İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİNE

DOSYA NO              : 2024/74 E.

SUNAN                    : Adnan Oktar

MÜDAFİ                  : Av. Mert Zorlu

KONU                      : Huzurdaki davanın, müvekkil ve arkadaşlarının Kuran’a dayalı gerçek dini anlatma faaliyetleri kapsamında bilimi, sanatı, modernizmi ve kadın özgürlüğünü savunan açıklamalarının, sağ ve sol görüşteki bağnaz zihniyet mensuplarını rahatsız etmesinin sonucu olduğunu anlatan dilekçesinin sunumudur.

AÇIKLAMALAR:

Huzurdaki dava İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve Yargıtay 1 Ceza Dairesi tarafından onanan dosyanın devamı niteliğindedir. Bu nedenle bu davanın gerek öncesinde ve gerekse yargılama aşamasında yaşananların bilinmesi Sayın Mahkemenizce adil bir yargılama yapılabilmesi ve davanın bir kumpas ürünü olduğunun anlaşılması için büyük bir önem arz etmektedir. Şöyle ki;

2018 yılında müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına bir operasyon yapılmasının ve camiadan hemen herkesin tutuklanmasının, ardından grubun sayısız aleyhte propaganda ve 10 binlerce yıllık cezalarla karşılaşmasının tek sebebi ideolojiktir.

Dava dosyasında herhangi bir suç olmadığı aslında tüm Türkiye tarafından bilinmektedir. Bu gerçek, Türk Ceza Kanunu yazan hukuk profesörleri başta olmak üzere duayen hukukçular tarafından da dile getirilmiştir. Ana dava dosyasında mübrez, bu dosyaya da arz edilmiş olan mütalaalar, kanunlar ışığında ortada bir suç örgütü olmadığını ortaya koymuştur.  

Dava sürecinde sunulan savunma delilleri, savunma tanıklarının beyanları, ortaya çıkan müşteki yalanları hiç konuşulmamıştır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi'nin 400 sayfalık kapsamlı ve hukuki gerekçelerle hazırlamış olduğu bozma kararının içeriği hiç gündeme getirilmemiş, “şu karar şu kanuna göre şu yönüyle yanlıştır” denilememiş, sadece bir kısım içi boş yaygaralar dayanak alınarak bozma kararı veren hakimler linç edilmek istenmiştir.

İstinaf hakimleri hakkında haksız soruşturmaların açılıp görevlerinden uzaklaştırıldıkları bir ortamın da etkisiyle, yerel mahkeme kanuna aykırı olarak BAM bozma kararına karşı direnmiş, bu aşamadan sonra bozma kararı tamamen yok sayılmıştır. 2023 yılının sonlarında dosya Yargıtay 1 Ceza Dairesi’ne intikal ettiğinde 2018 yılında soruşturma dosyasında dile getirilmiş yalanlar, bazı basın ve sosyal medya hesapları tarafından adeta bir düğmeye basılmışçasına tekrar bir yaygara konusu edilmiştir.

Sonuçta Yargıtay 1 Ceza Dairesi, İstanbul BAM 1. Ceza Dairesi'nin bozma kararındaki usule dair tek bir gerekçeyi bile dikkate almayarak binlerce yıllık cezaları, daha önce kendisinin vermiş olduğu kararlarla çelişmeyi göze alarak onamıştır.

MÜVEKKİLİN 2018’DEN BUGÜNE YAŞANAN OLAYLARLA İLGİLİ DÜŞÜNCE VE KANAATERİ İSE ŞÖYLEDİR:

Davanın bu şekilde seyrinin nedenlerinden birisi gerçeklerin ortaya çıkmasından korkan husumetli kumpas ekibidir. Ancak temel unsur ise, müvekkilin inancına ve fikir yapısına ideolojik olarak karşı olanların, birbirleriyle tezat olmalarına rağmen konu müvekkil olduğunda ittifak ederek hukuk dışı manipülasyonlarla kumpasın temel ayağını oluşturmalarıdır. HALK TV, ULUSAL KANAL, SÖZCÜ GAZETESİ GİBİ SOLDAN VE AKİT TV, YENİ ŞAFAK GAZETESİ, SABAH VE ATV GRUBU GİBİ SAĞDAN BİRBİRİNE MUHALİF BASIN ORGANLARINI, MİNE KIRIKKANAT İLE CÜBBELİ AHMET HOCA GİBİ NORMAL ŞARTLARDA YANYANA BİLE GELMEYECEK İNSANLARI İTTİFAK ETTİREN DERİN GÜÇ ASIL OLARAK MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN ANLATTIĞI AYDIN, MODERN, SEVGİ DOLU, SANATA VE BİLİME DEĞER VEREN, ÖZGÜRLÜKLERİ TEŞVİK EDEN, KADIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ESAS ALAN, HAYAT DOLU DİNİN YANİ KURAN’DA ANLATILAN VE PEYGAMBERİMİZ (SAV) DÖNEMİNDE UYGULANAN GERÇEK DİNİN ANLATILMASINDAN RAHATSIZLIK DUYMUŞTUR. Kastetedilen burada ismi geçen basın kuruluşları ya da insanların kumpasçı oldukları değildir. Birçok kişi ve kuruluş kendileri dahi kendilerini yönlendiren derin gücün farkında olmadan, sadece müvekkil aleyhine değil Türkiye aleyhine bir oyunun parçası haline geldiklerini anlayamamışlardır.

Bugün Türkiye’de asıl konu, tutucu, ortodoks, batıl geleneklere bağlı bir İslam anlayışının mı yoksa Kuran’ın özü olan aydın, sevgi dolu, modern, kadına değer veren, kaliteyi, bilimi ve sanatı önemli gören bir İslam anlayışının mı hakim olacağıdır. Müvekkil geleneksel din anlayışına sahip tüm Müslümanlara saygı duymakta, onların da -herhangi bir şiddet unsuru içermediği müddetçe- inandıkları ve istedikleri gibi yaşamakta özgür olmaları gerektiğini düşünmektedir.  Bir insanın iyi niyetle, kendini o şekilde rahat hissettiği için doğru olduğunu düşündüğü şekilde yaşaması rahatsız olunacak bir şey değildir. Ancak herhangi bir tutum ya da davranışı Kuran’da öyle olmadığı halde “farz” diye dayatmak, ya da “din bu” diyerek Kuran’da olmayan bir dini zorla insanlara yaşatmak istemek, doğru olanın anlatılmasına da tahammül edememek dinen, vicdanen ve hukuken yanlıştır. Bağnazlık, bu yanlış bakış açısını yaşam biçimi olarak kabullenmiş dünya görüşünün adıdır.

Müvekkilin anlattığı modern İslam anlayışı olmasa insanların %99’unun İslam’dan uzak duracağı, dini yaşamayacağı açıkça görülmektedir. 2018’deki polis operasyonu sonrasında müvekkilin ilmi çalışmalarının durdurulmasının ardından şu an Türkiye’de deizm ve ateizmin artması da bu gerçeğe işaret etmektedir. İnsanların gün geçtikçe İslam’dan uzaklaşması ise -Allah korusun- İslam’ın çöküşüne sebep olacak bir süreçtir. Müvekkilin anlattığı modern İslam anlayışı bilindiğinde ise başta kadınlar, gençler, modern ve aydın kesimler olmak üzere herkesin İslam’ı kolaylıkla kabul edeceği de somut bir sosyolojik durumdur.

