2018 senesinden bu yana Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaş camiası hakkında, bir kısım medya eliyle büyük bir karalama kampanyası yürütüldüğü ve hayali senaryolar içeren delilsiz, belgesiz çok sayıda uydurma haber yapıldığı kamuoyunun malumudur. Son dönemde bu iftira ve karalama furyasına kendilerince gündeme gelmek, takipçi kazanmak, meşhur olmak, yeni çıkacak albümünün ya da hiç satmayacak kitabının reklamını yaparak para kazanmak gibi amaçlarla katılanlar olduğu da görülmektedir. Müvekkil Adnan Oktar tüm bu gazetecilerin “para kazanmak”, “ünlü olmak”, “gündeme gelmek” isteklerini anlayışla karşılamakta ve şefkat duymaktadır. Özellikle de medeni, nezih, modern ve bakımlı bir hanım olan Alev Gürsoy’un yazarlık yapma isteğini ve çabasını takdir etmektedir.

Kamuoyu tarafından da bilindiği üzere, müvekkil Adnan Oktar halk tarafından çok sevildiği ve ilgiyle takip edildiği için, yazılarında veya konuşmalarında müvekkilin ismini geçirmek bir gazetecinin gündeme gelmesi için en etkili yollardan biridir. Özellikle de araştırmacı gazeteci imajı oluşturmak ve tanınmak isteyenler için müvekkil hakkında yorum yapmak çokça başvurulan bir yöntem olmuştur. Bunlara ek olarak maddi sıkıntı içinde olan, kolay yoldan gelir elde etmeyi hedefleyen bazı gazetecilerin de oradan buradan duyma gerçekdışı bilgilerle müvekkil Adnan Oktar hakkında hızla derleme bir kitap hazırlayarak ünlü olma çabaları olmaktadır. Alev Hanım’ın ise nezaketi, zarafeti, inceliği ve sevecenliği açıkça görülmekte ve müvekkil hakkında yanlış bilgilendirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Müvekkil, Alev Hanım’ın kendisini geliştirme ve güzelleştirme çabasının sevgiyi arayışının ve beğenilmekten hoşlanmasının bir göstergesi olduğunu görmekte ve bu yönüyle de kendisini takdir edip saygı duymaktadır.

Alev Gürsoy da diğer bazı gazeteciler gibi, müvekkilin ismi geçtiğinde konunun merak edileceğini ve kitabının satın alınacağını düşündüğünden güya Adnan Oktar ve arkadaşlarının hayatından kesitler sunduğunu iddia eden bir kitap hazırlamıştır. Normal şartlar altında satılması pek mümkün olmayan bir  kitabın reklamını yapabilmek, bir nebze de olsa satışları artırıp para kazanabilmek amacıyla müvekkil Adnan Oktar’ın isminin kullanıldığı görülmektedir.

Alev Hanım’ın mesleği icabı para kazanıp hayatını idame ettirmek amacıyla kitap yazmasını ve kitabının da çok satılmasını istiyor olmasını müvekkil Adnan Oktar doğal karşılamaktadır. Ancak, orta standart bir yaşam tarzından çıkıp daha iyi yemek yemek, daha güzel kıyafet giymek, daha lüks olduğunu düşündüğü bir mekana gitmek ya da daha iyi bir araba kullanmak gibi AZ BİR DEĞER KARŞILIĞINDA, delilsiz, dayanaksız, uydurma hikayelerle masum insanlara iftira atmanı Alev hanıma hiç yakışmayacağı da açıktır.

Ayrıca Alev Hanım’ın “kitabım satılmayacak” diye boş yere üzülüp kendisini gereksiz bir strese sokmasına da gerek  yoktur, zira müvekkil kendisine destek olabilmek amacıyla kitabından çok sayıda satın alacaktır. 

