Sayın Özgür Özel,
Bundan tam 7 yıl önce, Adnan Oktar soruşturması kapsamında gerçekleştirilen tutuklamaların neredeyse tamamı, ETKİN PİŞMAN BEYANLARINA DAYANARAK yapıldı. Adnan Oktar davasında verilen 10 bin yıllık hüküm de, söz konusu ifadelerin tek geçerli delil sayılması üzerine kuruluydu. Bu sürecin sonrasında yine etkin pişman ifadelerine dayanarak yeni operasyonlar, yeni tutuklamalar gerçekleştirildi. Yeni iddianameler hazırlandı. Şu anda sayısız mahkemede açılmış sayısız dava ile bu kumpas süreci devam etmektedir. Tamamı, etkin pişman adı verilen kişilerin iftiralarına dayandırılmıştır; çünkü bundan başka hiçbir maddi delil ortada yoktur.
Özellikle cinsel isnatlarla ilgili olarak sanıklar, (şu an halen cezaevinde bulunan kişilerin hüküm gerekçeleri cinsel isnatlar ve TCK 220/5 maddesidir), aleyhlerinde ifade veren müşteki/etkin pişmanların iddia ettikleri suç tarihlerinde;
- Yurtdışında olduklarını,
- Hastanede kanser tedavisi gördüklerini,
- Şehir dışında olduklarını,
İspatlamış olmalarına rağmen, sadece etkin pişman yalanlarından dolayı 20-30 yıllık cezalara çarptırılmışlardır. ARALARINDA KADINLARIN DA BULUNDUĞU TAM 73 KİŞİ, TAM 7 YILDIR, HALEN, BU İFTİRALAR NEDENİYLE CEZAEVİNDE TUTULMAKTADIR.
Şu an CHP ne yaşıyorsa, Adnan Oktar grubu, bunların TAM OLARAK AYNISINI 7 yıldır yaşamaktadırlar. "Nasılsa farklı görüşten, başına ne gelirse gelsin" denilerek göz ardı edilen bu dehşetli hukuksuzluklar, müvekkil Adnan Oktar'ın tüm uyarılarına rağmen ısrarla görmezden gelinmeye devam etmiş ve yine müvekkilin dikkat çektiği şekilde, ne yazık ki, bu defa başkalarını vurmuştur. Vurmaya da devam edecek gibi görünmektedir. Hukuksuzluk karşısında suskunluğun bedeli, memleketin dürüst insanları için oldukça büyük olmaktadır.
Etkin pişmanlık müessesesi, sizin de çok iyi bildiğiniz ve şu an örnekleriyle gördüğünüz gibi, TÜMÜYLE BAŞKALARINA SUÇ ATMA ŞARTI üzerine kurulmuştur. Aslında beklenti, o kişinin -muhtemelen hiç yapmadığı bir suçtan dolayı- pişman olması veya olmaması DEĞİLDİR. Düzeni kuranlar, kişinin pişman olup olmamasıyla ilgilenmemektedir. Onlar, kişiden bir İHBAR, yaşadığımız kumpaslar dikkate alınacak olursa, İFTİRALAR beklemektedirler. Ne kadar çok iftira atarsa kişinin cezaevinden çıkma ihtimali o kadar fazla olmaktadır. Sonucunda bu kişi, ÖZGÜRLÜĞÜ KARŞISINDA, BÜTÜN KİŞİLİĞİNİ, BENLİĞİNİ, HAYSİYETİNİ SATMIŞ BİR İFTİRACI olarak cezaevinden ayrılmaktadır.
Adnan Oktar davasında bir kısım etkin pişmanlar, YETERİNCE İFTİRA ATMADIKLARI İÇİN DEFALARCA KALDIKLARI CEZAEVLERİNE GERİ GÖNDERİLMİŞ ve NE KADAR ÇOK YALAN SÖYLERLERSE O KADAR ÇOK ÖZGÜRLÜĞÜ HAK EDECEKLERİ bakısıyla defalarca ifade vermeye zorlanmışlardır. Hapisten çıkmak ama iftirada bulunmak istemeyenler bu girdaptan kurtulamamışlardır. 40 yıllık dostları hakkında yalan söylemeyen, onların daha fazla ceza almasını sağlamayan kişiler, VATAN EMNİYET-CEZAEVİ ÇARKINDAN KURTULAMAMIŞ VE EN NİHAYETİNDE BU İHANET SİSTEMİNE TESLİM OLMUŞLARDIR.