Yakın tarihi bilen, olayları geniş bir açıdan değerlendirebilen, İslam aleminde son 200 yıldır yaşananları gözlemleyen herkesin bildiği ve gördüğü üzere, İSLAM ÜLKELERİNİ PARÇALAMANIN, EZMENİN, SÖMÜRGELEŞTİRMENİN YOLU BAĞNAZLIĞIN O TOPLUMA HAKİM EDİLMESİNDEN GEÇMEKTEDİR. AYNI ŞEKİLDE BİR ÜLKEYİ GÜÇLENDİRMENİN, MODERNLEŞTİRMENİN, ZENGİNLEŞTİRMENİN VE İLERLETMENİN YOLU DA KURAN'A DAYALI GERÇEK DİNİ ANLATIP ÖĞRETEREK TOPLUMUN MANEVİ ZEMİNİNİ SAĞLAM KILMAK VE BAĞNAZLIĞIN OLUŞTURDUĞU SEVGİSİZLİK, KALİTESİZLİK, NEFRET VE ÖFKENİN ÖNÜNE SET ÇEKMEKTİR. AKSİ TAKDİRDE AFGANİSTAN’DA, IRAK’TA, YEMEN’DE, LİBYA’DA, SURİYE’DE OLDUĞU GİBİ ÖNCE ADIM ADIM BAĞNAZLIK HAKİM EDİLMEKTE DAHA SONRA DA BAĞNAZLIĞI YIKMA ADINA ÜLKELER İŞGAL EDİLMEKTE, PARÇALANMAKTA, AMANSIZ İÇ SAVAŞLARIN İÇİNE SÜRÜKLENMEKTEDİR.

Bu nedenledir ki ta Kurtuluş Savaşı günlerinden itibaren Atatürk’ün düşüncesi ve programı da bu şekilde olmuştur. Bir yandan halkı bağnazlığın elinden kurtarmak için Türkçe Kuran-ı Kerim mealleri hazırlatıp Anadolu’ya ücretsiz dağıttırmış, bir yandan da özgürlüğü, kaliteyi, modernliği esas alan bir eğitim programı yerleştirilmiştir. Atatürk’ün bu ileri görüşlü politikasının karşılığı -birçok tarihçinin de hemfikir olduğu üzere- tedavi adı altında litrelerce kinin içmesi sağlanarak alenen suikastla hayatını kaybetmesi olmuştur. BUGÜN DE MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN BÖYLESİNE GENİŞ ÇAPLI BİR KUMPASIN HEDEFİ OLMASININ TEMELİNDE, ANLATTIĞI VE YAŞADIĞI SAMİMİ, DÜRÜST, ÖZGÜR, AKLA VE SEVGİYE DAYANAN, KURAN’A TAM UYGUN İSLAM ANLAYIŞININ BUGÜNE KADAR DİNE MESAFELİ DURAN KESİMLER DE DAHİL OLMAK ÜZERE GENİŞ KİTLELER TARAFINDAN HIZLA VE MEMNUNİYETLE KABUL GÖRECEĞİNİN FARK EDİLMİŞ OLMASI VARDIR.

 2018’de gerçekleşen operasyonun hemen öncesinde ve sonrasındaki 7 yıl boyunca;

  • Sağ ve sol basının en uçlarında yer alanların operasyona zemin oluşturan, kamuoyunu manipüle etmeyi amaçlayan kışkırtıcı ve gerçek dışı haberleri,
  • Çoğu insanın adını bile duymamış olduğu, sadece makam kazanma amacı taşıyan hem sağdan hem soldan bazı siyasetçilerin ön yargılı, çarpıtılmış, sansasyonel yorumları,
  • Ünlü olmayı hedefleyen bazı yorumcuların ve aktif sosyal medya kullanıcılarının tek konularının müvekkil ve arkadaşları olması ve var güçleriyle yaptıkları aleyhte yorumlar ve paylaşımlar,
  • Adalet, hak, hukuk adına ortaya çıktıklarını iddia edenlerin dahi müvekkil ve arkadaşları söz konusu olduğunda aleni hukuksuzlukları bile alkışlamaları, içeriğini bile bilmedikleri bir dosyada, hiç tanımadıkları insanlara hak ve hukuku hiçe sayan on binlerce yıllık cezalar verildiğinde “oh olsun” deyip hukuksuzluğun alkışçısı olmaları aslında tek merkezden yönlendirilen hareketlerdir.

Bu merkezi derin devlet yapılanmasının, sağı da solu da kontrol edebilir olmasının temelinde ise her iki tarafın da bağnaz, katı, esnemeyen, anlayıştan ve insaniyetten uzak, nefret ve kutuplaşmadan beslenen zihniyeti vardır.

ADNAN OKTAR DAVASI KUMPASINI MOTİVE EDEN ZİHNİYET SAĞDA DA SOLDA DA BAĞNAZLIKTIR

Bilindiği üzere bağnazlar, kendi sabit fikirleri ve inandıkları dogmalar dışında hiçbir fikre ve görüşe tahammül edemezler. "Bağnaz" kelimesinin sözlük anlamı, "bir inanca, bir düşünceye körü körüne bağlanıp ondan başkasını düşünemeyen, ondan başka her öğretiye, her inanışa karşı olan kimse" demektir. Bu kişiler, kimi zaman, farklı fikirdeki insanların yok olmasını dahi isteyecek kadar sevgisiz ve nefret dolu olabilmektedirler. İşte o zaman da karşıt oldukları kişilere veya topluluklara karşı her türlü eziyeti ve haksızlığı mubah görebilirler.

Yukarıda da değindiğimiz üzere, geçmişten bugüne, müvekkil ve arkadaşlarına karşı mücadele yürüten, mesnetsiz kirli propagandalarla ve yalanlarla onları devre dışı bırakmak isteyen kesimler, genellikle hep hem sağın hem de solun bağnaz kesimlerini temsil eden bir kısım insanlar olmuştur.

SAĞIN BAĞNAZLARINI TEMSİL EDEN BAZI KİŞİLER, YALANA VE İFTİRAYA DAYANARAK MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARINI, KENDİ ÇEVRELERİNİ EN FAZLA TAHRİK EDECEK PROPAGANDAYLA, "DİNİ DEĞİŞTİRME" İSNADIYLA SUÇLAMIŞLARDIR. SOLUN BAĞNAZLARINI TEMSİL EDEN BAZI KİŞİLER İSE, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ İNANÇ VE YAŞAM BİÇİMLERİNİ KÜLLİYEN KENDİLERİ İÇİN BİR TEHDİT OLARAK GÖRMÜŞ; TÜM İDEOLOJİLERİNİN TEMELİ OLAN DARWİNİZMİN ELLERİNDEN ALINMASINA ÖFKEYLE TEPKİ VERMİŞLERDİR.

Müvekkil Adnan Oktar’ın Darwinizm karşıtı çalışmalarının etkisi tüm Türkiye’de, hatta dünya çapında sokaktaki sıradan vatandaş tarafından dahi çok iyi bilinmektedir. Özellikle de Yaratılış Atlası isimli eserin Avrupa’da dağıtılmasının ardından Darwinistlerde meydana gelen panik yıllarca medyanın gündemi olmuştur.

Eser Avrupa’da, Darwin’in teorisine körü körüne sahip çıkan kesimde, KENDİ İFADELERİ İLE “İDEOLOJİK BİR DEPREM” ETKİSİ MEYDANA GETİRMİŞTİR. VE BU DEPREMİN, İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN ADIM ADIM İNŞA ETTİĞİ 300 YILLIK İDEOLOJİSİNİ YERLE BİR EDEN DEPREM OLDUĞUNU DA AÇIKÇA İFADE ETMİŞLERDİR.

