Huzurdaki davada çoğunluğu zorlama ve baskı yoluyla şikayetçi olmuş bir kısım müştekiler, Adnan Oktar hakkında eziyet iddiasını ortaya atmışlardır. Bunu haklı çıkarmak adına müşteki birkaç kadın, fiziksel veya manevi şiddete uğradıklarını dahi iddia etmişlerdir. Ancak dosyada adı geçenlerin %99'u da bu iddiayı yalanlamıştır.
Daha önce konuyla ilgili hatırlattığımız iki önemli husus vardır. Birincisi, bu camiaya binlerce kişinin gelmiş, sonra ayrılmış olduğudur. Binlerce kişinin bu kadar rahat ayrılabildiği bir camiadan, sözde eziyet çeken birkaç kişinin bir türlü ayrılamaması hiçbir inandırıcılık taşımamaktadır. İkincisi, dosyada bu iddia ile yer alan bu kişilerin onlarca yıl boyunca hiçbir şikayetlerinin olmayışıdır. Bu şikayetler, müştekilerin zorla emniyete çağırılıp dosyanın şüphelisi olmak istemiyorlarsa şikayetçi olmaları gerektiğine dair karşılarına gelen tehditler nedeniyledir. Bu suni şikayetlerin emniyet ifadelerinde kopyala-yapıştır ifadelerden oluşturulması da, ifadelerin hangi ortamlarda hazırlanıp imzalattırıldığı konusunda bizlere yeterince bilgi vermektedir.
Asıl olarak belirtilmesi gereken husus ise şudur: Adnan Oktar’ın inanç ve yaşam anlayışı, bu iddialarla taban tabana zıttır. Öncelikle Adnan Oktar, sevgi ve gönül birliği içindeki bir toplulukta zorla bir kişiyi tutmanın, hem savunduğu inanca ters düştüğünü hem de sadece nefret ve ihanet ürettiğini duruşmalarda çok defa belirtmiştir. Adnan Oktar’ın yakın çevresi de Adnan Oktar’ın inanç şeklini ve sevgi anlayışını duruşmalarda teyit etmişlerdir. Ayrıca her şeyin ötesinde Adnan Oktar, Kuran'a olan güçlü ve sarsılmaz inancı ve bağlılığı nedeniyle, Kuran'da tarif edilen inanç ve ahlak şeklini takip etmektedir. Adnan Oktar’ın açıklamalarına baktığımızda da, Kuran'da kadına oldukça ihtimam gösteren bir tavır vardır. Dolayısıyla, Adnan Oktar’ın kadınlara bakış açısı da bu özen ve ihtimam dahilinde şekillenmiştir.
İşte bu sebepledir ki Adnan Oktar, bağnaz zihniyetteki kişilerin özellikle kadına yönelik nefret ve öfkesi ile uzun yıllardır mücadele etmektedir ve buna tüm Türkiye şahittir. Onların İslam adına getirdikleri tüm yalanları Kuran'dan delillerle ortadan kaldırmıştır. Bu konudaki fikri mücadelesini de, bağnaz topluluklardan, hatta İŞİD gibi radikal gruplardan tehditler almasına rağmen sürdürmüştür.
Bu konunun çok daha iyi anlaşılması için, Adnan Oktar’ın son baskısı 2017 yılında yapılan Karanlık Tehlike Bağnazlık kitabında yer alan kadınlarla ilgili bölümü Sayın Dairenizin takdirine sunma gereği hasıl olmuştur. Kadını üstün tutan bakış açısının Kuran kaynaklı olduğunu anlatan ve bu ahlakı Kuran'dan ayetlerle açıklayan Adnan Oktar’ın, kendi yaşam şeklinde kadınlara tam tersi bir tavır gösterebilmesi olanaksızdır; bununla itham edilmesi ise dehşetli bir akıl tutulmasıdır. Ayrıca Adnan Oktar, neredeyse tüm muhafazakarların ittifakla savundukları "İslam'da kadının dövülmesi" safsatasına yegane karşı çıkan ve bu konuyu ayetlerden yola çıkarak bilimsel olarak açıklayan ilk kişidir. Kadının şahitliğinin erkeğin yarısı olduğunu iddia eden bağnaz zihniyetin tüm iddialarını ortadan kaldıran, tam tersine kadının şahitliğinin erkekten üstün tutulduğunu yine ayetlerle açıklayan yegane kişidir. Kadının Kuran'da nasıl üstün tutulduğunu, kadına nasıl özen gösterildiğini, kadının çiçeğe benzetildiğini ilk olarak tüm dünyaya açıklayan kişidir. Adnan Oktar, Kuran'da kadını koruyan ve üstün tutan ayetleri, tüm Türkiye'ye gösteren ve bağnazların iddialarını temelinden yerle bir eden cesur bir kişiliktir.
