat polisinin isabet alma iddiasının gerçek dışılığının ortaya çıkıp çıkmayacağı tartışılmaktadır.
- Mert Sucu’nun ateş etmiş olduğu dahi son derece şaibeliylen, öldürme kastıyla hedef gözeterek ateş ettiği iddiasının kanıtlanabilmesinin tek yolu olay yerinde keşif ve temsili tatbikat yapılması, sonrasında uzman bilirkişi marifetiyle çizilecek krokide tarafların olay anındaki konumlarının belirlenmesi, atış aıçılarının atış mesafelerin tespit edilmesi ve mahkeme huzurunda tarışılmasıdır. Nitekim Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi de 2022/258 E. sayılı kararında bu şekilde hükmetmiştir. Buna rağmen bunların hiçbiri yaptırılmadan, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına aykırı şekilde kastın varlığı kesin kabul edilmiş ve ceza hükmü kurulmuştur.
Olay hakkında daha sayfalar dolusu karanlıkta bırakılmış nokta, şaibe ve hatta olayın bir kumpas olduğuna dair somut deliller mevcuttur. Olayda soruşturma savcılarının, Olay Yeri İnceleme Ekibi’nin, İstanbul Mali Şube Müdürlüğü’nün, mühürlü delil torbasını izinsiz açarak delil güvenlik zincirini ihlal eden memurun, yalan beyanda bulunan özel harekat polislerinin ve eksik kovuşturma yürüten mahkeme heyetinin açık kusuru bulunmakta olup, adli işlem yapılması zarurettir.
Tüm bu detaylar açık ve somut kanıtlarıyla birlikte temyiz başvurusunda yer almakta olduğu halde, Yargıtay 1. Ceza Dairesi bunların tamamını görmezden gelmiş, şaibeleri ortadan kaldıracak hiçbir inceleme ve izahatta bulunmamıştır. Bunun yerine, yerel mahkemenin ceza hükmünden bir iki paragrafı kopyalayarak onama kararına aktarmış ve söz konusu cezanın onandığını yazmakla yetinmiştir.
Bu şekilde verilmiş bir hükmün, konuya tarafsız sıradan bir vatandaşı tatmin etmeyeceği, dolayısıyla yargıya güven duyulmasını desteklemeyeceği aşikardır.
Sayılarımızla bilginize sunarız