İÇİNDEKİLER

BAZI KESİMLER SAYIN CUMHURBAŞKANI İÇİN “MUHTAR BİLE OLAMAZ” DERKEN, MÜVEKKİL ADNAN OKTAR SAYIN ERDOĞAN’I DESTEKLEMİŞTİR
İSTANBUL BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NA ADAY OLMAKTAN VAZGEÇMEYİ DÜŞÜNEN SAYIN CUMHURBAŞKANI’NI ADAY OLMASI İÇİN İKNA EDEN MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’DIR
AK PARTİ’Yİ İKTİDARA TAŞIYAN FELSEFİ VE İMANİ ZEMİNİ MÜVEKKİL ADNAN OKTAR İNŞA ETMİŞTİR
REFAH PARTİSİ’NİN HÜKÜMETİ KURMASI MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ’NDEN DESTEK RİCASI SAYESİNDE MÜMKÜN OLMUŞTUR
SAYIN CUMHURBAŞKANI MÜVEKKİL ADNAN OKTAR GİBİ MODERN, KURAN MÜSLÜMANLIĞINI BENİMSEMİŞ VE AK PARTİ’Yİ BU İNANÇ ÜZERİNE KURMUŞTUR
MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN KÜLTÜREL ÇALIŞMALARININ SAĞI İKTİDARA TAŞIDIĞINI SOL GÖRÜŞÜ BENİMSEYENLER İKRAR ETMİŞTİR
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN BU GÜZEL FAALİYETLERİNİ HEP TAKDİR ETMİŞ VE BİR KEZ DAHİ ALEYHİNDE BİR BEYANDA BULUNMAMIŞTIR
DEVLETİN BEKASINI KORUMAK ADALETİ TESİS ETMEKLE MÜMKÜNDÜR, BU KONUDA EN BÜYÜK SORUMLULUK AK PARTİ’Yİ DESTEKLEYENLERE DÜŞMEKTEDİR
ADALET, SADECE KENDİNDEN OLANLAR İÇİN DEĞİL TÜM İNSANLAR İÇİN EŞİT OLARAK İSTENDİĞİNDE VE UYGULANDIĞINDA TECELLİ EDER
EKONOMİK KRİZİN TEMELİNDE ADALETSİZLİĞİN ÜLKE GENELİNDE YAYGINLAŞMIŞ OLMASI YATMAKTADIR
AK PARTİ OYLARINDAKİ GÖZLE GÖRÜLÜR GERİLEMENİN SEBEBİ DE ÜLKEDE ADALETE OLAN İNANCIN KAYBOLMASINDAN KAYNAKLIDIR


DEVLETİN BEKASI ADALETE DAYANIR


MÜVEKKİL ADNAN OKTAR AK PARTİ’Yİ İKTİDARA TAŞIMIŞTIR


AÇIKLAMALARIMIZ:

Bugün Ak Parti teşkilatlarında görev yapan veya Ak Parti’yi destekleyenlerin bir bölümü sonradan Partiye destek vermeye başladığından, bir bölümü de daha genç bir nesil olması itibariyle müvekkil Adnan Oktar’ın Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile olan yakın ilişkisini ve Ak Parti’yi iktidara taşıyan süreçte müvekkilin çalışmalarının büyük etkisini tam anlamıyla bilmemektedir. Bir kısım basın tarafından unutturulmaya çalışılan bu gerçekler aslında her şeyden önce Ak Parti’nin zayıflaması ve modern kesim başta olmak üzere geniş kitlelerle arasının açılması için oynanan çift yönlü bir oyundur. Ak Parti’yi gittikçe içine kapanarak küçülen bir parti haline getirmek, toplumun geniş kesimlerinden koparmakbağnaz, bilime, sanata, doğaya, kadına, güzelliğe ve ilerlemeye kapalı gibi göstermek, hepsinden önemlisi de ADALETTEN UZAK BİR YAPI olduğu imajını vermek çabası vardır. Ne yazık ki kendini Ak Parti’ye ve Sayın Cumhurbaşkanı’na yakın gibi gösteren bazı kimseler de bu imajı destekleyen bir üslup ve tavır içinde olabilmektedir.

Bu durumda başta gençler olmak üzere Ak Partili vatandaşlarımıza önemli bir sorumluluk düşmektedir. Öncelikle alışılageldik, basmakalıp söylemlerle sınırlı kalmayıp yakın siyasi tarihi dikkatlice inceleyerek Ak Parti’yi iktidara taşıyan unsurları iyi tespit etmeleri gerekir. İleride detaylarıyla izah ettiğimiz üzere, önce Sayın Cumhurbaşkanı’na Belediye Başkanlığını kazandıran, daha sonra Refah Partisi’ni iktidara taşıyan hayati dönemeç baştan sona müvekkil Adnan Oktar’ın modern, aydın, sanat bilim, kalite ve estetikle İslam’ı bağdaştıran, İslamofobinin yersizliğini ortaya koyan, özgürlük ve demokrasinin Kuran’ın gereği olduğunu ispatlayan anlayışıyla aşılmıştır. Bu süreçte müvekkil Adnan Oktar’ın yakın arkadaşlarının Sayın Cumhurbaşkanı’nın yanında yer alması, eski Türkiye güzeli Gülay Pınarbaşı başta olmak üzere müvekkil vesilesiyle hidayet bulan mankenlerin Refah Partisi’ne katılması, halk ve Devletimiz nezdinde Sayın Cumhurbaşkanımız’ın modern, ilerici, demokrat söylemlerinin gerçekçi ve samimi olduğu kanaatini doğurmuştur. Kendisine karşı önyargılar bu sayede kırılmış ve hızla iktidara doğru ilerleyen bir dönem başlamıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı ve Ak Parti iktidarının ciddi sarsıntılardan geçtiği Gezi Parkı olayları, 17-25 Aralık kalkışması, 15 Temmuz darbe girişimi gibi olaylarda da müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının kararlı, dürüst, uzlaştırıcı, cesur ve atak destekleriyle bu fitneler bertaraf edilmiştir. Karşıtları tarafından “Bu sefer bitti” denilen her olayda Sayın Cumhurbaşkanı’nın yeniden iktidar olmasının ardında müvekkil Adnan Oktar’ın kesintisiz, akılcı, samimi ve Ak Parti’nin hiç ulaşamayacağı modern kesimleri üzerindeki güçlü etkisi vardır. Nitekim 2018’de müvekkile düzenlenen operasyonun ardından Ak Parti’nin oylarında hızla bir düşüş başlamış, en son yerel seçimlerle birlikte de Ak Parti Batı ve sahil kesimlerinden tamamen kopmuş, İç Anadolu’ya kapanmış bir hale gelmiştir. Bu gerçekler başta Sayın Cumhurbaşkanı ve yakın çalışma arkadaşları olmak üzere tüm Türkiye tarafından iyi bilinmektedir. Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik muhalif kesimler tarafından sık sık dile getirilen “Ak Parti’yi siz iktidar yaptınız” ifadeleri de meşhurdur.

Tüm bunların yanı sıra bugün Ak Parti’ye gönül veren tüm vatandaşlarımızın en önemli sorumluluklarından biri ise Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu dürüstçe değerlendirip, VİCDANİ BİR MUHASEBE YAPIP YARGIDA YAŞANAN SORUNLARI GÖRÜP, TOPLUMUN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜNÜ MAĞDUR EDEN ADALETSİZLİĞE KARŞI DUYARSIZ KALMAMALARIDIR. ADALETİN ZAYIFLAMASI DEMEK MİLLETİ BİRARADA TUTAN VE DEVLETİN BEKASINI SAĞLAYAN TEMEL DEĞERLERİN SARSILMASI DEMEKTİR. BU VAHİM TEHLİKEYİ YOK SAYMAK YA DA ANLAMAZDAN GELMEK, ALLAH’TAN KORKAN VE AHİRETE İMAN EDEN BİR TOPLULUK OLAN AK PARTİ ÇEVRESİNE YAKIŞMAYACAK BİR TUTUM OLACAKTIR.

Bu sebeple müvekkil Adnan Oktar bu yazıda tüm bu hususlara dair önemli bilgileri kısaca özetlemekte ve Ak Partili gençlere ve vatandaşlarımıza hayati bir çağrı yapmaktadır.