Avrupa Konseyi Kültür, Bilim ve Eğitim komitesi tarafından “Eğitimde Yaratılışçılık Tehlikesi” adında bir rapor hazırlanmış ve Avrupa Konseyi Yaratılış Atlası gündemiyle toplanmıştır. Milli Eğitim bakanlıkları bildiriler yayınlamıştır. Hatta yüzyıllardır savundukları özgürlükçü geleneklerini bir çırpıda terk etmişler ve yasakçı ve baskıcı bir kimliğe bürünmüşlerdir.

Yaratılış Atlası’nın tüm Avrupa’da dağıtılıp okullara girmesinin ardından, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi Kültür, Bilim ve Eğitim Komisyonu’nun hazırladığı “Eğitimde Yartılışçılığın Tehlikeleri Başlıklı” 104 maddeden oluşan raporda, 47 üye ülkenin YARATILIŞ DÜŞÜNCESİNE KARŞI HAREKETE GEÇMESİ TALEP EDİLMİŞ ve Avrupa’nın büyük bir tehlike altında olduğu öne sürülmüştür.


Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi Kültür, Bilim ve Eğitim Komisyonu’nun hazırladığı “Eğitimde Yartılışçılığın Tehlikeleri Başlıklı” Rapor

“Eğer dikkatli olmazsak Avrupa Konseyi’nin özünü oluşturan değerler Yaratılışçı köktendincilerin doğrudan tehdidiyle tehlikeye girecektir. ÇOK GEÇ OLMADAN HAREKETE GEÇMEK, Konsey parlamenterlerinin görevlerinin bir parçasıdır” sözleriyle son bulan raporun hedefi, Yaratılış gerçeğinin okutulmasının ve anlatılmasının yasaklanmasını sağlamak olmuştur.

Avrupa Konseyi Basın toplantısında ise Lüksemburglu politikacı Anne Brasseur, basın toplantısında Yaratılış Atlası’nı kaldırıp gazetecilere göstererek, kitapla ilgili şunları açıklamıştır:


“Mesela bu kitabı yayınlamış olan, Türk İslami yaratılışçı Harun Yahya da var. Bu 7 ciltlik bir eser, iki cildi yakın zamanda basıldı. Bu kitap Avrupa’nın tüm okullarına ve üniversite kurumlarına dağıtıldı. Fransızca ve İngilizce olarak 2 dilde basıldı. Harun Yahya 700 sayfada resimlerle evrim teorisinin hatalı olduğunu ve hatta 1. ciltte Darwin’in terörün kaynağı olduğunu, 20 yüzyılda diktatörlükler tarafından gerçekleştirilen tüm vahşetin sorumlusunun Darwin olduğunu yazıyor. Burada şuna dikkat etmek gerekiyor: BU TARZ TEORİLERİN BİLİM DİYE OKUTULMASI KABUL EDİLEMEZ, BUNA HAYIR DEMEK GEREKİR… Bazı kimseler bizi düşünce özgürlüğüne aykırı davranmakla, bunu engellemekle suçladılar... AMA YARATILIŞÇILIĞIN BİLİM OLARAK SUNULMASINA İZİN VERMEMEK GEREKİYOR. Biz bunu belirtmek istedik.” (Avrupa Konseyi Basın Toplantısı)

Görüldüğü gibi ideolojik bir durum söz konusu olduğunda özgürlüğün merkezi olan Avrupa’da dahi bağnaz zihniyetin yasakçı, tek tipçi, katı ruhu hemen gün yüzüne çıkmıştır.

KURAN’DAKİ GERÇEK İSLAM’IN ANLATILMASI BAĞNAZLARI RAHATSIZ ETMİŞTİR

Müvekkil Adnan Oktar, bağnaz İslam zihniyetini ve yanlışlarını tüm detaylarıyla tarif etmiş ve bu din anlayışının Kuran'daki İslam ile bağdaşmadığını ayetlerle ortaya koymuştur. Dikkat edilirse bugüne kadar müvekkil Adnan Oktar’ın anlattığı İslam anlayışına karşı Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere hiçbir kurum, camia ya da vakıftan Kuran'la, ayetlerle, ilmi olarak bir eleştiri ortaya konulmamıştır. 

İddianamede yer alan müvekkilin “dini ve Türk toplum yapısını dejenere ettiği” yönündeki haksız ithamı destekleyen tek bir tane dahi bilimsel görüş, rapor vs bulunmamaktadır. İddia Makamının böyle bir ithamı varsa, her ne kadar belirli bir din veya inancın mensuplarının hangisinin dini emirleri daha doğru anladığını araştırmak, ne yargılama faaliyetlerinin ve yargılama yetkisinin, ne de idari faaliyetlerin ve idare yetkisinin kapsamında olmasa da- BU İDDİASINI KONUNUN UZMANLARINA ÖRNEĞİN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NA SORMASI, MADDE MADDE HANGİ AÇILARDAN BU KANAAT VARILABİLECEĞİNİ DELİLLENDİRMESİ GEREKİRDİ. 

Diyanet İşleri Başkanlığı topluma zarar veren bir inanç ya da yapılanma söz konusu olduğunda bunların riskleri, tehlikeleri, yanlışları ve doğrusunun ne olması gerektiği konusunda hemen halkı bilgilendirme çalışması yapmaktadır. IŞİD, FETÖ gibi yapılanmaların dini nasıl yanlış yorumladıkları, halkı nasıl yanılttıkları konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanmış broşürler ve kitapçıklar vardır. Bunlar ücretsiz olarak da halka dağıtılmaktadır. ANCAK MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN KURAN AYETLERİNE DAYALI OLARAK ANLATTIĞI İSLAM ANLAYIŞINA KARŞI DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN TEK KELİME DAHİ AÇIKLAMASI OLMAMIŞTIR. Bu konu dosyanın husumetli müştekilerinin, onlarla birlikte hareket eden eski polis memuru Furkan Sezer ve bunların destekçisi bazı gazetecilerin de en önemli serzenişlerinden biri haline gelmiştir:

İPEK ÖZBEY: Elebaşı gibi çalışan insanlar var ama o kadın arasında mağdurlar da var. Biz niye onlara hiç sahip çıkmadık? DİYANET NEDEN BİR GÜNDEN BİR GÜNE ÇIKIP DA ‘BÖYLE BİR DİN YOK KARDEŞİM’ DEMEDİ?