Hal böyleyken, kadınlarla ilgili ithamların Adnan Oktar’a yöneltilmesi, bunların sadece kopyala yapıştır beyanlardan oluşması, bu beyanları verenlerin tehditle şikayetçi yapılmış olması, bu iddiaların mantıksızlığı ve mesnetsizliğini yeterince ortaya koymaktadır.
Aşağıda, Adnan Oktar'ın yazmış olduğu Karanlık Tehlike Bağnazlık kitabından kadın ile ilgili bölümler yer almaktadır. Kitabın 2017 yılı baskısından alınan bu bölümler, Adnan Oktar’ın Kuran'dan yaptığı araştırmalara dayanmaktadır. Bu kitaptaki söz konusu açıklamalarla Adnan Oktar, muhafazakarlardan ve bağnazlardan oluşan oldukça geniş bir topluluğu fikren karşısına almaktan çekinmemiştir. Çünkü Adnan Oktar, hakkı söyleme ve hakkı savunma konusunda önünde hiçbir engel tanımayan, sadece Allah'a dayanıp güvenin bir kişiliktir. Dolayısıyla, söz konusu kitaptaki gerçekleri de açıklamaktan hiç çekinmemiştir.
Böylesine geniş bir topluluğu karşısına almayı göze alacak kadar hakkı savunan, Kuran'da kadın konusunda bağnaz dinine darbe vuran, yepyeni ve tamamıyla tezat bir anlayışı gözler önüne sunan Adnan Oktar’a yapılan kadınlara eziyet yakıştırması, delilsiz ve mantıksız olmasının yanında, Adnan Oktar’ın mücadelesini verdiği İslam anlayışı ile taban tabana zıttır.
Karanlık Tehlike Bağnazlık kitabında yer alan kadınların üstünlüğü ile ilgili bölümler aşağıda takdirinize sunulmaktadır:
"Kadınları Dövün" İddiasının Geçersizliği
Nisa Suresi 34. ayette geçen "Nüşuzundan (korktuğunuz) kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun." şeklindeki açıklamada pek çok mealde "kadınları dövün" şeklinde tercüme edilmiş olan kelimenin Arapçası "idribuhunne" kelimesidir. Kökeni ise "darabe" fiilidir.
Darabe kelimesi Arapçada belki de en zengin anlama sahip kelimedir. Darabe, "dövmek" anlamına geldiği gibi, "Parayı darp etmek, parayı basmak" anlamlarına da gelir. "Greve gitmek", yine darb kelimesidir.
Bunu, Türkçedeki "çalmak" kelimesiyle de kıyaslayabiliriz. Birisi bize "kapı çalınıyor" dediğinde, bir hırsızın kapıyı söküp götürdüğünü anlamayız genellikle. Bu, bir misafirimizin kapıyı açmamızı beklediği anlamına gelir.
Dolayısıyla çok anlamlı kelimelerin kullanımında, kullanış biçimi, cümlenin anlamı ve akıl ve sağduyu ile kelimenin gerçek ifade ettiği şekli değerlendirmek gerekir.
Darabe kelimesinin en yaygın olarak kullanılan anlamlarından biri seyahat etmek ve dışarı çıkmaktır. Kuran'da seyahat etmek, sefere çıkmak, bir yerden bir süreliğine ayrılmak manasına gelen ayetlerde "darabe" fiili kullanılmıştır. Örneğin;
"Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur..." (Nisa Suresi, 101)
"Andolsun, Biz Musa'ya vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan." (Taha Suresi, 77)
(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler... (Bakara Suresi, 273)
Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken... (Al-i İmran Suresi, 156)
Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa çıktığınızda)... (Nisa Suresi, 101)
Yukarıdaki ayetlerde SEFERE ÇIKMAK, YÜRÜYÜŞE ÇIKMAK, YERYÜZÜNDE DOLAŞMAK, YOLCULUĞA ÇIKMAK gibi ifadeler için kullanılan kelime DARABE kelimesidir. Bu ayetlerdeki darabe fiili, kuşkusuz ki hiçbir şekilde "dövmek" anlamında kullanılamaz.
Burada konumuz olan Nisa Suresi'nin 34. ayeti için de aynı şey geçerlidir. Darabe kelimesini bu ayete göre değerlendirdiğimizde kelimenin üç farklı anlamı üzerinde durmamız gerekir:
- Onları evden çıkarın,
- Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın,
- Onları dövün.