BAZI KESİMLER SAYIN CUMHURBAŞKANI İÇİN “MUHTAR BİLE OLAMAZ” DERKEN, MÜVEKKİL ADNAN OKTAR SAYIN ERDOĞAN’I DESTEKLEMİŞTİR

Ortodoks gelenekçi zihniyete sahip olan sağ görüşlü vatandaşlarımızın yakın geçmişte ülkemizde söz hakkı maalesef bulunmuyordu. Sağ kesimden insanlar, inançlarını ve haklarını göğüslerini gererek savunamaz; pek çok ortamda öfkeyle, nefretle karşılanırlardı.

Ana akım medya olarak adlandırılan gazete ve televizyon kanallarının büyük çoğunluğu Marksist, Darwinist, komünist düşünce yapısına sahip sol görüşlü kimselerin yönetimindeydi. BU MEDYANIN BÜYÜK KISMI, TÜM GÜÇ ve ETKİSİYLE SAĞ KESİMİ EZİP AŞAĞILAMAK, PASİFİZE ETMEK AMACIYLA KULLANILIYORDU.

Sağ kesimin büyük çoğunluğu bu sebeple, inandıkları değerleri dahi doğru düzgün ifade edip savunmaktan geri durmuş, özgüvenini kaybedip pasifize olmuş bir haldeydi ve sosyal hayatın pek çok alanından çekilmiş, yaşam alanları sınırlanmıştı. Adeta kendi gettoları içine kapanmışlardı.

Bir yandan gazeteler ve televizyon kanalları, Sayın Erdoğan hakkında hakaret içeren ifadeler kullanmaktan çekinmiyordu. Yapılan haberlerde Sayın Erdoğan, güya orman arazisine KAÇAK GECEKONDU YAPMAKLA İTHAM EDİLİP -Refah Partisi’nin İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan Adaylığı’ndan- ÇEKİLMEYE ZORLANIYOR, MUHTAR DAHİ SEÇİLEMEYECEĞİYLE TEHDİT EDİLEREK SİYASET YAPMAKTAN ENGELLENMEYE ÇALIŞILIYORDU.

O dönemde Milletvekili Yasası’nın 11. maddesine göre 1 yıldan fazla hapis cezası alanlar belediye başkanı olamıyordu. Medya ve muhalefet sürekli bunu gündeme getiriyordu. Erdoğan’ın 10 aylık kaçak inşaat cezasının yanı sıra, kaybettiği 1989 yerel seçimlerinde ilçe seçim kurulu başkanını tartaklamaktan dolayı kesinleşmiş 6 ay mahkûmiyeti de vardı. Dolayısıyla 1 yılın üzerinde bir ceza olduğu için RP İl Başkanı’nın aday olamayacağı öne sürülüyordu. Gazeteler, Erdoğan’ın aday olamayacağına ilişkin hukukçu ve uzman görüşleri ile doluydu.

Dönemin DSP lideri Bülent Ecevit, “Refah Partisi, Tayyip Erdoğan’ı adaylıktan çekmelidir” diye sesleniyordu. RP için “Her türlü hileye başvuran parti” şeklinde çirkin bir yakıştırma yapan Sayın Ecevit, “RP, Tayyip Erdoğan’ın durumuna kılıf bulamaz” iddiasında bulunuyordu. Dönemin Orman Bakanı Hasan Ekinci ise “Tayyip Erdoğan orman arazisine gecekondu yapmış, yıkım kararı alınmış, bu kararı uygulayacağız” diyordu.

Dönemin DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ise, 19 Şubat 1994 tarihli Hürriyet’te Muharrem Sarıkaya’ya ‘‘Elimde Tayyip’in Dosyası Var” diyordu.





 

Görüldüğü gibi o dönemin koşulları altında sağ kesimin gündeminde, aklında ya da hayalinde DEĞİL BUGÜNKÜ GİBİ İKTİDARDA SÖZ SAHİBİ OLUP ÜLKE POLİTİKALARINA YÖN VEREBİLMEK, DİNLERİNİ ÖZGÜRCE YAŞAYIP FİKİRLERİNİ DİLEDİKLERİ GİBİ İFADE EDEBİLECEKLERİ BİR GELECEĞE YÖNELİK İNANÇLARI DAHİ BULUNMAMAKTAYDI.

İşte böyle bir ortamda dahi müvekkil Adnan Oktar hem Sayın Cumhurbaşkanı’nın bizzat kendisini hem de sağ camiayı aydınlık bir gelecekle müjdeliyor, çevresine ümit ve şevk aşılıyordu.

Sağ kesimi içinde bulunduğu yeis ve umutsuzluktan çekip çıkaran da, her şeye rağmen karşılıksız olarak Sayın Erdoğan’ı destekleyen de yine müvekkil Adnan Oktar oldu. Öyle ki, kanaatimizce, -askeri vesayet ve medya baskısı sebebiyle- o dönemde Sayın Erdoğan’ın bile bir gün vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun oyunu alıp ülkenin başına geçeceği, Cumhurbaşkanı olup ülkeyi tek başına yönetebileceğine yönelik bir kanaati bulunmamaktaydı.

İSTANBUL BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NA ADAY OLMAKTAN VAZGEÇMEYİ DÜŞÜNEN SAYIN CUMHURBAŞKANI’NI ADAY OLMASI İÇİN İKNA EDEN MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’DIR

1990’lı yıllarda Sayın Erdoğan’ın belediye başkanlığının öncesinde, henüz kendisi daha Refah Partisi’nin il başkanı iken, müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşları Tarlabaşı’ndaki İl Başkanlığı binasında kendisini sık sık ziyaret ediyorlardı. Bu buluşmalarda Sayın Erdoğan ve müvekkilin arkadaşları ülkenin genel durumu ve geleceği konusunda istişare edip fikir alışverişinde bulunuyorlardı. (Sayın Erdoğan’ın o dönemde özel kalemi olan Sayın Mustafa Yüce Beyefendi, bu ziyaret ve görüşmelerin yakın şahitleri arasındadır.) Aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanı da müvekkil ve arkadaşlarının evlerine konuk oluyordu.

Bu dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız’ın belediye başkanlığı adaylığı ilk kez söz konusu olduğunda, Refah Partisinde ADAYLIK İÇİN ADI GEÇEN ASIL İSİM SAYIN ALİ ÇOŞKUN’du ve partinin üst kurullarında Sayın Ali Coşkun ismi destek görmekteydi.

Bununla birlikte ana akım medya da sürekli olarak Sayın Erdoğan’ın üzerine gitmekte, Sayın Erdoğan hakkında güya hasta olduğu, gecekondu davasından hüküm giydiği, bu sebeple adaylıktan çekilmesi gerektiği, seçilse dahi muhtar bile olamayacağı şeklinde yoğun bir karalama kampanyası yürütmekteydi.

Hem adaylık için düşünülen ilk isim olmaması hem de ağır medya baskı sebebiyle Sayın Erdoğan’ın da oldukça sıkıntı duyduğu ve yakın çevresine “ADAYLIKTAN ÇEKİLMEYİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜ SÖYLEDİĞİ” konuşulmaktaydı.

Bu yüzden müvekkil Adnan Oktar ve onun tavsiyesiyle arkadaşları,

  • Hem Sayın Erdoğan’ın kendisini partinin önde gelenlerine ve üst yönetimine daha iyi tanıtabilmesi,
  • Hem de müvekkil ve arkadaşlarının temsil ettikleri genç, modern ve aynı zamanda dindar bir grubun desteğini aldığını da gösterebilmesi,
  • Ve mutlaka SAYIN ERDOĞAN’IN ADAY GÖSTERİLMESİNİ SAĞLAMAK AMACIYLA,

Refah Partisi’nin önde gelenleri ve Sayın Erdoğan ile bir ev toplantısında bir araya geldiler. Toplantı, şu an müvekkil ile birlikte tutuklu bulunan arkadaşı Alkas Çakmak’ın Emirgan’daki villasında gerçekleşti.