FURKAN SEZER: HALA DEMEDİ… Sıkıntı orada, hala demedi. BEN OPERASYONDAN SONRA DİYANET'İ ARADIM. ÇÜNKÜ HEM BU KONUYLA İLGİLİ ARADIM, ONDAN SONRA DA DİYANET VAKFI'NI ARADIM. Hem bu konuyla ilgili hem de Adnan'ın alenen A9 TV'de din adamlarına yönelik çok ağır hakaretleri oldu, bununla ilgili aradım. ‘SİZ BUNUN FARKINDA MISINIZ? BUNUNLA İLGİLİ BİR ŞEY YAPMIYOR MUSUNUZ SİZ?’ DİYE. HAREKETE GEÇİREMEDİK, GEÇMEDİLER. Şimdi bugün de geçmiyorlar. (Medyascope, Müge İplikçi ile Zeytin Dalı, 9 Ağustos 2024, https://www.youtube.com/watch?v=yX8w9-0mGtw&t=649s)

Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik operasyonu düzenleyen Mali Şube’nin müdürünün ARAMASINA VE “ALEYHLERİNE AÇIKLAMA YAPIN” DİYE BASKI KURMASINA RAĞMEN Diyanet İşleri Başkanlığı’nı tek bir kelime dahi yorum yapmaktan alıkoyan şey, müvekkil Adnan Oktar’ın söylediklerinin doğru olduğunu biliyor olmalarıdır. Müvekkilin Kuran ayetlerine dayanarak anlattığı

  • Kuran’ın yeterli olduğu,
  • Kuran dışında hiçbir kaynağın haram veya helal koyamayacağı,
  • Şiddeti, acımasızlığı, kalitesizliği, sevgisizliği, kadının değersiz olduğunu, baskıcı ve yasakçı zihniyeti anlatan hadislerin Peygamberimiz (sav)’in sözü olamayacağı,
  • Peygamberimiz (sav)’in asla Kuran’a aykırı bir söz söylemeyeceği,
  • Kuran’da özgürlüğün çok geniş olduğu,
  • Kadınla erkeğin eşit olduğu,
  • Müziğin, güzelliğin, eğlencenin, sanatın, bilimin haram olmadığı,
  • Müslümanlığın temizlik, sevgi, neşe, kalite, modernlik, affedicilik, cömertlik, samimiyet olduğu,
  • İslam’ın insanların elinden yaşama sevinçlerini alan bir sistem olmadığı

DİYANET, İLAHİYAT HOCALARI VE TÜM İSLAMİ KANAAT ÖNDERLERİNİN ASLINDA ÇOK İYİ BİLDİKLERİ GERÇEKLERDİR. NE VAR Kİ BİRÇOĞU, GELENEKÇİ ÇEVRELERİN TEPKİ VE BASKILARINDAN ÇEKİNEREK BU GERÇEKLERİ DİLE GETİREMEMEKTEDİR.

Nitekim geçmişte (müvekkilin, dile getirdikleri tüm fikirlere katılmamakla birlikte fikirlerini ifade etme özgürlüğüne sahip olmaları gerektiğini düşündüğü) Yaşar Nuri Öztürk, Mehmet Okuyan, Edip Yüksel, Zekeriya Beyaz gibi şahıslar bazı hadislere eleştiriler getirdikleri ve Kuran’ın yeterliliğini anlattıkları için linç edilmişlerdir. Hatta Konca Kuriş isimli yazar, “İslam'da kadın haklarına dair çalışmalar yürüttüğü, Kuran'da başörtüsünün zorunluluğuna dair bir hüküm bulunmadığını, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerektiğini” anlattığı için acımasızca katledilmiştir. MÜVEKKİL ADNAN OKTAR DA GERÇEK İSLAM’I ANLATIYOR OLMANIN BEDELİ OLARAK 8 BİN YILLIK, YÜZLERCE KEZ MÜEBBET ANLAMINA GELEN CEZALARA ÇARPTIRILMIŞTIR.

BAĞNAZLIK İNSANLARI DİNDEN UZAKLAŞTIRIR, KURAN MÜSLÜMANLIĞI ANLATILDIĞINDA DİN HIZLA YAYILIR

Bağnazlığın en büyük tehlikelerinden biri din adına ortaya çıkmasına rağmen dine en büyük zararı veren sistem olmasıdır. Çünkü bir yandan akla, vicdana ve mantığa aykırı bir yaşam modelini insanlara sunarken bir yandan da bu modele uyulmaması durumunda başvurduğu şiddet insanlarda içten içe büyük bir nefret doğmasına sebep olur. Bu nefret de çoğu zaman insanların din ile bağnazlığı aynı sanmaları sebebiyle dine ve dindarlara yönelir. Bu sebeple bağnazlar dini hakim etmek adına çıktıklarını öne sürerken insanların kitleler halinde dinsizliğe, ateizme ve deizme yönelmesine sebep olurlar.

Bir insana Kuran'da yazmadığı halde;

  • ALLAH -HAŞA- HER AN HER ŞEYE KIZIP KENDİSİNİ CEZALANDIRMAK İSTEYEN BİR VARLIK gibi tanıtıldığında,
  • DÜŞÜNMEK VE ARAŞTIRMAK yasaklandığında,
  • KADINLARI AŞAĞILAMAYA zorlandığında,
  • KADINLARI DÖVMESİ, HAKLARINDAN MAHRUM ETMESİ, İNSAN YERİNE KOYMAMASI VE BİR META OLARAK GÖRMESİ din diye anlatıldığına,
  • KADININ "EKSİK" VE "EĞRİ" OLDUĞUNA inandırılmaya çalışıldığında,
  • NAMAZ KILMAYANIN, KRAVAT TAKANIN, SAKALINI KESENİN, İÇKİ İÇENİN, ZİNA VE HIRSIZLIK YAPANIN, DİNDEN DÖNENİN ÖLDÜRÜLMESİ gerektiğini kabul etmeye zorlandığında,
  • ORUCU TERK EDENİN HAPSEDİLMESİ VE AÇ BIRAKILMASI gerektiği dayatıldığında,
  • KADINLARLA ERKEKLERİN AYNI ORTAMDA BULUNMASININ GÜNAH OLDUĞUNA ikna edilmek istendiğinde,
  • 18 YAŞINDAN KÜÇÜK BİR ERKEK ÇOCUĞUNUN BİR KADINDAN DAHA CEZBEDİCİ OLABİLECEĞİ GİBİ SAPKIN bir yaklaşıma maruz kaldığında,
  • RESSAMLARIN CEHENNEME GİDECEĞİ yalanını duyduğunda,
  • RESİMLİ TÜM KİTAPLARIN, GAZETELERİN, YAYINLARIN HARAM olduğuna inanması beklendiğinde,
  • SANATIN, BİLİMİN YASAK OLDUĞU, "şakalaşmaktan, mizahtan, gülmekten kaçınmak gerektiği" söylendiğinde,
  • HAYVANLARI LANETLEMESİ gerektiğine inandırılmaya çalışıldığında,
  • MAKYAJ, BAKIM, TEMİZLİK VE GÜZELLEŞMENİN HARAM OLDUĞU yalanı empoze edildiğinde,

VE DİN OLARAK KENDİSİNE;

  • yaşatma değil öldürme,
  • merhamet değil nefret,
  • bağışlayıcılık değil öfke ve kin,
  • sevgi ve dostluk değil alabildiğine sevgisizlik,
  • fedakarlık değil bencillik,
  • cömertlik değil cimrilik,
  • mutluluk ve aydınlık değil kabus ve karanlık,
  • demokrasi ve hukuk değil despotluk,
  • özgürlük değil baskıcılık

sunuluyorsa, dahası bu dehşet verici sistemde herkes “takdir toplamak” için daha da bağnaz daha da acımasız daha da katı daha da sevgisiz olma yarışına giriyorsa, o kişi kaçınılmaz olarak dini kendince bir kabus olarak yorumlayacak (İslam dinini ve tüm güzelliklerini tenzih ederiz) ve bu din anlayışından alabildiğine uzaklaşmak isteyecektir.

İşte bu sebeple bağnaz din anlayışının en büyük zararı, insanları dinden soğutmasıdır. Türkiye’de son 7 sene içinde ateizmin, deizmin bu kadar artmasının sebebi de insanların bağnazlığın samimiyetsizliğine şahit olmasıdır. İnsanlar, sevgisizlik ve nefret ile dolu olan bu inanç sistemini, inanmaları gereken din zannettikleri için dehşete kapılmakta ve dini tüm kavramlardan ve Allah inancından alabildiğine uzaklaşmaktadırlar.

