Dekolte Giyen Kadınları Fasık Veya Dinsiz Olarak Değerlendirilmek, Ötekileştirmek, Kadınları Belirli Kalıplara Sokmaya Çalışmak Hukuki, Sosyal Ve Dini Yönden Sakıncalıdır.

28 Şubat döneminde yükseköğretim kurumlarında kız öğrencilerin belli odaklarca sadece başörtüsü taktıkları için hedef alındığı, sonrasında bu düşmanlığın tüm dindarlara yönelmesi ile Türkiye siyasi, sosyal ve nihayetinde ekonomik bir krize sürüklenmiştir.

Aradan 20 yıl geçtikten sonra bu olayları yeniden ama bu defa tersinden Türkiye’ye yaşatma çabaları olduğu görülmektedir. Yine insanlarımıza giyimleri kuşamları üzerinden baskı yapılmaya çalışılmakta, dekolteli kadınlar hedef alınmakta ve giyim kuşamları haksız bir biçimde dinsizlikle veya ahlaksızlıkla irtibatlandırılmaktadır.

Medyada şort veya askılı elbise giydiği için sokakta taciz edilen veya saldırıya uğrayan genç kızların, kadınların haberleri sık sık yer almaktadır. Din adına kamuoyuna beyanat veren bazı kişiler açık olduğu için oyuncak bebeklerin bile giyimlerini eleştirmekte, annelerin çocuklarının yanında etek giymesinin mahzurlu olduğunu söylemekte veya kadın sporcuların şort giydiği için dinden çıktıklarını dahi söyleyebilmektedirler.

Bu furyanın belki de en bilinen örneği ise DEKOLTE GİYİNDİKLERİ ve DANS ETTİKLERİNE İLİŞKİN OLARAK ADNAN OKTAR ve ARKADAŞLARI İLE İLGİLİ OLARAK YARGILANDIKLARI DAVANIN İDDİANAMESİNDE VE GEREKÇELİ KARARDA YER ALAN İFADELERDİR. 

TV kanallarındaki şarkılı, danslı programlarda dini sohbetler yapan hocalar yer almakta, sahillerde kadınlar bikinili gezmekte, dizilerde dekolte giyimli aktrisler yer almaktayken, Adnan Oktar ve arkadaşları, A9 TV yayınlarında bazı hanımların dekolte kıyafetler giyerek dans etmeleri nedeniyle güya “Türk Aile yapısını dejenere etmek ve dini tahrif etmek” ile itham edilmişlerdir. (Bu düşünce yapısı Anayasa Mahkemesi kararı ile hak ihlali olarak nitelendirilmiştir).

Yerel mahkemede duruşmalar sırasında da Adnan Oktar ve arkadaşlarına, müşteki vekilleri, iddia makamı ve mahkeme heyeti tarafından özel hayatın gizliliğini ihlal eden, giyim kuşam tarzlarını sorgulamaya yönelik, hukuka ve anayasaya tümüyle aykırı sorular sorabilmiştir. Özetle, insanlar inançlarından ve yaşam tarzından dolayı alenen yargılanmıştır.

Adnan Oktar ve arkadaşlarının da mağdur olmasına yol açan bu anlayış Türkiye için bir risktir.

Örtünme konusu ülkemizin hala tam olarak çözülememiş bir sorunudur. İlginç olan ise sorunun odağında kamu gücünün kullanılması yer almaktadır. Yoksa Anadolu’da halk arasında böyle bir sorun mevcut değildir. Köylerimizde başı açık olan kadınlar ile örtülü kadınlar yan yana çalışmakta, düğünlerde beraber dans edip, eğlenmektedir. Kaldı ki köylerimizde kadınların çoğu geleneksel nedenlerle örtünmektedir. Bu da göstermektedir ki; her örtünme dindarlık sembolü olmayacağı gibi açık olmak hatta dekolte giyinmek de dinsizliğin alameti olarak görülemez.

Bu itibarla İslam dininin çeşitli yorum ve uygulama biçimleri gerekçe gösterilerek; Anayasamız tarafından teminat altına alınmış olan temel hak ve hürriyetler mahalle baskısı yoluyla haksız bir sınırlamaya tabi tutulmamalıdır.

Şüphesiz milli birlik ve bütünlüğümüz açısından hayati önemi haiz olan ahlaki ve manevi değerlerimizi dinden soyutlamak mümkün değilse de bu husus insanın kılık-kıyafetini belirleme hürriyetine müdahaleyi gerektirmez. İnsanları direkt olarak veya dolaylı yollardan belli bir tipte giyinmeye zorlamak temel hak ve özgürlüklerle ve hukuk devleti olmak ile bağdaşmaz. Bu nedenle kılık-kıyafet tarzının belirlenmesi, hukukun ve dolayısıyla devletin müdahale edeceği bir alan olmamalıdır. Sonuçta devlet, ne dini saikle saçlarını ve boynunu örtecek şekilde giyinmelerine "laikliğe aykırı" olduğundan bahisle kadınlara müdahale etmeli, ne de kadınlar saçlarını ve omuzlarını örtecek şekilde giyinmeye zorlanmamalıdır. Bu iki koşula karşıt olarak gerçekleştirilecek herhangi bir müdahale, din hürriyeti açısından hukuki olmayan bir sınırlama mahiyeti taşır.