Müvekkil Adnan Oktar ayrıca, merhum Sayın Necmettin Erbakan ile bizzat görüşerek de İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adaylığına Sayın Erdoğan’ı aday göstermesi için kendisini teşvik etti.

Bu girişimler neticesinde Belediye Başkanlığı’na aday olan ve kazanan Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçimin hemen ertesinde henüz mazbatasını dahi almadan iki yanında müvekkilin arkadaşları vardı ve bu durum basında da büyük haber olmuştu.

30.03.1994 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin “RP’den belediyelere Osmanlı modeli” başlıklı haberinde; Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın düzenlediği basın toplantısında müvekkilin yakın arkadaşları ile birlikte çektirdiği fotoğrafa yer verilerek “Erdoğan Adnan Oktar’ın müritleriyle” alt başlığı kullanıyordu.

Haber içeriğinde ise “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığına kesin gözüyle bakılan RP’li Recep Tayyip Erdoğan, Pazar gününden bu yana basın toplantısı düzenleyerek neler yapacağını anlatıyor. Erdoğan, dünkü toplantıda da kamuoyunda Adnan Hoca olarak ünlenen Adnan Oktar’ın müritleri olduğu bildirilen gençleri arkasına aldı” ifadelerine yer verilmekteydi. (Aşağıda) 


Cumhuriyet Gazetesi, 30.03.1994; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği gün Sayın Cumhurbaşkanı’nın iki yanında müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşları Bahadır Güven ve Altuğ Müştak Berker vardı.

AK PARTİ’Yİ İKTİDARA TAŞIYAN FELSEFİ VE İMANİ ZEMİNİ MÜVEKKİL ADNAN OKTAR İNŞA ETMİŞTİR

Müvekkil Adnan Oktar 40 yılı aşkın süredir yürütmüş olduğu imani ve kültürel faaliyetleri ve samimi ve bilimsel delillerle anlattığı “Evrim Teorisinin Geçersizliği, Allah’ın Yaratma Sanatı, Kuran Mucizeleri ve İman Hakikatleri” vesilesiyle, Türkiye’de aydın, dindar ve milli şuura sahip bir nesil yetişmesini sağlamıştır.

Darwinizm’i bilimsel olarak yerle bir etmiş olduğu için de, felsefi ve sözde bilimsel dayanağını Darwinizm’den alan materyalist dünya görüş ülkemizde büyük bir yenilgi ve çöküntüye uğramıştır. Pozitif bilimle dinin çatışmadığının görülmesiyle sol fraksiyonların etki alanı neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Sol ideolojilerin zayıflamasıyla birlikte, güçlenen dindar mütedeyyin kitlenin “maneviyatı, milli ve manevi değerleri koruyan” sağ görüş etrafında toplanması, modern, milli sağ liderleri güçlü bir şekilde desteklemeye başlamalarının zemini oluşmuştur.

Dindar sağ siyasete, yaşam tarzlarının baskı altına alınacağı endişesiyle mesafeli duran kesimin bu endişelerinin yersiz olduğunu görmelerini de müvekkil Adnan Oktar’ın girişimleri sağlamıştır. Böylece adım adım BUGÜNKÜ AK PARTİ HÜKÜMETİNİN İDEOLOJİK ZEMİNİ ve ARKASINDAKİ GENİŞ HALK DESTEĞİ oluşmuştur.

1993 yılında müvekkil Adnan Oktar’ın yakın arkadaşı Gülay Pınarbaşı’nın Refah Partisi’ne katılmasıyla birlikte bazı kesimlerde hakim olan “dindarlar modern olamaz” algısı yıkılmış, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst düzey komutanları tarafından da ifade edildiği üzere Refah Partisi'nin “vitrinin değişmesiyle” Sayın Erdoğan’ı önce Belediye Başkanlığına oradan da Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığına taşıyan süreç başlamıştır. Müvekkilin arkadaşlarının katıldığı Refah Partisi Kongresinden birkaç ay sonra yapılan yerel seçimler Refah Partisi ve Sayın Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlanmıştır.


12.12.1993 Milliyet, “Erbakan Hoca Gülay’ı Tanıttı” başlıklı haberde  “Törene arkadaşları Altuğ Berker ve Bahadır Güven ile katılan Gülay Pınarbaşı, ERBAKAN ve PARTİLİLER ile MİLLİ GÖRÜŞ YEMİNİ ETTİKTEN SONRA PARTİ ROZETİNİ ALDI” deniliyordu. 


Müvekkil Adnan Oktar’ın yakın arkadaşı Gülay Pınarbaşı, 1993 yılı Refah Partisi Kongresinde konuşmasını yaparken yanı başında Sayın Recep Tayyip Erdoğan yer almıştır.


O gecenin ardından, müvekkilin arkadaşları arasında yer alan, tanınmış manken ve fotomodeller ile sosyetenin ünlü simaları da Refah Partisi’ne destek olmak amacıyla partiye üye olmaya başlamışlar; katıldıkları toplantı ve programlarda, “RP’nin modern ve yenilikçi anlayışına inandıklarını, Sayın Erbakan ile Sayın Erdoğan’a büyük bir sempati ve muhabbet duyduklarını, bu sebeple seçimlerde RP’ni destekleyeceklerini” dile getirmişlerdir.

31.01.1994 Tarihli Milliyet Gazetesi’nin “Adnan Hoca’dan RP’ye manken ordusu” başlıklı aşağıdaki haberinde; “ADNAN HOCA ve MANKENLERİNDEN OLUŞAN ORDUSU 27 MART SEÇİMLERİ ÖNCESİNDE REFAH PARTİSİ İÇİN ÇALIŞIYOR” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde ayrıca “RP’ne katılan, ardından da örtünen Gülay Pınarbaşı’ndan sonra İslami yaşam tarzını benimseyen pek çok ünlü erkek manken “OYLAR REFAH”A derken aralarında Şebnem Dinçgör, Melis Murathanoğlu, Cansel Özzengin ve Allegra’nın da bulunduğu sempatizanların sayısı giderek artıyor” bilgilerine yer verilmiştir.



 

27.01.1994 Tarihli Milliyet Gazetesi’nin “SEDEF BOZOK DA ‘REFAH’ÇI OLUYOR” başlıklı haberinde ise; “MANKEN GÜLAY PINARBAŞI’NDAN SONRA SOSYETE DÜNYASININ ÜNLÜ İSMİ SEDEF BOZOK DA ADNAN HOCA’NIN MÜRİTLERİ ARASINA KATILDI” ifadelerine yer veriliyordu. Haberde ayrıca “Adnan Hoca’nın sağ kolu Altuğ Berker sosyete dünyasının ünlü ismi Sedef Bozok’u da saflarına katmayı başardı.”, “Manken Gülay Pınarbaşı’nı örnek gösteren bazı çevreler, Bozok’un da yakında kapanıp RP’ne gireceğini iddia ederken, Sedef Bozok’un yakınlarına ‘Ben de iyi bir Müslüman olmak istiyorum. Hayatımdan çok memnunum’ dediği öğrenildi” deniliyordu. 


25.06.1994 Tarihli Milliyet Gazetesi’nin “Adil düzen düğünü” başlıklı haberinde; RP Genel Başkanı merhum Sayın Erbakan’ın kızı Zeynep Erbakan’ın Ankara Sheraton Oteli Balo Salonunda gerçekleştirilen düğünü anlatılırken “ADNAN HOCACILAR” alt başlığına yer verilmişti. Haber içeriğindeyse müvekkilin arkadaşlarından, “Mankenliği bıraktıktan sonra kapanan Didem Ürer’le Gülay Pınarbaşı, nikaha Gökalp Barlan ve Bahadır Güven’le geldi” ifadeleriyle bahsedilmişti. (Aşağıda)


Özetle buraya kadar detaylarıyla anlatmış olduğumuz müvekkil Adnan Oktar’ın çalışmaları neticesinde, Refah PartisiSayın Erbakan ve Sayın Erdoğan’a yönelik kamuoyundaki ön yargılar tamamen yıkılmış,

  • Müvekkilin önerdiği “hurafelerden arınmış Kuran’a dayalı modern İslam anlayışı”nı benimseyen,
  • Sergilediği vitrin vesilesiyle başı örtülü ya da açık “toplumun her kesimini kucaklayacağını ilan eden” Refah Partisi’ne kendilerinin dahi beklemediği derecede büyük bir teveccüh oluşmuştur

Refah Patisi, 1994 Belediye Seçimlerinde başta Ankara ile İstanbul olmak üzere 28 şehirde seçimleri kazanarak EN ÇOK İLDE SEÇİM KAZANAN PARTİ olurken, Sayın Recep Tayyip Erdoğan İstanbul, Sayın Melih Gökçek ise Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı seçilmişlerdir.