Darabe kelimesinin Nisa Suresi 34. ayetindeki kullanımını anlamak için ayetin başındaki ifadeye "Nüşuzundan (korktuğunuz) kadınlara" ifadesine dönmek gerekiyor. Nüşuz kelimesi pek çok mealde "şirretlik ve itaatsizlik" olarak tercüme edilmiştir. Sözde kadını aşağılama zihniyetini hemen her fırsatta kadınlarla ilgili ayet yorumlarına bir şekilde dahil etmek isteyen bir kısım mealciler, bağnaz zihniyetin şart koştuğu "Erkeğe itaat" zihniyetini ya parantez içinde ya da yönlendirici çevirilerle bir şekilde vermeye çalışmışlardır. Oysa nüşuz kelimesi, "Bir kadının kendi kocası dışında bir kişiyle, flörtten başlayarak gayrimeşru cinsel ilişkiye kadar uzanan SADAKATSİZLİĞİ" anlamına gelir. Dolayısıyla, ayetin devamında, EŞİNE SADAKATSİZLİK YAPAN BİR KADINA karşı kocanın nasıl davranması gerektiği tarif edilmektedir.
Ayete göre erkek, önce kadına bu sadakatsizliği yapmaması için ÖĞÜT VERMEYE çağırılmaktadır.Bunun fayda etmediği durumda kocasının YATAĞINI AYIRMASI öğütlenmektedir. Fakat kadın buna rağmen gayri meşru ilişkiye devam eder ve işi zinaya kadar götürürse, bu durumda alınacak en iyi önlem olarak KADINI EVDEN UZAKLAŞTIRMANIN DENENMESİ bir yol olarak gösterilmiştir.
Kadının özenle korunduğu Kuran'da, kadının dövülmesi gibi bir uygulamanın YER ALMAYACAĞI açıktır. Akılcı değerlendirdiğimizde de, tüm uyarılara rağmen eşini aldatan bir kadını dövmek, zaten sadakati kalmamış bir kadını öfkelendirmekten başka bir işe yaramayacak, çözümden ziyade yeni zorluklar açacaktır. Fakat UZAKLAŞTIRMA BİR ÇÖZÜM YOLUDUR. Kadın, uzak kaldığı bu süre içinde daha mantıklı düşünebilir, alınan bu tavır karşısında pişman olabilir, olaylara daha sağlıklı bakabilir. Nitekim hatalarından vazgeçmeleri durumunda, eşinin onun aleyhinde bir yol aramaması da ayette belirtilmiş bir güzelliktir.
"Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın." şeklinde tercüme edilmiş söz konusu bölümde, yine "erkeğe itaat eden kadın" zihniyetinden yola çıkılarak bir yönlendirilmede bulunulmaktadır. Oysa gerçek tercümeye göre burada, "verdiğiniz öğüdü dinler ve sadakatli davranırlarsa" şeklinde bir açıklama yer almaktadır. Buradaki ölçü, kadının erkeğe karşı itaatli olması değil, evlilikte iki tarafın da sorumluluğunda olan "SADAKAT"tir.
Sn. Adnan Oktar'ın 7 Ocak 2017 tarihli A9 TV canlı yayınından:
Adnan Oktar: "Kadın dövmek haramdır. Kadını dövün demiyor Cenab-ı Allah. Diyor ki "Önce uyarın. Olmazsa yataklarınızı ayırın." Bunu kadın da yapabilir. "Yataklarını ayırdığı halde yine olmuyorsa evden uzaklaştırın." Mesela annesinin evine götürün, yahut babasının evine götürün. "Yine olmuyorsa hakem oluşturun; iki taraftan hakem insanlar getirin. Sizi bir araya getirip konuştursunlar, aranızı bulmaya çalışsınlar. Yine olmuyorsa boşanırsınız." diyor Allah. DÖVME DİYE BİR ŞEY YOK. İslam'ı karmakarışık yapmışlar. Başörtüsü diye bir şey yok, kadın dövme diye bir şey yok.KURAN'DA BÖYLE BİR ŞEY BULAMAZSIN, YOK.İslam'a iftira var, Kuran'a iftira var. Şeytan oyun oynuyor.İslam'ı çökertmek için oyun oynuyor. Allah'ın tek dinini, hak dini ortadan kaldırmaya uğraşıyor şeytan. Buna müsaade etmeyeceğiz."
2 Kadın = 1 Erkek Yanılgısı
Allah Kuran'da, kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar. Kuran'ın hiçbir yerinde "bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir" diye bir ifade yoktur. Örneğin zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran'da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılmadan 4 şahit diye belirtilir. Yani kadın veya erkek herhangi 4 şahit tanık olarak yeterlidir, kadın-erkek ayrımı yoktur.