Bu vahim tablo yapılan araştırma ve anketlerde de açığa çıkmaktadır:



 



 

Yapılan araştırmalar İMAM HATİP OKULLARINDA DAHİ DEİZMİN ARTTIĞINI, ATEİST VE DEİST İMAMLARIN VE TESETTÜRLÜ İNSANLARIN sayısının çoğaldığını ortaya koymuştur:




Örneğin BBC kanalına röportaj veren “DİN ÖĞRETMENİ BİR HANIM AGNOSTİK (ALLAH’IN VARLIĞINA İNANIP İNANMAMAKTA KARARSIZ) OLDUĞUNU” söylemektedir:


Tüm bu durum karşısında Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş ise bir nevi çaresizlik içinde olduklarını söylemektedir. Sayın Erbaş 2021 yılında yaptığı açıklamada;

“… Z KUŞAĞINA GÖRE BİR ÜSLUP BELİRLEMEMİZ GEREKİYOR, GENÇ NESİLLE İLETİŞİM KURABİLMENİN YOLLARINI BULMAKTA ACELE ETMELİYİZ” demiş ve şöyle devam etmiştir: “Gençlerimizi batıl anlayışlara kaptırmayalım. ÇOCUKLARIMIZI İSLAM'IN DIŞINDAKİ İDEOLOJİLERE, İNANÇSIZLIĞI POMPALAYAN BİRTAKIM ÖRGÜTLERE, YAPILARA KAPTIRMAYALIM. KAPTIRIRSAK BU BİZİM İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR VEBAL OLUR. Gençlerimize sahip çıkmazsak, başkaları sahip çıkar.”

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş, her ne kadar “genç nesille iletişim kurabilmenin yollarını bulmakta acele etmeliyiz” dese de, gerek Diyanet içinde bazı görevlilerin, gerek Diyanet’in gençliğe referans gösterdiği bir takım çevrelerin, gerekse dini temsil ettiğini iddia eden kimi grupların kullanmaktan kendilerini bir türlü alıkoyamadıkları “sevgisiz, anlayışsız, katı” bakış açısıyla gençlerle bir bağ kurulamayacağı aşikardır.

 Nitekim Sayın Erbaş YUKARIDAKİ AÇIKLAMASINDAN BİR YIL SONRA 2022 YILINDA YAPTIĞI AÇIKLAMADA ise bu çabalarında BAŞARIYA ULAŞAMADIKLARINI da itiraf etmiştir.




Sayın Erbaş’ın dile getirdiği bu konu, sadece Z kuşağı olarak adlandırılan kesimle alakalı olmayıp, geçmişten günümüze süregelen kemikleşmiş bir sorundur. Örneğin yakın geçmiş, 68 kuşağı ya da sonrasındaki dönemler incelendiğinde de Diyanetin dini değerlerin anlatılması ve maneviyatın geliştirilmesi için toplumun geniş kesimi ile sağlıklı bir bağlantı kuramadığı görülecektir. Zaten bu sebeple %99’u Müslüman olduğu kabul edilen ülkemizde, 80 öncesinde Darwinizm, Materyalizm, Komünizm gibi yıkıcı ve zararlı akımlar kolayca kendine yandaş bulabilmiş ve günümüzde de Diyanet’in de vurguladığı gibi ateizm, deizm gibi akımlar, gençler başta olmak üzere tüm toplumu saran ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.

Geçmiş dönemlerde de var olan bu sorunun neden dönemimizde daha yoğun olarak gündeme geldiğinin açıklaması ise “geçmişte böyle bir sorun olmamasından değil”, MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN BU SORUNA KARŞI EN ETKİLİ İLMİ VE FİKRİ ÇALIŞMAYI YAPARAK TEHLİKEYİ BERTARAF ETMİŞ OLMASI, ancak 2018’deki operasyon ve tutuklamanın ardından böyle bir faaliyeti yapacak neredeyse hiç kimsenin kalmamış olmasıdır. Gençler başta olmak üzere neredeyse toplumun büyük çoğunluğunun teknolojiyi, iletişim araçlarını yoğun kullandığı, sosyal medya platformlarında bireysel fikirlerini kolayca açıkladığı, bilgiye ulaşmanın daha da kolaylaştığı bir dönemde arayış içindeki insanlara akılcı, samimi, candan cevap verecek kaynakların ortadan kaldırılmış olmasıdır.

       Özetle; bu durum bir yandan Kuran’da olmayan katı, ortodoks İslam anlayışının bireylere zorla dayatılmasının diğer yandan bunu kırmaya çalışan Kuran’a ve ilme dayalı, akılcı ve samimi anlatımların baskı ve zorlamalarla susturulmaya çalışılmasının bir sonucudur.

BAĞNAZLAR GERÇEKTE İNANDIKLARI VE HAKİM OLMASINI İSTEDİKLERİ SİSTEMİN NE OLDUĞUNU AÇIKCA SÖYLEMEZLER

Bağnazlık aslında savunucularının kendilerinin dahi inanmadığı ve yaşamadığı bir inanç sistemi üzerine kuruludur. Çünkü bağnazlık Allah’a karşı samimiyet, sevgi ve saygı üzerine değil insanlara karşı “kim daha fazlasını yapıyor” gösterisini esas alan bir anlayıştır. Ve bağnazların kendileri de anlattıkları modelin yaşanmasının mümkün olmadığını gayet iyi bilirler. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:

…(Bir bid'at olarak) TÜRETTİKLERİ RUHBANLIĞI ise, BİZ ONLARA YAZMADIK (EMRETMEDİK). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) AMA BUNA DA GEREKTİĞİ GİBİ UYMADILAR… (Hadid Suresi, 27)

Görüldüğü gibi ruhbanlık olarak tanımlanan bağnazlık insanların kendilerinin türettiği ve buna da gereği gibi uymadıkları bir sistemdir. Bağnazlar, anlattıkları gibi bir dinin yaşanması durumunda ortaya İŞİD, El Kaide, Afganistan gibi modellerin çıkacağının farkındadırlar. Ve böyle bir hayatı kendileri de yaşamak istemedikleri için gerçekte neyi savunduklarını açıkça söylemezler. IŞİD, El Kaide vb grupların yaptığı ise Kuran’a aykırı olarak hadis kitaplarına eklenmiş olan hurafeleri birebir uygulamalarıdır.

Gelenekçi İslam anlayışının temel kaynaklarında yer alan her şeyin tam hayata geçirilmesi durumunda;

  • BİR ERKEĞİN KRAVAT TAKMASI,
  • SAKALINI KESMESİ,
  • BİR KADINLA AYNI OTOBÜSE YA DA MİNİBÜSE BİNMESİ,
  • AYNI KAFETERYADA YEMEK YEMESİ,
  • AYNI İŞ YERİNDE ÇALIŞMASI,
  • AYNI SINIFTA EĞİTİM GÖRMESİ,
  • KADININ EŞİ VEYA BİRİNCİ DERECE AKRABALARI DIŞINDA BİR ERKEKLE KONUŞMASI,
  • ÇALIŞMASI, ÖRNEĞİN SAVCI, HAKİM YA DA AVUKAT OLMASI,
  • KAŞLARINI ALMASI, MAKYAJ YAPMASI, GÜZEL GİYİNMESİ,
  • SESİNİN (KONUŞMASI DAHİL) EŞİ YA DA BİRİNCİ AKRABALARI DIŞINDA BİR ERKEK TARAFINDAN DUYULMASI,
  • DEMOKRASİ GİBİ BATI’DA GELİŞMİŞ SİSTEMLERİN UYGULANMASI,
  • MODERN KANUNLAR ESAS ALINARAK YARGILAMA YAPILMASI VE HÜKÜM VERİLMESİ,
  • TELEVİZYONDA, SOSYAL MEDYADA, İNTERNETTE SAÇI, KOLU, BACAĞI HATTA YÜZÜ GÖRÜNEN KADINLARIN OLMASI GİBİ

MODERN HAYATIN DOĞAL AKIŞINDA OLAN ŞEYLERİN YAPILMASI TAHAYYÜL DAHİ EDİLEMEZ. ÇÜNKÜ TAMAMI HARAMDIR. YAPILMASI DURUMUNDA İSE CEZASI ÖLDÜRMEYE VARACAK KADAR AĞIRDIR.