Etkin pişmanlık kararından vazgeçenler hakkında ise, TEKRAR TUTUKLAMA KARARI VERİLMİŞTİR.
40 yıllık dostlarına arkadaşlarına iftira atmayan, haysiyetlerinden vazgeçmeyen kişiler ise 7 YILDIR HAPİSTEDİRLER.
Avukat Fikret İlkiz, yazar ve akademisyen Yalçın Küçük'ün 1987 tarihli bir kitabından alıntıladığı yazısında, etkin pişmanın ruh haliyle ilgili olarak şu önemli sözlere yer vermiştir:
“Bu adam
Sattı arkadaşını;
Sattı altın bir tepside arkadaşının
kanlı, kesik başını….
Bu adamın ayaklarında dolaşıyor,
korku,
gölgesi gibi (…)”
“İtirafçı yeni bir kimliktir.
İtirafçı aynı vücutta yeni bir senaryodur.
İtirafçı, suçlanan ve ceza tahdidi altına sokulan kişiliğini kusan kimsedir.
Bu haliyle kopmalardan, çözülmelerden ve hatta döneklerden çok ayrıdır.
İnsanın kendisini kusabilmesi için SIĞ olması gerekiyor; KUSULAN KİŞİLİĞİN YERLEŞMEMİŞ OLMASI ZORUNLULUĞU var. (…)
İnsan güzel bir yaratıktır.
İNSANA EN ZOR GELEN KENDİSİNE İHANET’TİR.
İnsan işkenceye dayanabiliyor; İNSANIN KENDİ KENDİSİNE İHANETİNE DAYANMASI ÇOK ZOR OLMALIDIR.”
“İtirafçı korkuyor…
İtirafçı ne olacak? İtirafçıya ne olacak?
İtiraf, itirafçıyı hapisten çıkarıyor.
İTİRAF, İTİRAFÇIYA ANCAK HİÇBİR ZAMAN BİR KİŞİLİK OLAMAYACAK BİR KİMLİK KAZANDIRIYOR.”[1]
Bu önemli sözlerden de anlaşılabileceği gibi bu müessese, kişinin kendisini bile kişiliksizleştiren, ONU, SADECE ARKADAŞLARINA DEĞİL, KENDİSİNE İHANET ETMEYE SÜRÜKLEYEN ürkütücü bir sistemdir.
1987 yılında bu sözlerle tanımlanan bu müessesenin bugün geldiği hal, sizin de takdir ettiğiniz gibi içler acısıdır. Etkin pişmanlık müessesesi, şu anda akıl almaz derecede kötü niyetlerle kullanılmaktadır. Hukuk adına neredeyse sadece kumpasların işletildiği, ısmarlama davalarla, ısmarlama yargılamaların yapıldığı, tutuklanması istenen kişinin "örgüt" kisvesiyle her türlü suça dahil edildiği ve cezaevlerinden çıkamaz hale getirildiği şu anki Türkiye'de, maalesef BU MÜESSESE, BU HUKUKSUZ ORTAMA MÜKEMMEL HİZMET VERİYOR GÖRÜNÜMÜNDEDİR.
7 yıldır yaşadığımız bu olayları, Sn. Ekrem İmamoğlu'nun ve camianızın da yaşadığını görmek ziyadesiyle sıkıntı vericidir. Bu kanayan yara, Türkiye'nin çok daha geniş bir kesimine sirayet edecek gibi görünmektedir.
Tüm bu sebeplerle sizden ve CHP camiasından talebimiz, TCK 221 maddesi kapsamındaki ETKİN PİŞMANLIK KANUN MADDESİNİN KALDIRILMASI VEYA DÜZENLENMESİ İLE İLGİLİ OLARAK HAZIRLANACAK BİR KANUN TASARISININ, partiniz ve iştirak edecek diğer partiler marifetiyle TBMM'ye sunulmasıdır. Bu kanun teklifinin sunulması, en azından bu kanayan yaraya dikkat çekecek ve şu aşamada kabul edilmese bile pek çok bakımdan değerlendirilecektir. Böyle bir kanun tasarısının er ya da geç kabul edileceğine ve bu yozlaşmış sisteme bir çözüm getirileceğine dair inancımız tamdır.
Konuyla ilgili olarak her türlü desteğe hazır olduğumuzu bildirir, saygılarımızla takdirinize sunarız.02.07.2025
[1] https://t24.com.tr/yazarlar/fikret-ilkiz/itirafcilarin-itiraflari-ve-beyaz-guvercinler,50418