Şahitliklerin çeliştiği durumlarda ise her konuda olduğu gibi yine Kuran'da kadın üstün tutulmuş ve onun sözüne güvenilmiştir. Örneğin kadınlara yapılan zina suçlamasında, kadınla kocasının şahitliklerinin birbirleriyle çeliştiği bir durumda kadının şahitliği daha önde tutulur. Öyle ki kadın, kendi şahitliğine uygun olarak masum kabul edilir. Konuyla ilgili ayetler şu şekildedir:
Kendi eşlerine (zina suçu) atan ve kendileri dışında şahidleri bulunmayanlar ise, onlardan da her birinin şahidliği, Allah adına dört (kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmektir.
Beşinci (yemini) ise, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah'ın lanetinin muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dir.
Onun (kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmesi kendisinden cezayı uzaklaştırır. (Nur Suresi, 6-8)
Kadının Kuran'da şahitlik bakımından erkekten üstün tutulduğu, oldukça az bilinen, çok önemli bir gerçektir. Kuran'ın özünü ve kadına bakışını anlatır. Fakat İslam karşıtları ve bağnazların bildikleri bundan çok farklıdır. Kadının şahitliği ve miras hukuku konusunda kadını yarım gören bağnazların kendilerince delil kullandıkları ayetleri inceleyerek bu hükümlerin gerçek anlamlarını görelim:
Kadın ve Vadeli Borçlanmada Şahitlik
Kadının şahitliği meselesinde Kuran'da tek istisnai konu vadeli borçlanma konusudur. Buradaki istisnai durumu anlamak için borçlanma konusunun tarif edildiği Bakara Suresi 282. ayeti inceleyelim:
Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 282)
Borçlanma hükmünün tarif edildiği bu ayette, "Borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları" söylenir. Ayrıca ayetin sonunda "yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi gerektiği" geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bir konuda şahitlik insanların kaçındığı, dahil olmak istemedikleri bir sorumluluktur. Allah ise bu kaçınılan görevi tümüyle erkeklere yükleyip, borçlanma sırasında "iki erkek şahit bulunmasını" ister. Dikkat edilirse ayette, "iki erkek veya dört kadın şahit bulun" ifadesi geçmez, doğrudan "iki erkek şahit bulunması" istenir. Riskli, külfetli ve kaçınılan bu sorumluluk doğrudan erkeklere yüklenmiştir. Böylece baskılara karşı daha hassas olan kadın, bu kaçınılan vazifeden korunur.
Ayetin hükmüne göre, ancak ve ancak iki erkek bulunamaz ve bir erkek bulunursa, o zaman "bir erkek ve iki kadın bulunması" şartı vardır. Böylelikle borçlanma gibi maddi çıkar ve hesaplaşmaların getireceği riskli bir durum karşısında kadın yalnız bırakılmamış olur. Olumsuz bir durumun ortaya çıkması ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması en baştan önlenip kadın korunur.
Çok iyi bilinmektedir ki, parayla ilgili yükümlülükler, özellikle günümüz toplumlarında, bir insanın diğerine kolaylıkla iftira atabileceği, karşı tarafı umarsızca suçlayabileceği, zan altında bırakabileceği oldukça riskli konulardır. Dolayısıyla, burada kadını korumak için alınmış tedbir, pek çok açıdan kadın için güvencedir. Bazı insanlara göre kadınları kendilerince güçsüz görüp iftira yöneltmek kolaydır. Paranın devreye girdiği bu tip durumlar da, söz konusu kimselerin kadına suç ve iftira atmak için kullanacağı muhtemel ortamlardan biridir. Fakat iki kadının birden borçlanmaya şahit tutulması, bu iftira riskini ortadan kaldırmaktadır.
Bu aynı zamanda kadın için psikolojik anlamda da bir rahatlama sağlar. Borç şahitliğinde borç miktarı, alacak-verecek gibi detayların unutulması oldukça riskli olabilir. Özellikle Müslümanlar, adil şahitlikte bulunmakla sorumlu tutulduklarından, borç hakkındaki detayların tümünü tam anlamıyla bilmek ve unutmamakla sorumludurlar. İşte burada, kadının alacağı bu sorumluluk ikiye bölünmüş olmaktadır. Kadın, hafızası güçlü olsa ve unutmamak için gerekli tedbirleri almış olsa da –ki, bu konuda kadınlar erkeklerden her zaman daha titiz ve tedbirlidirler- bir başkasının da varlığı onu psikolojik yükümlülükten kurtarmış olur.