24 Aralık 1995’te gerçekleştirilen Türkiye Genel Seçimlerinde ise, Merhum Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Refah Partisi, oyların %21,4’ünü alarak SEÇİMDEN BİRİNCİ PARTİ OLARAK çıkmıştır.

Türk siyasi tarihindeki bu büyük ve son 25 yıla damgasını vuran dönüşümün müvekkil Adnan Oktar vesilesiyle olduğu günümüzde dahi birçok gazeteci tarafından ifade edilmektedir.

Örneğin, Gazeteci İsmail Saymaz 3 Ocak 2021 tarihinde Sözcü Gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı “REFAH’IN MANKENİ” başlıklı köşe yazısında, Gülay Pınarbaşı’nın, Refah Partisi’nin İstanbul İl Teşkilatının 10 Aralık 1993’te gerçekleştirdiği İstanbul Gecesine katılımı ve Sayın Erdoğan’ın bu konudaki mutluluğuna ilişkin izlenimlerini şöyle ifade etmiştir:

“REFAH’IN MANKENİ"

Necmettin Erbakan’ın RP’si 1993 yılında tabanını genişletirken, laikleri ürkütmemek adına vitrine başı açık kadın koymaya çabalıyordu. İlk transferi ANAP’lı Diş Hekimi Filiz Ergün oldu.

İkincisi, RP İstanbul İl Teşkilatı’nın 10 Aralık 1993’te gerçekleştirdiği İstanbul Gecesi’nde sahneye çıktı. 
O GECE YALNIZCA SİYASET DEĞİL, MAGAZİN DÜNYASI DA SARSILDI. ÇÜNKÜ KONUKLAR ARASINDA ÜNLÜ MANKEN GÜLAY PINARBAŞI VARDI.

ER
DOĞAN’IN UZATTIĞI MİKROFON

Pınarbaşı, Abdi İpekçi Arena’daki geceye başı açık vaziyette katıldı. Kadınlara ayrılan bölümde Filiz Ergün ile yan yana oturdu. Çarşaflı ve türbanlı kadınlar arasında dikkat çekiyorlardı. Pınarbaşı’nın rozetini Ergün takarken, tüm salon “İnançlı kadınlar omuz omuza” diye slogan atıyordu.

KÜRSÜDE, RP İL BAŞKANI ERDOĞAN DA VARDI. ERDOĞAN: “GÜLAY HANIM KISA BİR SELAMLAMA YAPACAK” DEDİ VE MİKROFONU KENDİSİNE UZATTI.

Pınarbaşı şunları söyledi:
“Selamın aleyküm muhterem kardeşlerim. Bugün gerçekten çok mutluyum. RP üyesi olmaktan şeref duyuyorum. “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Müslümanlar birlik olmalı. Allah’ın selameti üzerinize olsun.”

ERDOĞAN, ÇOK MUTLUYDU. ERBAKAN DA…

Cumhuriyet gazetesi yazarı Tayfun Atay da 16 Temmuz 2018 tarihinde kaleme aldığı köşe yazısında hem Gülay Pınarbaşı’nın Refah Partisine katılışını hem de müvekkil Adnan Oktar’ın Sayın Erdoğan ve Sayın Erbakan’a olan desteklerini kendince yorumlarla köşesine taşımıştır: 


“Tabi asıl çarpıcı olan Adnan Oktar’ın yükselişinin 1990’lı yılların ilk yarısına denk gelmesi…. Hem Türkiye’de bilim ve üniversite camiasının karşısına evrim-karşıtı yaratılışçı iddialarla çıkıp kamuoyu oluşturarak seküler bilim ve düşünce anlayışını yıprattı hem de “modernist tını” ile Refah Partisi öncülüğünde yükselen siyasal İslam’a “seküler sosyete”deki alerjiyi gidermeye dönük işler yaptı o…

Bariz bir örnek, 1993’te Refah Partisi’nin başlattığı ve o dönem Parti’nin İstanbul
 İl Başkanı Tayyip Erdoğan’ın başını çektiği “vitrin transferleri” atağı çerçevesinde “Adnan Hocacı” eski manken Gülay Pınarbaşı’nın RP’ye katılmasıdır. Demek ki “Adnan Hoca” şimdiki iktidarın “cemâziyelevvel”inden başlayarak katkısını esirgememiştir.”

REFAH PARTİSİ’NİN HÜKÜMETİ KURMASI MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ’NDEN DESTEK RİCASI SAYESİNDE MÜMKÜN OLMUŞTUR

1995 seçimleri sonrasında merhum Necmettin Erbakan önderliğindeki Refah Partisi’nin, Doğru Yol Partisi ile koalisyon yapmak ve meclisten güven oyu alabilmek için 7 milletvekili desteğine ihtiyacı vardı. Eksik kalan bu 7 milletvekili desteği, müvekkil Adnan Oktar’ın bizzat BBP lideri merhum Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve 7 BBP’li milletvekiliyle görüşüp istişare etmesi sonucunda tamamlanmıştır.

24 Aralık 1995 genel seçimlerinde Sayın Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi, oyların %21,4’ünü alarak birinci parti olmuş ve 158 milletvekili çıkartmıştı. Ancak, çıkartabildiği milletvekili sayısı tek başına iktidar olabilmesi için yeterli olmadığı gibi, Doğru Yol Partisi ile kurmayı planladığı koalisyon hükümetinin meclisten alması gereken güvenoyu için de yeterli değildi.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini Sayın Necmettin Erbakan’a verdi, fakat Refah Partisi Meclis'te güvenoyu almak için yeterli milletvekiline sahip olmadığı, diğer partiler de destek vermediği için hükümet kurulamadı. Bunun üzerine hükümet kurma görevini alan Anavatan Partisi Lideri Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ile anlaşıp 53. Hükümeti kurdu, fakat güvenoyu alamadı. Bunun üzerine, Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilen Anayol-DYP Hükümeti düşünce hükümet kurma görevi tekrardan Sayın Erbakan’a verildi.

Seçim sonuçlarına göre TBMM’de çoğunluk elde etmek, yani meclisten güvenoyu alabilmek için gereken Milletvekili sayısı 275’dir. Ancak Refah Partisi milletvekillerinin sayısı ile Doğruyol Partisi Milletvekillerinin sayısı 275 rakamına ulaşmak için yetersizdi ve ülke hızlı bir şekilde hükümet krizine doğru sürüklenmekteydi.

Müvekkil Adnan Oktar, o zaman durumun vahametini herkesten önce görmüş, Müslümanlara duyduğu sevgi ve merhameti, milli-manevi hamiyet hisleri ile doğrudan inisiyatif alarak BBP Lideri Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve BBP’li 7 milletvekiliyle görüşüp İSTİŞARE EDEREK“ kendilerini, kurulacak RP-DYP hükümetine dışarıdan destek olmaya ve güven oylamasında ‘Kabul Oyu’ vermeye davet etmiştir.

Bu gelişme üzerine, Refah Partisi ile Doğruyol Partisi arasında kurulan RP-DYP Koalisyon hükümeti, TBMM'deki 8 Temmuz 1996 tarihli güven oylamasında merhum Başkan Sn. Yazıcıoğlu ve BBP’li 7 milletvekilinden aldığı destek sayesinde 278 kabul oyuyla GÜVENOYU ALABİLMİŞ ve HÜKÜMET KRİZİ BU SAYEDE ATLATILMIŞTIR.