Alev Hanım’ın üslubundan sevgiye hasret bir insan olduğu görülmektedir. Müvekkil ve arkadaşlarının yaşadığı samimi sevgiye imrendiği ve gençliğinde müvekkil ile tanışamamış olmasından dolayı dışında kaldığı sevgi ve samimiyete gıpta duyduğu da anlaşılmaktadır. Melek gibi güzel ahlaka sahip genç insanlar yetiştiren müvekkille zamanında tanışamadığı için hem çok seveceği hem de çok sevileceği cennet gibi bir ortamdan mahrum kalmış olmasının Sayın Gürsoy’da hüzün ve ızdıraba sebep olması da yüksek ihtimaldir. Ancak bu hüzün ve ızdırabı anlamsızdır, çünkü sevgi için hiçbir zaman geç değildir.  Müvekkil kendisinin sempatik ve mazlum bir insan olduğunu düşünmekte, sevginin, samimiyetin ve dostluğun gerçek lezzetini yaşamasını temenni etmektedir.

MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN HANIM ARKADAŞLARI TÜRKİYE’NİN EN İYİ OKULLARINDAN MEZUN OLMUŞ, MESLEK SAHİBİ, EN AZ İKİ DİL BİLEN SEÇKİN İNSANLARDIR. Eğitim seviyeleri oldukça yüksek olan arkadaş grubundaki birçok kişi Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çapa Tıp Fakültesi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden mezun olmuşlardır. Ayrıca bu üniversitelerde yüksek lisans ve doktora tamamlayanlar vardır. Yine bu insanların geçmişlerine bakıldığında, Robert Kolej, Alman Lisesi, Avusturya Lisesi, Saint-Joseph Lisesi, Saint Benoit Lisesi, Saint Michel Lisesi, Notre Dame De Sion Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi gibi kolejleri bitirdikleri görülmektedir.

ALEV HANIM’IN TOPLUMUN CAHİL KESİMİ ÜZERİNDE ETKİSİ OLACAĞINI DÜŞÜNEREK, SANSASYONEL BİR DİLLE “ENERJİ SEANSLARI ALTINDA RUHLARI KARANLIĞA DÜŞEN GENÇLER” EDEBİYATININ MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ HAYATINDA HİÇBİR KARŞILIĞI BULUNMAMAKTADIR. ORTADA BİR “KARANLIK AĞ” YOKTUR. TAM TERSİNE MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN DERİN VE ASİL RUHUNUN YÜKSEK KALİTELİ SEVGİ ANLAYIŞI VE BU SEVGİNİN VESİLE OLDUĞU SAYISIZ GÜZELLİK, İYİLİK, AYDINLIK VE NUR VARDIR.

Dosyada zorla müşteki yapılmış, korkutularak ve baskıyla kurgu hikayeler anlatamaya mecbur bırakılmış bazı genç kızların anlattıklarının baştan sona iftira olduğu ise yargılama boyunca ortaya konulan delillerle açığa çıkmıştır. Bu nedenle de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1 Ceza Dairesi müvekkil ve arkadaşları aleyhine verilmiş olan tüm cinsel saldırı hükümlerini bozmuş, suç örgütü isnadının doğru olmadığını ortaya koymuştur. BAM 1 Ceza Dairesi hakimlerinin verdikleri bozma ve tahliye kararının ardından bazı çevreler tarafından linç edilmeleri de aslında kararlarının ne kadar doğru ve yerinde olduğunun bir göstergesidir. Hukuk dışı yöntemlerle kumpas kurup, iftira ve karalamalarla masum ve tertemiz olan müvekkil ve arkadaşlarını mahkum edenler, hukuk ve kanunlar uygulandığında yalanlarının açığa çıkmasının paniğini yaşamışlardır. Bu çevrelerin şeytani bir dürtüyle kötülüğü ve kumpası organize ediyor olmalarına Alev Hanım’ın aldanmaması, bu şeytani zihniyetin oyununun bir parçası haline gelmemesi son derece önemlidir.