Bu psikolojik yükümlülük ve unutma ihtimali erkek için de geçerlidir elbette. Fakat Kuran'da psikolojik ve maddi anlamda korunan ve itina edilen taraf daima kadınlardır.
Şu unutulmamalıdır ki, Kuran'da devlet başkanı olarak bir kadın –Sebe Melikesi- örnek verilmekte ve kararları alan güçlü bir kişi olduğu vurgulanmaktadır. Bunun anlamı Kuran'a göre kadınların devlet yöneticisi olabilecek kadar akıllı ve güçlü bir kişiliğe sahip olduklarıdır. Dolayısıyla borçlanma konusunda kadınları açıkça koruyan söz konusu ayeti "kadınların eksik akıllı oldukları" şeklinde yorumlayan kişiler, Kuran'daki hükmü gözardı ederek, kendi istedikleri yorumu yapmaktadırlar. Bizim ise ölçümüz sadece Kuran'dır.
Kadınların Mirastaki Hakkı
Kuran'da kadının mirastaki payıyla ilgili ayetler şu şekildedir:
Anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır; anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir pay vardır. Bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir pay vardır. (Nisa Suresi, 7)
Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 11)
İslam'da miras, ilk ayette gördüğümüz gibi kadının da erkeğin de hakkıdır. İkinci ayette ise mirasın şekli tarif edilir ve buradaki tarife göre miras, kişilerin ihtiyaç ve sorumluluklarına göre bölünmüştür.
Kuran'ın geneline bakıldığında, anne, eş, kız çocuk veya kız kardeşin geçiminin kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğuna verildiğini görürüz. Bu kadının tüm yaşamı boyunca geçerli bir hükümdür. Yani oğul, koca, baba veya erkek kardeş, koruması altındaki kadına hayatının sonuna kadar bakmakla yükümlüdür.
Örneğin evlenirken erkek kadına mehir verir. Mehir, Kuran'a göre kadının ailesine değil, doğrudan kadına verilir. Evlilik sonrasında ise kadının ve çocukların tüm maddi bakımı erkeğin üzerindedir. İlerleyen sayfalarda detaylı göreceğimiz gibi boşanma durumunda da bu bakım ve maddi destek devam eder. Dolayısıyla, kadına yüklenmeyen tüm harcamalar daima erkeğin üzerindedir.
Kadının maddi anlamda bakımının erkeğe yüklenmiş olmasının anlamı kadını kısıtlamak değildir. Bu, kadının muhtaç bir varlık olduğu anlamına da gelmez. Burada alınan tedbir, kadına verilen değerin simgesidir ve kadının hayatı boyunca herhangi bir şekilde mağdur olmasını engellemek içindir.Kadın istediği gibi yaşamak, çalışmak veya çalışmamak, para kazanmak veya kazanmamak, iş kurmak, şirket hatta devlet yönetmekte özgürdür. Bir erkeğin maddi anlamda daimi koruması altında olması, kadının sosyal hayatını kısıtlamak, özgürce yaşamasını engellemek veya onu eve kapatmak demek değildir. Bir erkeğin koruması altında olması o erkeğin kadın üzerinde bir söz hakkı olduğunun göstergesi de değildir. KURAN'IN HİÇBİR YERİNDE ERKEĞİN KADINA HÜKMEDEBİLECEĞİNE DAİR BİR İZAH GEÇMEMEKTEDİR. Erkeğe maddi sorumluluk yüklenmesi, Kuran'da özenle korunan kadının hayatı boyunca mağdur olmaması içindir.
Fakat Kuran'a göre kadının hiç kimseye karşı böyle bir sorumluluğu yoktur. Başkalarının geçimini sağlamakla mükellef olmadığı gibi, kendisini bile geçindirme gibi bir mecburiyeti yoktur. İstemezse çalışmaz, bu kadının üzerine bir yükümlülük değildir.
Ayrıca kadın, kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf kullanma hakkına da sahiptir. Kadın zengin olsa da, ailenin harcamalarına katılma mecburiyeti yoktur. Çocukların maddi harcamalarını üstlenmek gibi bir mecburiyeti de yoktur. Kadın erkekten daha zengin olsa da, erkeğin maddi mesuliyeti devam eder.
Kadın mirastan aldığı payı dilerse işletebilir, dilerse kendisi için kullanabilir, dilerse saklayabilir. Fakat erkek miras hukukunda aldığı payı kadının geçimi ve bakımı için harcamak zorundadır. Hem eşi, hem çocukları, varsa kız kardeşinin geçimi, iyi ve rahat yaşaması onun sorumluluğundadır.