Bu tarihi olay, 2020 yılında Bilgeoğuz yayınevinin yayınladığı, Kürşat Mican'ın “Şehit Lider Muhsin Başkan ve Davası” isimli kitapta da geçmektedir. Kürşat Mican kitabında, olayı şöyle anlatmaktadır:

“RP-DYP Hükümeti kuruldu kurulmasına, ama güvenoyu alması için meclisten 7 milletvekiline ihtiyaç vardı. Yani Büyük Birlik Partisi’nin milletvekillerine… Muhsin Yazıcıoğlu: “İSTİŞARE’NİN GEREĞİNİ YAPTIK. EVET DEDİK, çünkü bugünkü şartlarda hükümetin güvenoyu almaması durumunda ülkenin yeni bir belirsizliğe düşeceğini düşündük ve bundan kaçınmak istedik.”

Burada, merhum Başkan Sayın Yazıcıoğlu’nun “İSTİŞARENİN GEREĞİNİ YAPTIK, EVET DEDİK” sözleriyle kastettiği, Sayın Yazıcıoğlu ve beraberindeki BBP’li 7 milletvekilinin müvekkil Adnan Oktar ile yapmış oldukları istişare toplantısıdır.

SAYIN CUMHURBAŞKANI MÜVEKKİL ADNAN OKTAR GİBİ MODERN, KURAN MÜSLÜMANLIĞINI BENİMSEMİŞ VE AK PARTİ’Yİ BU İNANÇ ÜZERİNE KURMUŞTUR

Müvekkil Adnan Oktar’ın, Sayın Erbakan’a ve Sayın Erdoğan’a önerdiği ve bu sayede Refah Partisi’ni hem yerel hem de genel seçimlerde muazzam bir başarıya taşıyan MODERN ÇİZGİYE KARŞI, zamanla parti içinde sayıca az da olsa olumsuz bir reaksiyon da gelişmiştir.

Bizzat merhum Sayın Necmettin Erbakan’ın talebi üzerine, hurafelerden arındırılmış Kuran’a dayalı İslam’ın en modern din olduğunu göstermek; başörtülü olsun veya olmasın tüm Müslüman kadınların eşit olduklarını ve kardeşçe birbirlerine sarılıp kaynaşmaları gerektiğini topluma anlatmak amacıyla gerçekleşen müvekkilin arkadaşlarının partiye olan katılımları, RP İÇERİSİNDEKİ SAYICA AZ AMA SESİ ÇOK ÇIKAN BAĞNAZ BİR ZÜMRENİN TEPKİSİNİ ÇEKMİŞTİR.

Böyle olunca, Refah Partisi’nin modern ve yenilikçi çizgisini görerek oy veren modern kesimler de, Refah Partisi’ndeki bu modernlik karşıtı hareketleri gördüklerinden dolayı, PARTİYE OLAN DESTEKLERİNİ GERİ ÇEKMEYE BAŞLAMIŞLARDIR.

Müvekkilin önerdiği modern, ilerici anlayışa parti içinde başlayan karşı çıkışın ardından, Refah Partisi hakkında iktidardayken sözde bir irtica tehlikesi öne sürülmeye başlanmıştır. Refah Partisi’nin modern çizgiden gelenekçi ortodoks çizgiye yeniden dönmesi riski bahane edilmiş ve ardından 28 Şubat 1997 postmodern darbesi meydana gelmiştir. Bu darbenin ardından 18 Haziran’da Merhum Necmettin Erbakan Başbakanlık görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Süreç bununla da sona ermemiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, iktidarda iken Refah Partisi hakkında, “Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri” gerekçesiyle kapatma davası açmıştır. 8 ay süren dava sonunda Refah Partisi, 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi tarafından, parti görevlilerinin laiklik karşıtı eylemleri, devletin kurucusuna karşı suçlamaları ve başörtüsü ile ilgili siyaseti gibi bazı nedenler öne sürülerek kapatılmıştır. Necmettin Erbakan başkanlığındaki Refah Partisi ise henüz daha dava devam ederken 28 Şubat sürecinde iktidardan uzaklaştırılmıştır.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Refah Partisi’nden ayrıldıktan sonra Refah Partisinin son dönemlerinde yaşanan ve partinin kapatılmasına da sebep olan MODERNLİK KARŞITI GÖRÜŞLERİN TAKİPÇİSİ OLMAYACAĞINI ‘‘MİLLİ GÖRÜŞ GÖMLEĞİNİ ÇIKARDIK’’ sözleriyle ifade ederek 2001 yılında, müvekkil Adnan Oktar’ın yıllarca savunduğu modern sağ parti temelinde olan AK Parti’yi kurmuştur.

Sayın Erdoğan, “Milli Görüş gömleğini çıkarttık” sözleriyle aynı zamanda, müvekkil Adnan Oktar’ın öncülüğünü yapmış olduğu, Atatürkçü, Laik ve modern İslam anlayışını savunacaklarını, geçmişten gelen modernlik karşıtı, geleneksel Ortodoks İslam anlayışını terk ettiklerini ifade etmiştir.

Gerçekten de Sayın Erdoğan’ın bu kararı fevkalade doğru olmuş, modern bir sağ partinin bir yandan manevi değerleri korurken aynı zamanda yenilikçi ve milli bir çizgide ülkeyi kalkındırıp geliştirmesinin özlemi içerisinde olan halkımızdan büyük bir teveccüh görmüştür. Halkımız, 2002’den itibaren modern sağın tek merkezi haline gelen AK Parti’ye o günden bugüne kesintisiz bir şekilde milli ve manevi değerleri koruyarak iktidar olma ve ülkeyi yönetme görevini işte bu yüzden vermiştir.

ANCAK NE VAR Kİ şu anda sağ kesimden bazı kişiler, bir kısmı yaşları itibariyle bu süreci bilmediklerinden bir kısmı gelmiş oldukları konum nedeniyle yersiz bir gurura kapıldıklarından;

  • Sağ kesimi geçmişteki acziyet, zayıflık ve umutsuzluğundan çekip kurtulmasına vesile olanların,
  • AK PARTİ HÜKÜMETİNİN FİKRİ ALTYAPISI ile FELSEFİ ZEMİNİNİ HAZIRLAYARAK, 20 YILI AŞKIN SÜREDİR CUMHURBAŞKANIMIZ SN. ERDOĞAN’I İKTİDARDA TUTAN KESİNTİSİZ HALK DESTEĞİNİ SAĞLAYANLARIN
  • Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yıllardır anlattıkları bağnazlıktan arınmış, Kuran’a dayalı modern ve SAMİMİ İSLAM ANLAYIŞI OLDUĞUNU UNUTMUŞ GÖRÜNMEKTEDİRLER.

MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN KÜLTÜREL ÇALIŞMALARININ SAĞI İKTİDARA TAŞIDIĞINI SOL GÖRÜŞÜ BENİMSEYENLER İKRAR ETMİŞTİR

AK PARTİ HÜKÜMETİNİN FİKRİ ALTYAPISIYLA FELSEFİ ZEMİNİ ve 20 YILI AŞKIN SÜREDİR CUMHURBAŞKANIMIZ SN. ERDOĞAN’I İKTİDARDA TUTAN KESİNTİSİZ HALK DESTEĞİ müvekkilin kültürel çalışmaları sayesinde oluşmuştur.

Geçmişte adeta yıkılmaz görünen sol ideolojilerin etki ve nüfuz alanlarını yıllar içerisinde kaybederek daralıp zayıflamasına, öte yandan milletimizin milli ve manevi bilincinin iyiden iyiye artmasına ve milli şuura sahip dindar bir nesil yetişmesine vesile olanın müvekkil Adnan Oktar olduğu özellikle de sol kesim tarafından çok iyi bilinmektedir.

Ulusalcı Vatan Partisi’nin Genel Başkanı, Aydınlık Gazetesi yazarı ve Mao’cu komünist ideolojinin ülkemizdeki önde gelen savunucusu DOĞU PERİNÇEK’İN bir konuşmasında dile getirdiği: “Adnan Hoca’nın talebeleri bütün Anadolu’yu karış karış gezdiler, Darwinizm’in ve materyalizmin aleyhinde çalışmalar yaptılar ve AK Parti iktidar oldu. AK Parti’nin felsefi zeminini Adnan Oktar sağladı” bu gerçeğin ikrarlarından biridir.