Alev Hanım kitabının daha çok satılmasını sağlayabilmek için yaptığı röportajlarda kitabını hazırlarken, genç kızların güya yaşadıklarını dinlerken göz yaşlarını tutamadığını ifade etmektedir. Alev Hanım’ın duyarlı bir insan olması vicdanının göstergesidir. Ancak gerçek vicdan sahibi olan bir insanın aynı zamanda bir kumpası görebilecek kadar da zeki ve kumpasın gerçek mağdurlarına yaşatılanları anlayabilecek ve tepki gösterecek kadar da insaniyetli olması beklenir.


Şu an cezaevinde tertemiz genç kadınlar 300 defa müebbet anlamına gelen hukuksuz cezalarla, küflü hücrelerde ölüme terk edilmiş durumdadır. Nur gibi insanlar Van, Erzincan, Antalya, Burdur, Konya, Afyon, Denizli, Samsun gibi Türkiye’nin dört bir yanına ailelerinden uzak illerdeki cezaevlerine dağıtılmıştır. İçlerinde kanser olan, beynine pıhtı atması riski bulunan, Devlet Hastanesi tarafından “cezaevinde kalamaz” raporu verildiği halde halan tutuklu tutulan masum insanlar vardır. 




Bu insanların ileri yaşta ağır hasta aileleri tek bir kez bile evlatlarının yüzünü göremeden ölümü beklemektedir. Cinayet, gasp, uyuşturucu ticareti gibi ağır suçlarla hüküm yemiş insanlara tanınan haklar bu mazlum insanlara tanınmamaktadır. VE MAALESEF ALEV GÜRSOY HANIM TÜM BU GERÇEKLERİN TAMAMINA GÖZLERİNİ KAPAYARAK, SIRF DAHA SANSASYONEL OLACAĞI VE KİTABINI DAHA SATILIR HALE GETİRECEĞİ İÇİN, DERİN DEVLET ÜRÜNÜ OLAN BİR KUMPASIN AKIL VE MANTIK DIŞI HİKAYELERİNE İTİBAR ETMEYİ TERCİH ETMEKTEDİR.

Bu sebeple Alev Hanım’ın "Bu kitap kolay yazılmadı. Her cümlesiyle içim yandı. Ve evet, başıma neler geleceğini biliyordum. Ama korkmadım…” gibi gerçekte bir karşılığı olmayan, sadece dikkat çekmeyi cümleleri bir kenara bırakıp, kendisine ve vicdanına yakışacak bir şekilde gerçek mağduriyetleri gündemine alması daha doğru olacaktır.

Kitabına verdiği “İblis’in Melekleri” isminde kullandığı ve aradığı İblis tüm dünyaya sevgisizliği, nefreti, bencilliği, acımasızlığı, merhametsizliği, birbirini kırıp geçirmeyi, birbirinin üzerine basarak yükselmeyi öğreten Deccaliyettir. Eğer gerçekten kendi ifadesiyle “bir tokat gibi yüzlere çarpacak” bir gerçek arıyorsa, gencecik kızların nasıl “ya müşteki olursun ya sanık” korkutmasıyla kendi iffetlerini ayaklar altına alma pahasına müşteki yapıldığını, 18 yaşında küçük genç bir kızın Kazakistan’a kaçırılıp, alkollü tekne gezilerinde nasıl ve ne amaçla kullanıldığını, Fırat Develioğlu isimli bir şahsın kendi öz kızını bile “küçük kıza cinsel saldırı” yalanında nasıl malzeme olarak kullanabildiğini kitap konusu yapmalıdır.