Bir çok hadis kitabında yazılı olan;

  • Kadının erkeğin kaburgasından yaratıldığı bu yüzden eğri bir varlık olduğu,
  • erkekten aşağı görüldüğü,
  • lanetli bir varlık olduğu ve şeytan gibi tehlikeli olduğu,
  • kargaya benzediği,
  • dövülmesi gerektiği,
  • eşşek ve domuzla birlikte namazı bozan hususlardan biri olarak sayıldığı,
  • cehennemin çoğunun kadınlardan oluştuğu,
  • eşinin tüm vücudu irinle kaplı olsa ve bunu yalayarak temizlese bile erkeğin hakkını ödeyemeyeceği,
  • söyledikleri her şeye muhalefet edilmesi gerektiği,
  • kadının oturduğu yere dahi oturulmaması gerektiği,
  • aç ve kıyafetsiz bırakılmaları gerektiği,
  • kadınların sokağı görmemesi için evlerin caddeye bakan camlarının gerekirse tuğla ile kapatılması gerektiği,
  • kadının sesinin duyulması haram olduğundan konuşması gerektiğinde ağzına çakıl taşı koyması gerektiği

gibi dehşet verici ve asla Kuran’da anlatılan İslam’da olmayan hükümler bağnazlar tarafından örtbas edilmeye çalışılır.

Çünkü eğer bağnazlar samimi bir tutum sergiler ve savundukları inanç sistemini açıkça anlatılarsa işyerlerinde çalışan kadınlara, mesai arkadaşlarına, beraber faaliyet yaptıkları hanımlara; inançlarına göre bu kadınların kendilerinden (yani erkeklerden) daha aşağı, aklı zayıf, söylediği her şeye muhalefet edilmesi gereken varlıklar olduğunu, söz dinlemediklerinde dövülmelerinin meşru olduğunu açıklamaları da gerekir. Kadınların kaşlarını almamaları, bakımlı olmamaları, sokağa tek başlarına çıkmamaları, kocaları dışında bir erkekle konuşmamaları ve yanlarında bulunmamaları, saçlarının kollarının bacaklarının görünmemesi gerektiğini açıkça söylemeleri, dahası bunu yapmayanları da fasık ve günahkar gördüklerini anlatmaları gerekir.

Ancak bu açıklamayı hiçbir zaman yapmayacaklardır. ÇÜNKÜ KENDİLERİ DE ASLINDA YUKARIDA ÖRNEKLERİNİ VERDİĞİMİZ BU İNANÇ SİSTEMİNİN YANLIŞ OLDUĞUNU VE KURAN’A UYGUN OLMADIĞINI VE MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN ANLATTIĞI KURAN'DA BİLDİRİLEN GERÇEK İSLAM ANLAYIŞININ DOĞRU OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLMEKTEDİRLER. Bizzat kendi hayatları GELENEKÇİ DİN ANLAYIŞININ KOYDUĞU HÜKÜMLERİ, GETİRDİĞİ KURAL VE YASAKLARI ÖLÇÜ ALMADIKLARINI göstermektedir.

BAĞNAZLIK TAHMİNLERİN ÖTESİNDE VAHŞET VE İTİCİLİKLE DOLUDUR

Bilindiği üzere müvekkile isnat edilen suçlamalardan biri de güya “dini değiştirdiği ve dejenere ettiği”dir. Müvekkil Kuran’ın yeterli olduğunu söylemekte ve Kuran’la uyumlu olmayan hadislerin dine sonradan eklendiği görüşündedir. Allah’ın Kuran’da bildirdiği açık hükümlere muhalif hiçbir hükmün din olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmektedir. Müvekkilin bu konudaki tavrı açık ve nettir.

Müvekkilin bu düşüncesine karşı olup haşa Kuran’ın dini uygulamakta yeterli olmadığını ve hadislerle hüküm verilmesi gerektiğini söyleyenlerin, müvekkil bunu kabul etmediği için de onu dini bozmakla itham edenlerin ise açık olması gereken önemli bir husus bulunmaktadır. O da, aşağıda bazı örneklerini verdiğimiz, Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi muteber görülen kaynaklarda da yer alan hadisler hakkındaki düşüncelerinin ne olduğunu söylemeleri gerektiğidir. Eğer onların iddia ettiği gibi Kuran’ın hükmü yeterli değilse ve bu hadislere göre yaşanması ve hüküm verilmesi gerekiyorsa, bu durumda toplum düzenini, huzurunu ve barışını bu hadisleri ve fetvaları uygulayarak sağlamak mümkün müdür?

İçki içmede beşinci kez ısrar edenleri ÖLDÜRÜN. (1643-Ebû Dâvud-Tirmizî)

Zina edenleri ÖLDÜRÜN. (1623-Tirmizî] [1601)

Evliyken zina edenleri taşlayarak (recmederek) ÖLDÜRÜN. (1111-Buhârî] [1606- Buhari-Müslim-Tirmizi-Ebu Davud-Nesai-İbn Mace)

Hırsızlıkta ısrar edenleri ÖLDÜRÜN. (1631-Ebû Dâvud-Nesâî)

Dinden dönenleri ÖLDÜRÜN. (1585-Muvatta] [1558-Ebu Dâvud-Nesâî] [676-Nesâî] [1586-Ebu Dâvud- Nesâî)

İslâm’ı terk eden hangi erkek olursa onu tekrar İslam’a davet et.  Dönmezse BOYNUNU VUR. (Taberani)

Namazı terk edenler ÖLDÜRÜLEBİLİR. (2117-Ebû Dâvud)

10 yaşında namazı terk eden ÇOCUKLARINIZI DÖVÜN(2336-Ebû Dâvud, Tirmizî)

"Vallahi her kim namazla zekâtı aynı görmezse onunla harb ederim. Çünkü zekât malın hakkıdır. Allah'a yemin ederim ki bunlar Rasulullah'a verdikleri bir keçi yavrusunu dahi benden esirgerlerse bundan dolayı muhakkak onların BOYNUNU VURURUM." buyurdu. (Buhari, Müslim)

Orucu kasten terk eden kişi kâfir olmayıp HAPSEDİLİR, YEMEK VE SU VERİLMEZ. (Eş-Şerh-is Sagir 1/239) (Kıfeyet-it Tafib 2/252) (El-Mugni- 2/408)

Sarhoşun irtidatı (dini terk etmesi) geçerlidir. Fakat sarhoş kendine gelmeden ve TEVBEYE ÇAĞRILMADAN ÖLDÜRÜLMEZ. (İmam Şafii el-Um c: 6 s: 148 -El-İnsaf c:10 s: 331-332 -Muğnil Muhtac 4/137 - Haşiyetül- Desuki 4/363 -İbn Kudame el- Muğni 9/25-26)

Müvekkil bu şiddet dolu, sevgisiz din anlayışına karşın Allah Kuran’da anlattığı zorlama, baskı, dayatma olmayab, hür iradeyle ve vicdani kanaatle inanca dayanan dini savunmaktadır. Dini değiştiren ve tahrif edenler, Peygamberimiz (sav)’e de iftira edip onun hiç söylemediği sözleri ve hiç yaşamadığı hayatı ona ithaf ederek Kuran dışı bambaşka bir inanç sistemi ortaya koyanlardır.