PKK Terör Örgütü Elebaşı Abdullah Öcalan da 2001 yılında yazdığı “Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği” isimli kitabında da müvekkil Adnan Oktar’ın ilmi çalışmalarının etkisini itiraf etmiştir: “Tepede de MİT’in Türk oligarşik yapısının emrindeki din adamları vardır. Hem de filozofça din adamlarıdır bunlar. Osmanlı sultanlarında da tarih boyunca yol gösterenler din adamları değil miydi? Şimdi de rejimin saldırılarına yol gösterecek din adamları vardır. MESELA O ADNAN HOCALAR NASIL ORTAYA ÇIKARILDI?”

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN BU GÜZEL FAALİYETLERİNİ HEP TAKDİR ETMİŞ VE BİR KEZ DAHİ ALEYHİNDE BİR BEYANDA BULUNMAMIŞTIR

Müvekkil Adnan Oktar’ın bu hayırlı ve güzel faaliyetlerinin en yakın şahidi Sayın Cumhurbaşkanı olmuştur. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan müvekkil ve arkadaşları hakkındaki iftiralara asla inanmamış, ortada bir kumpas olduğunu daha en başından görmüş, bu sebeple de 2018’deki operasyondan bu yana neredeyse 8 yıldır müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları aleyhinde tek bir söz dahi söylememiştir. Hatta bir kısım basın tarafından Sayın Cumhurbaşkanı’nın bazı açıklamaları çarpıtılarak sanki müvekkil aleyhinde konuşmuş gibi gösterilmek istendiğinde, Sayın Cumhurbaşkanımız jet hızıyla tekzip yayınlayarak konuşmasının müvekkil hakkında olmadığını ifade etmiştir.


DEVLETİN BEKASINI KORUMAK ADALETİ TESİS ETMEKLE MÜMKÜNDÜR, BU KONUDA EN BÜYÜK SORUMLULUK AK PARTİ’Yİ DESTEKLEYENLERE DÜŞMEKTEDİR

Müvekkil Adnan Oktar’a bu dev kumpasın kurulmasının sebeplerinden biri de iktidara, yerli ve milli düzene verdiği desteği ortadan kaldırarak hükümetin modern ve aydın kesimle kaynaşmasının önünü kesmek, içe kapanarak yok etmek çabasıdır. 8 yıla yakın bir süredir tutuklu ve kısıtlanmış olduklarından dolayı Cumhurbaşkanımıza destek olma görevi bugün tümüyle AK Partiye gönül vermiş vatandaşlarımızın, özellikle de gençlerin omuzlarındadır. Türkiye’nin şu anda aciliyetle çözülmesi gereken en önemli sorunu YARGIYA GÜVENİN YENİDEN TESİS EDİLMESİ OLDUĞUNDAN başta gençler olmak üzere AK Partiye gönül vermiş vatandaşlarımızın aşağıdaki hususlara önemle dikkat vermesi gerekmektedir:

Bugün yargının içerisinde bulunduğu durum sebebiyle maalesef ki, TOPLUM GENELİNDE YARGI ve ADALETE GÜVEN KALMAMIŞTIR. Tıpkı müvekkil ve arkadaşlarının yargılandığı dosyada olduğu gibi PEK ÇOK YARGILAMADA KARARLAR, DAVA DOSYASININ KAPAĞI DAHİ AÇILMADAN YARGILAMA DAHİ YAPILMADAN VERİLMEKTEDİR. Kimi yargılamaların kararları sosyal medyadaki trol hesapların oluşturduğu kamuoyu baskısıyla alınmakta; yargıdan umudunu kesen kimi vatandaşlarımızın bazıları ise adaleti, mafya ve çetelerden yardım talep ederek arama hatasına düşmektedir.

KANUNLAR VE VİCDAN YARGIYA YENİDEN HAKİM OLMALIDIR

Belli kesimlerle aynı inanç, ideoloji ya da düşünceye sahip olmayanlar hakkında usulen öylesine yargılamalar yürütülüp dava dosyalarının kapağı dahi açılmadan mahkumiyet kararları verilebilirken, kendilerini sözde iktidara yakınmış gibi lanse edenler hakkında çoğu zaman dava dahi açılmadığı, bir şekilde açılmış olsa bile bunların tamamına yakınının beraatle sonuçlandığı görülmektedir. Benzer olaylara sahip dosyalarda farklı ideolojiye sahip vatandaşlar hakkında farklı kararlar verilebilmekte; hatta aynı dosya kapsamında yargılanan kimseler arasında bile kişilerin konumlarına ve taraflarına bakılarak bambaşka kararlar verilebilmektedir.

Geçmişte de yargıda zaman zaman bu tip uygulamalar yapıldığını ve yargı eliyle insanların hiza edilmeye çalışıldığını en yakından bilen kesimlerden biri de şüphesiz Ak Partili vatandaşlardır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın tutuklanması ve siyasi yasaklara maruz kalmasıyla sonuçlanan süreç bir kısım Ak Partililer tarafından geçmişte kalmış acı örnekler olarak düşünülüyor olabilir. Ne var ki şu an eskisinden çok daha yoğun ve vahim bir oranda benzeri haksızlık ve hukuksuzluklar yaşanmaktadır. 
AK Partiye yakın olan vatandaşların bir kısmı yargıya işleri düşmediği için bir kısmı da çevrelerindeki insanlara farklı bir uygulama yapıldığı için olayların boyutunu göremiyor ya da fark edemiyor olabilirler. Ancak bu, YARGININ İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMUN VEHAMETİNİ ve TOPLUM GENELİNDE ADALETE OLAN GÜVENİN SIFIRLANDIĞI GERÇEĞİNİ ve BİR GÜN BU SİSTEMİN KENDİLERİNİ DE MAĞDUR EDEBİLECEĞİ İHTİMALİNİ DEĞİŞTİRMEMEKTEDİR.

ADALET, SADECE KENDİNDEN OLANLAR İÇİN DEĞİL TÜM İNSANLAR İÇİN EŞİT OLARAK İSTENDİĞİNDE VE UYGULANDIĞINDA TECELLİ EDER

Adalet, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlük gibi kavramlar savunulurken bunu HALKIN GENELİ İÇİN DEĞİL, SADECE KENDİLERİ GİBİ DÜŞÜNEN BİR ZÜMRE İÇİN İSTENİYOR OLMASI toplum genelinde rahatsızlık yaratmaktadır.

Vatandaşlar, sadece kendilerinden olan, kendi fikirlerinden kişileri savunan, karşıt görüşteki kişilerin hak ve hukuklarını korumak için adil ve vicdanlı bir tavır ya da çaba göstermeyen, hatta aksi görüşteki kişilerin karşılaştıkları hukuksuzluklara alkış tutanları alenen görmektedirler. Bu kişilerin sadece kendilerinin başına bir hukuksuzluk geldiği zaman adalet ararlarken, bir başkası hukuksuzluğa uğradığında bundan mutluluk duyduklarına dahi şahit olmaktadırlar.

Müvekkil Adnan Oktar bu sebepleAK Partiye gönül vermiş vatandaşlarımızın sadece kendi taraftarları için değil, her kesimden, her düşünceden, her inançtan insan ve gruplar için de “adaleti” savunmalarının son derece önemli olduğuna inanmaktadır. Çünkü her şeyden öte Allah’a iman eden ve İslam’ın güzel ruhuna tabi olduklarını savunanların gözlerini hukuksuzluğa kapamaları dünyada ve ahirette çok büyük bir vebaldir.

TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ İÇİN, KENDİSİ GİBİ DÜŞÜNMEYENLER HAKKINDA DA ADALETİ SAVUNAN BİR ANLAYIŞIN YERLEŞMESİ ŞARTTIR. KURAN’A UYGUN OLAN EN DOĞRU TUTUM DA BUDURAllah Müslümanların göstermesi gereken adalet anlayışını Kuran’da şöyle açıklamaktadır:

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırız

“Ey iman edenler, 
KENDİNİZANNE-BABANIZ ve YAKINLARINIZ ALEYHİNE BİLE OLSA, ADİL ŞAHİDLER OLARAK ADALETİ AYAKTA TUTUN. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse ADALETTEN DÖNÜP HEVANIZA (tutkularınıza) UYMAYIN. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, ŞÜPHESİZ ALLAHYAPTIKLARINIZDAN HABERİ OLANDIR.” (Nisa Suresi, 135)

Allah bir başka Kuran ayetinde de, yine adaletin önemine dikkat çekmekte ve bir topluluğun bir başka topluluğa olan öfkesinin bile, onları adil davranmaktan alıkoymaması gerektiğini şöyle emretmektedir:

Ey iman edenler, ADİL ŞAHİDLER OLARAKALLAH İÇİNHAKKI AYAKTA TUTUNBİR TOPLULUĞA OLAN KİNİNİZ, SİZİ ADALETTEN ALIKOYMASIN. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Maide Suresi, 8)

EKONOMİK KRİZİN TEMELİNDE ADALETSİZLİĞİN ÜLKE GENELİNDE YAYGINLAŞMIŞ OLMASI YATMAKTADIR

Son dönemde ülkemizden yapılan kamuoyu araştırma anketlerinde, ülkemizin en büyük problemi olarak BİRİNCİ SIRADA EKONOMİK İSTİKRARSIZLIK gelirken HEMEN İKİNCİ SIRADA, ADALETE OLAN GÜVENSİZLİK bunu takip etmektedir. 


Bağımsız araştırma kuruluşu ASAL’ın Ocak 2025’de Türkiye genelinde 26 ilde 1800 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği bu ankette “SİZCE TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ SORUNU NEDİR?” sorusuna gelen cevapların başında YÜZDE 56,5 ile EKONOMİ ve HAYAT PAHALILIĞI gelirken HEMEN İKİNCİ SIRADA İSE YÜZDE 11 İLE ADALET ve HUKUK SİSTEMİNDEKİ BOZULMA gelmiştir.

Ancak konunun uzmanlarına göre, ADALET OLMADAN BİR EKONOMİNİN SAĞLIKLI ŞEKİLDE DÜZELMESİ OLASI DEĞİLDİRÇÜNKÜ ADALET, ekonomik istikrar, yatırımcı güveni ve toplumsal uyum için temel bir koşuldurAdaletsizlikler, mülkiyet haklarının korunmaması, yolsuzluk ve gelir eşitsizliği gibi sorunlar ekonomik büyümeyi engeller, güveni sarsar ve kaynakların verimsiz dağılmasına yol açar.

YANİ EKONOMİK İSTİKRARSIZLIĞIN TEMELİNDE DE ADALETSİZLİK ORTAMININ YAYGINLAŞMIŞ OLMASI, ADALETE OLAN GÜVENİN SARSILMASI YATMAKTADIR.

Nitekim yine ASAL’ın aynı anketinde ikinci soru olarak yöneltilen “SİZCE TÜRKİYE’DE ADALET VAR MI, YOK MU?” sorusuna da VATANDAŞLARIMIZIN % 74’Ü “ADALET YOK” CEVABINI VERMİŞTİR.

Bu oranın anketin başında, Türkiye’nin en önemli sorunu hangisidir sorusunda Adalete olan güvensizlik için belirtilen YÜZDE 11’LİK CEVABIN ÇOK ÜZERİNDE (%74OLMASI, EKONOMİK İSTİKRARSIZLIĞIN TEMELİNDEN ASLEN ADALETE OLAN GÜVENİN KALMADIĞI tezinin de bir ispatı niteliğindedir.

(Bağımsız araştırma kuruluşu ASAL’ın gerçekleştirdiği anketin detaylarına ve yukarıdaki tabloların kaynaklarına, aşağıdaki linklerden erişebilirsiniz.)

https://t24.com.tr/foto-haber/asal-arastirma-sordu-turkiye-nin-en-onemli-sorunu-nedir-hangi-siyasi-parti-cozebilir,39956 

https://t24.com.tr/foto-haber/yargiya-guven-azaldi-sizce-turkiye-de-adalet-var-mi-anketinde-carpici-sonuc,38338/3

DÜNYA ADALET PROJESİ TARAFINDAN AÇIKLANAN HUKUKA GÜVEN ENDEKSİNDE TÜRKİYE, NİJERYA, HONDURAS VE ANGORA’NIN GERİSİNDE YER ALMAKTADIR

Ülke genelinde Adalet ve Yargıya olan güvenin korkutucu derece gerilemiş olduğu gerçeği, sadece ASAL gibi firmaların ülke içerisinde yaptıkları anketlerle de sınırlı değildir. Ülkelerin Yargı Bağımsızlıkları, uluslararası bağımsız kuruluşlar tarafından da düzenli olarak izlenip tespit ve teyit edilmektedir.

Hukukun üstünlüğünü dünya çapında ilerletmek, amacıyla çalışan uluslararası bir kuruluş olan “World Jutice Project” (Dünya Adalet Projesi) isimli kuruluş tarafından, dünya üzerindeki 142 ülkenin detaylı incelenmesi üzerine her yıl açıkladığı “Rule of Law Index” (Hukuka Güven Endeksi) de Türkiye’nin Adalet ve Yargı konusunda Dünya üzerinde düştüğü konumun vehametini gözler önüne sermektedir.

2024 Yılında açıklanan verilere göre Türkiye, 0,42 PUAN İLE DÜNYA ÜZERİNDEKİ 142 ÜLKE ARASINDA, (NİJERYA, ANGOLA VE HONDURAS’IN BİLE ALTINDA KALARAK) 117. SIRADAYKEN, 2025 YILINDA BİR SIRA DAHA GERİLEMİŞ VE 118. SIRAYA DÜŞMÜŞTÜR. 



 

AK PARTİ OYLARINDAKİ GÖZLE GÖRÜLÜR GERİLEMENİN SEBEBİ DE ÜLKEDE ADALETE OLAN İNANCIN KAYBOLMASINDAN KAYNAKLIDIR

Vatandaşlarımız arasında AK Parti hükümetine olan destek ve teveccühün son yıllarda gözle görülür şekilde büyük bir düşüş göstermesinin sebebi de aslen yüksek enflasyon, dövizdeki artış ya da işsizlik gibi ekonomik problemler değil, toplum nezdinde “Yargı ve Adalet”e duyulan güvenin derinden sarsılmış olmasıdır.

20 Yılı aşkın süredir ülkeyi AK Parti Hükümetleri ve Sayın Erdoğan yönetmekte olduğundan, vatandaşlar ister istemez bu durumun sorumlusunun da Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan olduğunu düşünmektedirler. Bu sebeple son dönemde farklı farklı araştırma şirketleri tarafından yapılan kamuoyu araştırmalarında hep AK Partinin oylarında ciddi bir düşüş olduğu gözlenmektedir.

Bu sebeple müvekkil Adnan Oktar, AK Partiye gönül vermiş vatandaşlarımızı ve gençleri eğer Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a destek olmak istiyorlarsa var güçleriyle adaletin ülkemizde yeniden tesis edilmesi için el birlik olup çaba sarf etmeye, ideolojisine veya dünya görüşüne bakılmaksızın haksızlığa uğrayan her kimse ona destek olmaya davet etmektedir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın kendisine ait resmi X hesabından yapmış olduğu 27 Temmuz 2013 tarihli paylaşımında geçen, “Biz haksızlık karşısında eğilmeyiz, Biz Türkiye’yiz. HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSUP DİLSİZ ŞEYTAN OLMAYACAĞIZ” sözlerinin önemini tüm Ak Partili gençler ve vatandaşlar çok iyi düşünmeli ve öğüt almalıdır.