Kuran'da açıkça belirtilen gerçekler ışığında değerlendirdiğimizde çok açık bir gerçekle karşılaşırız: Şayet miras hukukunda kadın ile erkeğe eşit pay verilseydi, hisseleri aynı olduğu halde erkek ailenin geçimini sağladığı, kadının ise böyle bir mesuliyeti olmadığı için denge erkek aleyhinde bozulmuş olacaktı.
Kadının Boşanma Hakkı
Kuran'ın hiçbir yerinde "sadece erkek kadını boşayabilir" gibi bir hüküm geçmediği gibi, Bakara Suresi 228. ve Bakara Suresi 241. ayetlerde "boşanmış kadınlar"dan bahsedilmektedir. Boşanmak, erkeğe olduğu gibi kadına da sunulmuş bir haktır.
Boşanma ve Sonrasında Kadının Korunması
Kuran'da kadın üstünlüğünün görülmesinde, kadının boşanma sonrasındaki bakımı ve korunması oldukça önemli bir delildir. Yüce Rabbimiz, kadının boşanma gibi mağdur kalabileceği bir durumda dahi haklarını korumuş ve onu hayatı boyunca güvence altına almıştır. Bir erkek, boşanmış olsa bile, kadını hayatının sonuna kadar korumak ve ona bakmakla yükümlüdür, kadının buna ihtiyacı olmasa bile.
Boşanma Durumunda Kadınların Gönüllerinin Alınması ve Hoşnut Bırakılmaları
Yüce Rabbimiz Kuran'da, boşanma sonrasında kadınlara şefkat ve merhametle, güzel ahlakla davranılması gerektiğini şöyle tarif etmiştir:
Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın..." (Bakara Suresi, 231)
Ey iman edenler, mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin. (Ahzab Suresi, 49)
Dikkat edilirse her iki ayette de "güzellikle" bir yaklaşımdan bahsedilmektedir. Dahası, boşanmanın sonrasında bile, eğer gerekiyorsa kadını "güzellikle tutma" yine erkeğin sorumluluğundadır. Kadın çalışmıyor olabilir, maddi bir güvencesi, kalacak bir yeri olmayabilir. İşte ayet böyle bir durum karşısında boşanan kadını güvence altına alarak erkeğe, ya onları güzellikle tutma veya gitmek istiyorlarsa da güzel bir tavır göstererek onlardan ayrılma ihtimalleri sunmuştur.
Her iki durumda da erkeğin görevi kadına güzellikle davranmaktır.
Boşandıktan Sonra Kadınların Maddi Güvence Altına Alınmaları
Boşanan bir kadının başıboş, korumasız, maddi olarak dayanaksız bırakılması Kuran'da yasaklanmaktadır. Boşanma sonrasında kadın ister varlıklı olsun ister olmasın, mutlaka İslam'a göre maddi güvence altına alınmak zorundadır. Boşandığı eşi ona bunu sağlamakla yükümlüdür.
Kuran'da boşanmış bir kadının maddi güvence altına alınmasını şart koşan ayetler şu şekildedir:
Boşanan (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları vardır. Bu, sakınanlar üzerinde bir hak (borç)tır. (Bakara Suresi, 241)
...Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) iyilik edenler üzerinde bir haktır. (Bakara Suresi, 236)
Geniş-imkanları olan, nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7)
Ayetlerde görüldüğü gibi zengin bir kişi de imkanları kısıtlı olan bir kişi de boşandığı kadını korumakla sorumlu tutulmuştur. Hayatı boyunca o kişiyi bir daha hiç görmeyecek, maddi ve manevi hiçbir çıkar elde etmeyecek de olsa boşandığı eşini maddi anlamda koruma altına almakla ve ona nezaketle davranmakla yükümlüdür. Yüce Allah kadınlara maddi güvencenin mutlaka gönülden, severek ve isteyerek yapılması gerektiğini de ayetlerinde belirtmiştir:
"Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin." (Nisa Suresi, 4)
Kadınlara Verilen Malların Boşandıktan Sonra Geri Alınmaması
Yüce Rabbimiz ayetlerinde, boşanma durumunda erkeğin evli olduğu süre boyunca eşine vermiş olduğu hiçbir şeyi geri almaması gerektiğini bildirmiştir:
"Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı." (Nisa Suresi, 20-21)
...Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir... (Bakara Suresi, 229)
Allah ayetlerde erkeğe, evlilik bağı ile kadına bir söz ve güvence verilmiş olduğunu hatırlatmaktadır. Bu söz nedeniyle de kadına 'yüklerle mal ve para' verilmiş olsa da, yine de bunları geri alma yönünde bir talep içerisinde olunmamasını bildirmiştir. Kuran'a uyan bir Müslüman bu sözün Allah'a karşı verilmiş olduğunu bilir. Bundan dolayı bu konudaki sorumluluğunu en güzel şekilde yerine getirir. "Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir" ayeti ile de bunun dışında yapılacak bir tavrın Allah tarafından haram kılınmış olduğu açıktır.