"Dinde zorlama yoktur" (Bakara Suresi, 256), "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin" (Kehf Suresi, 29), "Sizin dininiz size, benim dinim bana" (Kafirun Suresi, 6) diyen, özgürlüğün ve demokrasinin tam uygulaması olan bir dinin, böylesine büyük iftiralarla değiştirilmeye çalışılması, tarihin en büyük oyunlarından biridir. Şu anda Müslümanların bir kesimi Kuran'ı terk etmiş durumdadırlar. Allah ayetinde bu durumu haber vermiştir:

Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi, 30)

Gelenekçi İslam kaynaklarında insanlara olduğu kadar hayvanlara karşı da son derece acımasız, sevgisi ve gaddar bir yaklaşım vardır:  

Av, koyun ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri ÖLDÜRÜN. (4949-Buhârî-Müslim- Muvatta-Tirmizî-Nesâî)

Tüm kara köpekleri ÖLDÜRÜNÜZ. Çünkü onlar ŞEYTANDIR. (Hanbeli 4/85, 5/54)

Eşeğin şeytan gördüğü için anırdığı söylenir. (Müslim)

Karganın sapkın (fasık) olduğu da hadistir. (Buhari 59/16; Hanbeli, Müsned 2/52)

Güvercin şeytandır. (5331-Ebu Davud-İbnu Mace)

Kertenkele fasıktır (günahkardır). (Müslim 2239/145, İbni Mace 3230, Ebu Davud 5262)

Kertenkeleyi ilk vuruşta öldüren kimse için yetmiş sevap vardır. (Ebu Davud 5264, Müslim 2240/147)

Tüm bunların ötesinde bazı hadi kaynaklarında tiksinti verici ve çok iğrenç anlatımlar, dünyanın en nezih, en kaliteli, en temiz, en asil insanı olan Peygamberimiz (sav)’in adı kullanılarak, kendisine tarihin en çirkin iftiraları atılarak anlatılmaktadır:

Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir grup Medine'ye gelerek Müslüman oldular. Medine'nin havası onlara dokununca Peygamber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. (Buhari 5/1, Hanbel 3/107, 163)

Sizden birinizin içeceği (ve yiyeceği) içine sinek düştüğü zaman, o kişi onun her tarafını batırsın, sonra çıkarsın (atsın). Çünkü sineğin iki kanadının birisinde hastalık, öbüründe de şifa vardır... (Diyanet Yayınları, Cilt 9, s.70 ve d. Hadis no. 1365)

İbnu Abbas anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Biriniz yemek yiyince, yalamadıkça veya yalatmadıkça elini (mendile) silmesin." [Buhari, Et'ime 52; Müslim, Eşribe 129, (2031); Ebu Davud, Et'ime 52, (3847)]

Resulullah (sav)'a yağa düşen fareden soruldu. Aleyhissalatu vesselam: "Onu ve etrafındaki kısmı atın, yağınızı yiyin!" buyurdu. [Buhari, Vudu 67, Zebaih 34; Muvatta, İsti'zan 20, (2, 971, 972); Ebu Davud, Et'ime 48, (3841, 3843)]

MÜVEKKİLİN BAĞNAZLIĞA KARŞI DURUŞU DEVLETİN BEKASINI GÜÇLENDİREN EN ÖNEMLİ ÇALIŞMADIR

1.  MÜVEKKİL DİYANET’İN “ULAŞAMIYORUZ” DEDİĞİ GENÇLERE İSLAM’I SEVDİRMİŞTİR

    Bu ülkede, anti-laikliği ortadan kaldıran, kendisini laik olarak gören kişilerin de dinsizliğe sürüklenmesine engel olan müvekkil Adnan Oktar’ın çalışmaları, açıklamalarıdır. Diyanet İşleri Başkanı'nın "kazanamadık" dediği ateist, deist, disko-bar gençliğini İslam ile tanıştıran ve onlara Allah'ı sevdirenin Adnan Oktar olduğu kabul gören bir gerçektir. Müvekkilin, Kuran'daki doğru İslam'ı anlatmış olması, bağnaz din anlayışını ortadan kaldırması, insanlara gerçek İslam'ın sevgi, barış, neşe kaynağı olan modern bir anlayış olduğunu göstermesi gençlerin dine yaklaşmasına engel olan tüm setleri ortadan kaldırmıştır. Kafir, fasık, günahkar olarak görülen gençliğin aslında halis Müslümanlar olabileceğini gösteren ve onları bu yola ileten müvekkil Adnan Oktar olmuştur.

    Müvekkilin 2018 yılında tutuklanmasının ardından bu faaliyet durmuştur. Sahil kesimlerine, ateist, deist, materyalist gençliğe İslam'ı tanıtan, onların dindarlaşması için çaba gösteren veya çabasında başarılı olabilen kimse olmamıştır. Çünkü insanların büyük bir çoğunluğunun öfkesi, bağnaz, bağnaz İslam anlayışına yöneliktir. Bir yandan bu anlayışı benimseyip bir yandan da buna tepkili gençleri kazanmaya çalışmak asla sonuç vermeyecek bir çabadır ve vermemiştir.

    2.  MÜVEKKİLİN DARWİNİZM’İ FİKREN YENMESİ İNSANLARIN DİNE YÖNELMESİ ÖNÜNDEKİ BİR DİĞER BÜYÜK ENGELİ KALDIRMIŞTIR

      Yıllardır bir kısım materyalist çevreler tarafından adeta putlaştırılmış, bir tabu olarak okutulan ve bilim çevrelerinde yer alan, sorgulanamaz, inkar edilemez, hakkında tartışmaya dahi girilemez bir mutlak kabul olan evrim teorisi, yani Darwinizm müvekkil Adnan Oktar’ın ilmi çalışmalarıyla yıkıldığı dünya çapında bilinen somut bir durumdur.

      Yüzlerce fosil örneği sergileyerek, kitaplar yazarak, binlerce konferans düzenleyerek, milyonlarca eseri insanlara ulaştırarak, 800’den fazla internet sitesinde düzenli yayın yaparak Darwinist propaganda etkisiz hale getirilmiştir. Yaratılış Atlası isimli eseri, Darwinizm'in kalesi olan İngiltere ve Fransa'da dahi Darwinistlerin seslerini kısmıştır.

      Darwinizm'in çöküşü, yıllardır tüm bilim kürsülerine, tüm okul kitaplarına, tüm bilimsel yayınlara hakimiyet kurmuş olan materyalist anlayışın da sonunu getirmiştir. Allah inancına karşı geliştirilmiş olan Darwinizm'in çöküşü ile insanlar Yaratılışın tek gerçek olduğunu kabul eder hale gelmişlerdir. Yıllardır nasıl aldatıldıklarını anlamış, sorgulanamayan, asla inkar edilemeyen Darwinizm, bir anda şiddetle sorgulanır ve inkar edilir olmuştur. Bu, sadece Türkiye'de değil, dünya çapında insanların dindarlaşmasına vesile olan en önemli adımlardan biridir.