HEMEN İLK ADIM OLARAK FIRAT DEVELİOĞLU İLE BİR RÖPORTAJ YAPIP ŞU SORULARI SORMALIDIR:

  • Kızı, iddia ettiği gibi çocuk yaşta tecavüze uğradıysa, katıldığı yüzlerce yayının birinde bile kızının sözde mağduriyetini neden gündem yapmamıştır?
  • Kızının haklarını neden savunmamıştır?
  • Katıldığı mahkemede güya yıllarca cinsel saldırıya uğrayan kızı konusunda neden şikayetçi olduğunu söylememiştir?
  • Güya daha çocuk yaşta cinsel saldırıya uğramış bir kızı varken neden sadece ticari faaliyetleri bozulduğu için şikayetçi olduğunu söylemiştir?
  • Defalarca müvekkil Adnan Oktar'ın kaç suçtan ceza aldığını vurgularken bir kere bile kızına karşı sözde işlenen suçu saymak aklına bile neden gelmemiştir?
  • Kızı Dilara Aktunç (Develioğlu)’un mahkemedeki ifade sırasında sanık avukatlarına dönüp, ‘yok mu popo elleme sorusu’ diyecek bir rahatlığı hangi gerçekten cinsel saldırıya uğramış bir genç kadın gösterebilir?
  • Fırat Develioğlu da kanal kanal dolaşıp ‘bu operasyon benim başarım’ demeyi kızının sözde tecavüze uğramasından neden daha mühim görmektedir de bir kez bile kızının sözde yaşadığı acılara bir kere bile değinmemiştir?

Genç kızların güya yaşadıkları karşısında göz yaşlarına boğulan Alev Hanım en önemli soruyu da kendine sormalıdır: “Nasıl bir baba kendi öz kızını cinsel saldırı iftirasında malzeme olarak kullanabilir? Hangi baba öz kızı cinsel saldırıya uğramışsa bu konuda yeri göğü birbirine katmaz, ticari faaliyetlerinin zarar görmesini kızının iffetinden, namusundan, yaşadığı sözde acılardan daha önemli görür?

CEVAP AÇIKTIR: Kızı gerçekten çocuk yaşta tecavüze uğramış hiçbir baba hiçbir koşul altında hiçbir konuyu kızının yaşadığı dehşetten daha önemli göremez. Hiçbir baba kızının böyle bir felaket yaşamış olmasını unutmaz, unutturmaz. Hiçbir baba için ticari faaliyetleri, siyasete atılma ihtimali, gövde gösterisi yapma tutkusu kızının yaşadıklarından daha önemli olamaz. Özetle kızı gerçekten tecavüze veya tacize uğramış hiçbir baba Fırat Develioğlu gibi davranamaz. Çünkü kendisi de böyle bir istismar ve saldırının hiçbir zaman yaşanmadığını gayet iyi bilmektedir.

ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASI BUNUN GİBİ YÜZLERCE KURGUYLA DOLU BİR KUMPAS DAVASIDIR. İŞTE GERÇEK CESARET VE KORKUSUZLUK DA BU ÇELİŞKİLERİN, KURGULARIN, YALANLARIN ÜZERİNE GİDEBİLMEKTİR. Alev Hanım’ın söylediği üzere birilerini “uyandırmak” için “gerçeklerin tokatını atmak” gerekiyorsa asıl marifet derin devletin yalanlarını ve sahtekarlıklarını onların yüzüne vurmaktır. Alev Hanım’ın bir sonraki kitabında bu cesareti ve samimiyeti göstereceğini temenni ediyoruz.

Müvekkil, Alev Hanım’ın kendisine verilen yeteneğini, insanlara hiçbir fayda sağlamayacak, yalan ve asılsız karalamalara harcamak yerine, insanların iyiliği, güzelliği, huzur ve mutluluğuna vesile olacak sevgiyi, fedakarlığı, Allah’ın sonsuz güzel aklının ve sanatının tecellilerini anlatan eserler yazmak için kullanmasını temenni etmekte ve bunu yapacak vicdanda ve güzel ahlakta olduğuna inanmaktadır.

Değerli kamuoyunun bilgilerine sunarız. 16.09.2025

Daha yeni Daha eski