Boşandıktan Sonra Kadınların Barınmalarının Sağlanması
Yüce Allah, boşanmanın sonrasında kadının zor durumda kalmaması ve yeterli korumanın sağlanabilmesi için erkeğe, onu yakında tutmasını öğütlemektedir. Hatta bunun bir tehlike anında göz kulak olabileceği şekilde olması gerektiği ayette bildirilmektedir. Boşanma sonrasında kendisine kalabileceği uygun bir yer bulana kadar bu konuda kadına imkan sağlanması, ona herhangi bir şekilde zarar gelmesine izin verilmemesi, mümin için, vicdani açıdan önemli bir sorumluluktur:
"(Boşandığınız) Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun, onlara 'darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' zarar vermeyin. Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam'a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda (çocuğu) onun için bir başkası emzirebilir." (Talak Suresi, 6)
Burada konunun önemi açısından tekrar belirtilmesi gerekmektedir: Ayetlerde belirtilen bu koruma tedbirleri elbette ki kadının kendine bakmaktan aciz olduğu anlamına gelmemektedir. Bu, bir kısım önyargılı kişilerin İslam dinine saldırmak amacıyla ortaya attıkları hezeyanlardandır. Ayetlerde üstün bir ahlaktan bahsedilmektedir. Burada, söz konusu olan nezaketli bir ahlak, üstün tutma ve değer vermedir. Kadına sahip çıkmak, onun çok saygın ve değerli bir varlık olduğunu ona hissettirmektir.Allah'ın kadına verdiği önemi ve koruyuculuğu fiili olarak göstermektir. Ayette belirtildiği gibi, kadınlara 'darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' zarar vermek şiddetle yasaklanmaktadır. '(Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam'a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun' şeklinde belirtildiği gibi Allah boşanan eşlerin arasında güzel bir ilişki olmasını esas almıştır. Bugün genel anlamda bütün toplumlarda kadının sosyal hayatta veya sonrasında düştüğü zor durumlar dikkate alındığında, Kuran'da öğütlenen bu tedbirlerin ne kadar gerekli ve önemli olduğu da daha iyi anlaşılabilmektedir.
Kadınlara Zorla Mirasçı Olunmaması
Kuran'da kadının korunması ile ilgili yükümlülüklerden bir tanesi, kadınlara zorla mirasçı olunmamasıdır. Allah ayetinde şöyle buyurur:
"Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin..." (Nisa Suresi, 19)
Allah bu ayetle de kadına baskı yapılmasını ve maddi açıdan onu zor duruma düşürecek bir uygulamayı men etmiştir.
Anneye Verilen Değer
Annelik makamı, Kuran'da övülmüştür. Anne-babaya saygı, onlara iyilikle davranma, onları her zaman olduğu gibi yaşlılıklarında da koruyup kollama Kuran'da özellikle salih müminlerin üzerine yükletilmiş sorumluluklardır ve bu konuyla ilgili çok fazla ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik... (Ankebut Suresi, 8)
Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: "Öf" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. (İsra Suresi, 23)
Kuran'da anne-babaya hürmet ve iyilik Müslümanlara tavsiye edilmiştir. Fakat anneye verilmiş olan özel bir değer vardır. Allah ayetlerinde şöyle bildirmiştir:
Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Bana'dır." (Lokman Suresi, 14)
Gerçekten de her anne, çocuğunu dünyaya getirebilmek için aylar boyunca büyük fedakarlıklara katlanmaktadır. Allah'ın ayette bildirdiği gibi, zorluk üstüne zorlukla bebeğini karnında taşımakta ve ardından da onu güçlük içerisinde dünyaya getirmektedir. Ve sonra yine büyük bir özveride bulunarak çocuğunun her açıdan rahat etmesini ve korunmasını da üstlenmektedir. Üstelik bunları yaparken hiçbir karşılık beklememekte hatta kendi ihtiyaçlarını da ikinci plana almaktadır. Allah bu gerçekleri bize hatırlatmakta ve annelerimizin çok değerli varlıklar olduğuna dikkat çekmektedir.