      3.  LAİK-DİNDAR KESİM ARASINDAKİ KUTUPLAŞMAYI ORTADAN KALDIRAN MÜVEKKİL OLMUŞTUR

        Laik ve dindar kesim arasında oluşturulan şiddetli kutuplaşma ve gitgide artan uçurum, ülkemiz adına çok vahim bir tablo çiziyordu. Kuran’da laiklik ve demokrasinin olduğunu Türkiye’de ilk anlatan insanlardan biri kendisidir.  Böylece dindar olanın laiklik ve demokrasi karşıtı, laik ve demokrat olanın da din karşıtı olması gerektiği tabusu yıkılmıştır.

        Solcu ve laik kesime, aynı zamanda dindar olabileceklerinin gösterilmesi, muhafazakâr dindar kesim için de modern, barışçıl, kaliteli ve seçkin bir yaşam şekli modeli oluşması, aradaki uçurumu ciddi şekilde ortadan kaldırmıştır. Dindarların neredeyse 100 yıldır adeta gettolarda yaşamaya mahkum olan Türkiye manzarası değişmiş, kendi özgüvenlerini ve geleceğe dair umutlarını yitirmiş olan bir kısım dindarlar yeniden güvenlerini kazanmışlardır.

        4.  SAĞIN İKTİDARA GELMESİNE MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN VESİLE OLDUĞU SOL İDEOLOGLARIN DA İKRAR ETTİĞİ BİR GERÇEKTİR

          Darwinizm'in bilimsel olarak çökertilmesi ve dindar kesimin değer kazanması, halkı siyasette sağ kesime daha da yaklaştırdı. Kuran'a dayalı tek gerçek İslam anlayışının, yani genel tabirle modern Müslümanlığın, sağ partiler tarafından benimsenmesi, açık-kapalı ayrımı yapılmadan partide kadınların yer alması, dekolte   mankenlerin   bu   dönemlerde   yine   parti   kadrolarına dahil edilmeleri, parti lider ve temsilcilerinin marka modern kıyafetlerle, modern görünümlerle kendilerini göstermesi, halkın bu kesime daha fazla yaklaşmasına vesile oldu. Laik kesim, dinin -anlatılanın aksine- korkulacak bir kavram olmadığını, tam tersine sevgi, özgürlük, demokrasi ve barış kaynağı olduğunu anladıkça, İslam dinine ilgi duyar oldu. Dine olan bu yakınlaşma kaçınılmaz olarak sağ partilere de bir yöneliş başlattı. Dolayısıyla, HALKIN DİNE EĞİLİM GÖSTERMESİ DE, SAĞ PARTİLERİN TARZ DEĞİŞİKLİĞİNE GİTMESİ DE MÜVEKKİL ADNAN OKTAR VESİLESİYLEDİR ve sağ partilerin iktidara gelişinin yolunu açmıştır. Bu gerçeği ünlü sosyolog, Vatan Partisi lideri DOĞU PERİNÇEK dahi, "AK PARTİ'NİN FELSEFİ ZEMİNİNİ ADNAN OKTAR HAZIRLADI" sözleriyle zikretmiştir. (Konuyla ilgili kapsamlı bir dilekçe bilahare Makamınıza arz edilecektir.)

          5.  MÜVEKKİLİN ÇALIŞMALARIYLA GENÇLE GERÇEK VATAN-MİLLET BİLİNCİNİ KAZANMIŞTIR

            Müvekkilin anti Darwinist anti materyalist ilmi çalışmaları terör örgütlerinin Darwinizm'e dayanan ideolojilerinin de çökmesini sağlamıştır. PKK ve diğer komünist örgütlerin gücü bu sayede kırılmıştır. Müvekkilin PKK'nın ideolojisini hedefleyen ve çökerten kitapları Doğu ve Güneydoğu illerimizde herkese ulaşmış, hatta Avrupa’da PKK sempatizanlarının çokça bulunduğu ülkelerde dahi dağıtılmıştır. PKK'nın gerçek yüzünü göstererek terörün ideolojisini ciddi şekilde güçsüzleşmesi sağlanmıştır.

            Ayrıca, müvekkilin vatan, millet ve Atatürk sevgisini anlatan kitapları ve düzenlenen konferanslarla, bu bilinç gençler üzerinde daha güçlü bir hale gelmiştir. Devletin önemi ve devletin bekasının nasıl güçlü tutulması gerektiğine dair müthiş bir fikri aydınlanma gelişmiştir.

            VE TÜM BU SAYILAN MADDELER DEVLETİN BEKASINI SAĞLAYAN EN TEMEL, EN ÖNEMLİ, EN HAYATİ HUSUSLAR OLMUŞTUR.

            SONUÇ OLARAK;

            Müvekkil ve arkadaşları, “Bu sürecin en başından itibaren inançlarının, yaşam tarzlarının, fikir ve düşüncelerinin yargılandığı ideolojik bir kumpas davasının içinde olduklarını” ifade etmektedirler. Müvekkil, karşılaştığı her şeyin Allah'tan kendisine ulaştığını bilen bir insan olarak razı, sabırlı, huzurlu, teslimiyetli ve mütevekkildir.

            Ancak şu düşüncesini de ifade etmek istemektedir:

            Kumpasın kurgulayıcılarının istediklerini elde edememenin sıkıntısı içinde olduğu görülmektedir. Onlar, müminlerin fikirlerini durdurma çabası içindelerken, Kuran ahlakını esas alan sevgi temelli FİKİRLER ZATEN DÖRT BİR YANA ULAŞMIŞ, BEYİNLERİ FETHETMİŞ durumdadır. Müvekkil ve arkadaşlarının hapiste olup olmaması bir şeyi değiştirmemektedir; gerçek İslam'ın güzelliği ve doğruluğu Türk halkının zihninde yer etmiş durumdadır.

            Kuran'daki İslam AYDINLIKTIR; bir UMUT IŞIĞIDIR. GÜZELLİKLER sunar, İÇ  NEŞESİ verir. Kuran'daki İslam, HER ŞEYİN ÇÖZÜMÜDÜR; bütün DERTLERİN ÇIKIŞ YOLUDUR, tüm GÜZELLİKLERE ULAŞMA VESİLESİDİR. Kuran'daki İslam BARIŞTIR, HUZURDURADALETTİR, SEVGİDİR, NEŞEDİR, SEVİNÇTİR, BOLLUKTUR, BEREKETTİR. 

            Kuran'daki İslam ölüm/öldürme DEĞİLDİR; nefret, öfke, yok etme üzerine KURULMAMIŞTIR. Yasaklayarak, bağırıp çağırarak değil; SEVGİYLE, AFFEDEREK, ŞEFKATLE EĞİTİR. Kuran'daki İSLAM İNSANI YÜCELTEN, KADINI YÜCELTEN,YARATILMIŞ   TÜM VARLIKLARA DEĞER VEREN üstün bir ahlaktır. Allah bu güzel ve üstün ahlakı tüm dünyaya hakim kılacağını vaad etmiştir. Allah’ın vaadi haktır:

            Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 33)

            Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. (Nur Suresi, 55)

            Haberin olsun; şüphesiz Allah'ın va'di haktır; ancak onların çoğu bilmezler. (Yunus Suresi, 55)”

            Müvekkilin düşünce ve kanaatlerini saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 23.12.2024

            Adnan Oktar Müdafi

            Av. Mert Zorlu

            Daha yeni Daha eski