Konunun hukuki sakıncalarının yanında sosyal ve dini sorunlar yaratma potansiyeli de çok güçlüdür. Kadınların kılık kıyafetlerine karışmanın 28 Şubat döneminde ülkemizde yol açtığı gerilim ortadadır. Diğer yandan, İran’da olduğu gibi kadınlara zorla, istekleri dışında belli bir kılık kıyafetin dayatılması, münafıklığa, yani iki yüzlülüğe zemin hazırlayacaktır. Oysa dinde zorlama yoktur.

Dini yönden de “örtünme=dindarlık” veya “örtünme=İslamlaşma” şeklinde bir değerlendirme yapmak da doğru değildir. Bugün Afganistan’da tüm kadınların dekolte giymeleri yasak olup burka denen kıyafetlerle vücudun tamamının örtülmesi zorunludur. Buna karşın Afganistan hem dünyanın en önemli uyuşturucu merkezlerinden biri olmaya devam etmektedir hem de dünyanın en geri ülkelerinden birisi olma durumundadır.

Yakın vakte kadar Suudi Arabistan’da namaz vakti “mutevin” olarak isimlendirilen din polisleri dükkanları kapatıp insanları namaz kılmaları için zorla camilere sokmuştur. Bu uygulama nedeniyle camiye toplanan insanların bir kısmı abdestsiz olarak namaz kılıyor gibi yapmaya başlamışlardır. Allah’ın emrine karşı gelip dinde “zor” kullanmak, münafıkane sistemin gelişmesine zemin hazırlayacaktır.

Dindarlık ancak Allah’a gönülden samimi duygularla bağlanmak ile gelişir. İnsanlar örtünmeye, oruç tutmaya veya namaz kılmaya zorlanabilir ancak bunların hiçbiri onları Kuran ahlakını yaşayan dindar bir insan haline getirmek için yeterli değildir. Müslüman ise Allah (cc) korkusu nedeniyle dinin gereklerini yerine getirmeye çabalar. Amacı, hayatının her anında Allah (cc)'ın rızasını kazanabileceği davranışlarda bulunabilmektir. Allah'ın beğendiği ahlakın ancak samimiyet ile yaşanabileceğini bilir. "... O, sinelerin özünde olanı bilendir."(Şura Suresi, 24) ayetindeki gibi Allah'ın insanların kalplerinde gizlediklerini bildiğinin şuurundadır. Allah bu gerçeği bir başka ayette "Sözü açığa vursan da (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de gizlinin gizlisini de bilmektedir." (Taha Suresi, 7) şeklinde bildirmiştir.

Bu nedenle insanın, kalbi dine uzak iken dinin gereği olarak görünen şeyleri yapmaya zorlanması onu münafıkane tavırlar sergilemesine yol açar. Bunun da ne kendisine ne de dindarlara bir faydası olmaz. İnsanın, bu gerçeğe rağmen, giyim üzerinden İslam’a uydurmaya çalışmak, dine hizmet değil samimiyetsizliği beslemek olur. İster aileler ister cemaatler isterse kamu gücüyle yapılan zorlamalar dinin sevilip yayılmasını değil dine karşı ön yargıları besleyerek insanların dinden uzaklaşmasına yol açar.

İnsanların giyim kuşam tarzlarına ya da dış görünüşlerine bakarak dindarlıklarını sorgulamanın son derece yanlış ve yakışıksız bir tutumdur ve kimse böyle bir hakka sahip değildir.

Dekolte giyinen ya da bikini veya mayo ile denize giren bir kadının Müslümanlığından, dindarlığından şüphe etmek son derece yanlış bir mantığın ve ciddi bir bilgi eksikliğinin ürünüdür. Mayo giyen erkeklerin dindarlıkları ya da samimiyetleri tartışma konusu yapılmazken, dekolte kıyafet giyen kadınların “dindarım diyemeyeceklerini” öne sürenlerin bakış açıları son derece hatalı, ufukları oldukça dardır.

Zira, kadınlar yaratılış olarak estetik ve güzel varlıklar oldukları için pek çoğunun güzel görünmek, kendisini göstermek ve beğenilmek istemesi, bundan da zevk alıp mutluluk duyması son derece doğal bir durumdur.

Bugün binlerce kadın sosyal medyada mayolu ve bikinili fotoğraf paylaşımları yapmakta binlerce beğeni almaktadır. Bu kadınların pek çoğu kıyafetleri, aksesuarları, saçları ve makyajları genç kız ve kadınlar tarafından hayranlıkla takip edilen sosyal medya fenomenleridir. Bu hanımların dindarlıklarını hiç kimse sorgulayamaz. Kalplerini ve inançlarını ancak Allah bilir.

Kadınların giyimi üzerinden temel hak ve özgürlüklere aykırı olarak yapılan değerlendirmelerde bulunmak, samimiyet sorgulamaları ülkemizde yeni gerilimlere kaynaklık etmektedir. Bu nedenle Adnan Oktar insanların inançlarına, giyim kuşamlarına, yaşam tarzlarına karışmaktan kaçınmak ülkemiz hayrına olacaktır kanaatindedir. Aksi bir tutum ise anayasamıza ve temel insan haklarına aykırılık teşkil edecektir.

Adnan Oktar’ın, kadınlara yönelik işlediği iddia edilen suçlamaların hiçbir aslı yoktur. Adnan Oktar kadınlara her zaman üstün bir değer veren, kadınları el üstünde tutan, toplumda, yüksek makamlarda en önde olması gerektiğini savunan ve istedikleri gibi özgürce yaşaması gerektiğini savunan bir kimse olmuştur. 29.03.2024

Daha yeni Daha eski