"İslam'da Erkeklerin Üstünlüğü" İddiasının Geçersizliği:
Nisa Suresi 34. ayette, "Allah'ın bazısını bazısına üstün kılması" ifadesinde geçen "beedhum" kelimesi incelendiğinde, burada erkeklerden ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa hitap edildiği görülür. Dolayısıyla buradaki gerçek anlam "Allah, erkeklerin ve kadınların bazılarını bazılarına üstün kılmıştır" şeklindedir. Buradan çıkan anlam, Allah'ın her birine farklı yetenekler ve özellikler vermiş olmasıdır.
"Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.'" şeklinde tercüme edilmiş olan bölümde ise erkeklerin kadınlardan üstünlüklerine değil, sadece "fiziki farklılıklarına" vurgu yapılmakta ve "onların kendi mallarından harcaması nedeniyle" ifadesiyle –daha önce detaylı anlatmış olduğumuz gibi maddi anlamda kadına bakma yükümlülükleri hatırlatılmaktadır. "Erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir'" (veya bazı meallerde geçtiği şekliyle 'gözeticidir') olarak çevrilen kısmın Arapçası ise "erricalü kavvamune alennisai"'dir.
Bu Arapça ifadenin gerçek tercümesi ise şu şekildedir: "Erkekler kadınları gözetir" veya "Erkekler kadının geçiminden sorumludur".
Ayette geçen, "Kavvam" kelimesi pek çok mealci tarafından yönetici-hakim olarak çevrilmektedir. Oysa bu kelimenin geçtiği diğer tüm ayetlerde kavvam kelimesi tek bir anlam vermektedir, bu da gözetmek ve korumaktır.
Kavvam kelimesi kvm kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelediğimizde hiçbir yerde yönetici-hakim anlamları yoktur. Nitekim Kuran'da yönetici ve hakimler için "Hükkam" kelimesi kullanılır. Buradan yola çıkarak söz konusu ayetteki kullanımıyla kelimenin anlamının "gözetmek-korumak" olduğu rahatça anlaşılmaktadır.
Peygamberimiz (sav)'in Kadınları Öven Sözleri
Elbette bir kadının İslam'daki değerini anlamamız için bizim rehberimiz Kuran'dır. Peygamberimiz (SAV) yalnızca Kuran'ın uygulayıcısı olduğuna göre, Peygamberimiz (SAV)'in Kuran'la mutabık uygulamalarını anlatan hadislerin doğruluğundan emin oluruz. Nitekim söz konusu sahih hadisler, kadınlara karşı ürkütücü bir bakış açısı sergileyen ve Kuran'ın ruhundan tamamen uzak olan mevzu hadislerle tam olarak zıt anlamlar ve uygulamalar içermektedir. Kuran'la mutabık olduğu için sahih olması kuvvetle muhtemel olan hadislerden bazıları şöyledir:
Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: güzel koku, saliha kadın, gözümün nuru olan namaz. [Nesâî, İşretu'n- Nisâ 1, (7, 61).]
Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür... (İ. Asakir)
Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı en iyi davrananlardır. (İ. Asakir )
Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü Teâlâ'nın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin! (Müslim)
Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü Teâlâ sever, rızıklarını artırır. (İ. Lâl)
En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan, güzel ahlaklı kimsedir. (Tirmizi)
En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim. (Nesai)
Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır. (R. Nasıhin)
Hanımını döven, Allah'a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum. (R. Nasıhin)
Adnan Oktar (Harun Yahya), Karanlık Tehlike: Bağnazlık, 8. Baskı: Temmuz 2017
Sonuç:
İlk baskısı 2014 yılında yapılan Karanlık Tehlike: Bağnazlık kitabında Adnan Oktar, kadına yönelik şiddet eyleminin Kuran'a tamamen aykırı olduğunu Kuran'dan deliller ile anlatmıştır. Bu kitapta ayrıca, kadını koruyucu ve üstün tutan tüm hususlar yine Kuran'dan delillerle anlatılmış ve radikal/bağnaz zihniyetin gerçek İslam'a olan aykırılığı Adnan Oktar tarafından gözler önüne serilmiştir.
Kadını böylesine koruyan ve hatta milyonların savunduğu yanlış zihniyete cesurca ilmi bir savaş açan Adnan Oktar hakkında özellikle kadınlara yönelik eziyet suçlamasında bulunmak, eldeki maddi gerçeklerle uyuşmamaktadır. Söz konusu iddiaların delilsiz olması, iddiaları dile getirenlerin kişilik yapıları ve şikayetçi hale getirilme aşamaları da dikkate alındığında, huzurdaki kumpas davasında bu konuda da oyun oynandığı açıktır.