2018’den bu yana Adnan Oktar Davası kapsamında;

  • Tek bir soyut beyanla, bu beyanın doğruluğu araştırılmadan tutuklamalar yapılmış,
  •  Aynı okullarda okumuş, ailelerinin dostluğuyla aynı sosyal ortamlarda yetişmiş ve yaşamış, 40 yıldır birbirini tanıyan insanlar “birbirinizle ticaret yapmışsınız, birbirinizden ev araba almışsınız, birbirinizi hastaneye götürmüşsünüz, aynı evde kalmışsınız, birbirinizle telefonla irtibat kurmuşsunuz” gibi gülünç gerekçelerle örgüt ilan edilmiş,
  •  Türk Ceza Kanunu’nu yazan hukuk profesörlerinin dosyaya sunduğu “burada suç yok” diyen bilimsel görüşler tamamen yok sayılmış,
  •  Sırf bu arkadaş grubunu yargılamak için doğal hakim ilkesine aykırı özel talimatlı heyetler oluşturulup, 10 bin yıllık hukuksuz cezaları verdikten sonra da dağıtılmış,
  •  200’e yakın sanığının tamamının tüm araştırma, inceleme talepleri toptan gerekçesiz reddedilmiş,
  •  Duruşma salonu kapısında hazır edilen onlarca savunma tanığından tek biri bile huzura alınıp dinlenmemiş,
  •  Mahkeme huzurunda beyan veren sözde müştekilerin beyanlarında 4 binden fazla çelişki olmasına rağmen yalan söyledikleri aşikar olduğu halde bunlar hükme esas alınmış,
  •  Sözde cinsel saldırıya uğradığını öne süren kadınların, hakkında ithamda bulunduğu sanıkların pasaport kayıtlarıyla yurt dışında oldukları, bir diğerinin o tarihte kanser tedavisi için hastanede olduğu, onlarca sanığın, kendileri hakkında cinsel saldırı iddiasında bulunan kadınlarla ortak HTS kayıtları bile bulunmadığı ispatlandığı halde bu masum insanlar tecavüz suçundan yüzlerce yıl ceza almış,
  •  Tecavüze uğradığını iddia eden kadının kendisine tecavüz ettiğini iddia ettiği sanığa gerçekte o dönemde “neden benimle cinsel ilişkiye girmiyorsun” diye mesajlar yolladığı ve sanığın da bu ısrarlara rağmen ondan uzak durduğu halde kendisine bu kadına tecavüz suçundan ceza verilmiş,
  •  Sistemli tecavüze uğradıklarını iddia eden kadınların Mahkemede ifade verirken olay tarihini, olayın gerçekleştiği evi, hatta kendisine kimin tecavüz ettiğini bile hatırlayamaması, ifadelerinin her aşamasında onlarca çelişki bulunması gibi, aslında hiçbir zaman tecavüze uğramadıklarını, emniyette zorla bir kurgunun altına imza attıkları açığa çıkmış,
  •  Dosyayı inceleyerek Yargıtay içtihatları ışığında bozma kararı veren İstinaf hakimleri sırf hukukun gereğini yaptıkları için linç edilip görevlerinden alınmış,
  •  Tüm sanıkların ve avukatlarının, ısrarla “müşteki kadınları Adli Tıbba gönderin, rapor alınsın, inceleme yapılsın, iddiaları doğru mu diye bakılsın” taleplerine rağmen, 3-4 kadın Adli Tıbba gönderilip bunların tecavüze uğramadıkları fiziki ve ruhi değerlendirmelerle belgelendiği için, Adli Tıp raporları alınmasından vazgeçilmiş,
  •  İddia edilen olaylarda bahsi geçen kişileri dahi tanımayan genç kadınlara ise “siz örgüt yöneticisiniz her şeyden sorumlusunuz” diyerek 360 kere müebbet verilmiş,
  •  7 yıldır yapılan acımasızca karalama kampanyası boyunca bir kez bile müvekkil ve arkadaşlarının açıklamalarına, kendilerini ifade etmelerine izin verilmemiş,
  •  Dosyanın gerçek mağduru olan yargılananların karşılaştıkları hukuksuzluk ve usulsüzlükleri HSK’ya dilekçe yazarak bildirdiklerinde; yaşadıkları mağduriyetleri ilgililere anlattıklarında; cezaevindeki ablasına abisine çorap gönderdiğinde; yargılandığı dosya için görüş almak amacıyla hukukçularla görüştüklerinde aleyhlerinde hiçbir delil olmadığı halde yeniden tutuklanmış,
  •  Türkiye’nin dört bir yanına – Erzincan, Van, Antalya, Kütahya, Afyonkarahisar, Manisa, Denizli, İzmir, Tarsus, Kayseri vb- cezaevlerine, ailelerinden ve avukatlarından binlerce kilometre uzağa gönderilmiş,
  •  Bu sevkler esnasında 22 saat elleri kelepçeli, yanlarına yiyecek ve su verilmeden, ring araçlarının camsız, havasız, 2m2’lik kafes gibi kutularında yol gitmiş,
  •  Ağır kanser hastası olanlar dahi tahliye edilmeyip tedavi imkanlarından sağlıklı şekilde yararlanamamış,
  •  Duruşmalar esnasında Hakim Heyetinin hukuk ve usul ihlalleri örtbas edilsin diye SEGBİS dökümleri üzerinde oynama yapılıp alenen evrakta sahtecilik suçu işlenmiş,
  •  45 kişiyi katletmiş terör örgütü mensupları dahi Yargıtay tarafından tahliye edilirken, tek bir suç olmadığını herkesin bildiği bu dosyada sırf kendileri gibi yaşamadığı, kendilerinden farklı düşündüğü için jet hızıyla Yargıtay’da dosyaları onanmış,
  •  Üstelik Yargıtay bu onamayı yaparken kendi vermiş olduğu eski kararlarıyla çelişmiş,
  •  8 bin yıllık hukuksuz cezaların onanmasıyla da hız kesmeyip televizyonlarda bangır bangır “Adnan Oktar ölmeden bu iş bitmez”, “Yok mu cezaevinde bir delikanlı”, “İçlerindeyken Adnan Oktar’ı öldürmeyi çok istedim” gibi dehşet verici konuşmalar alenen yapılmıştır.

Bunların tamamının haksızlık, hukuksuzluk, acımasızlık ve vicdansızlık olduğunu bile bile “kalabalığa uyma” güdüsüyle hiç ses çıkarmayan ve hatta “oh olsun” diyen herkesin, bugün Türkiye’nin yaşadığı hukuksuzluk kabusuna ve ekonomik çöküntüye katkıda bulunduğunu bilmesi gerekir. Adaletsizliği kutsayanlar, oluşan felaketin bir gün kendilerini, sevdiklerini ya da yakınlarını da mağdur edebileceğini göz ardı etmemelidir.

İnanç ve vicdan sahibi herkesin müvekkil ve arkadaşlarının maruz kaldığı

  İFTİRA ve KARALAMA KAMPANYAS
ININ,

 ADİL OLMAYAN BİR YARGILAMA NETİCESİNDE VERİLEN ON BİNLERCE YILLIK HUKUKA AYKIRI MAHKUMİYET KARARLARININ,

 TÜRKİYE’NİN DÖRT BİR YANINA AİLELERİNDEN VE AVUKATLARINDAN YÜZLERCE KİLOMETRE ÖTEDEKİ CEZAEVLERİNE DAĞITILMANIN,

 NEZİH VE MEDENİ, TEK BİR ADLİ KAYDI OLMAYAN HANIMLARIN EN AĞIR SUÇLARDAN MAHKUM KİŞİLERLE AYNI KOĞUŞLARDA KALMALARININ,

 ADLİ TIBBA SEVK İÇİN BEKLEYEN PSİKİYATRİK VAKALARLA AYNI ORTAMLARDA TUTULMALARININ,

 HELAL KAZANÇLARIYLA VE AİLELERİNDEN KALAN MİRASLARLA ELDE ETTİKLERİ TÜM KAZANIMLARINA EL KONULMASININ,

 KANSER GİBİ AĞIR HASTALIKLARI OLANLARIN DAHİ TAHLİYE EDİLMEMESİNİN,

 BU SÜREÇTE EVLATLARININ ÇEKTİKLERİNE DAYANAMAYAN VE VEFAT EDEN ONLARCA AİLENİN YAŞADIKLARININ BİNDE BİRİNİ BİLE YAŞASALAR NELER HİSSEDECEKLERİNİ DÜŞÜNÜP ÖYLE HAREKET ETMELERİ GEREKİR.

“Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun...” (Maide Suresi, 8) ayetinin manevi sorumluluğu Ak Partiye gönül vermiş tüm gençler ve vatandaşlarımız için asla unutmamaları gereken çok önemli bir düsturdur.

Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine arz ederiz. 10.11.2025

Daha yeni Daha eski