Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarlarından sayın Zülal Kalkandelen’in 15 Mayıs 2022 tarihinde yayınlanan makalesinde müvekkilim Adnan Oktar ve arkadaş camiasıyla alakalı bazı beyanlar yer almıştır. Bu beyanlarla ilgili müvekkilin görüşleri şöyledir:
Sayın Kalkandelen’in köşe yazısında, MHP eski milletvekili sayın Ahmet Çakar’ın yakın zamanlarda dile getirmiş olduğu kişisel bir değerlendirmesi eleştirilmektedir. Sayın Çakar, Melis Sezen isimli değerli bir sanatçının ödül gecesinde giydiği kıyafet ile ilgili görüşlerini beyan etmiştir. Bu görüş sayın Çakar’ın kendi görüşüdür ve tüm vatandaşlarımız gibi Sayın Çakar’ın da görüşünü özgürce ifade etme hakkı bulunmaktadur.
Ancak Sayın Kalkandelen bu görüşü beğenmemiş, onu eleştirmek amacıyla ise geçmiş yıllarda müvekkilin de konuk olarak programlarına katıldığı A9 TV ve burada yapılan programlar ve program konuklarıyla ilgili bazı ifadeler kullanmıştır. Müvekkil, Sayın Kalkandelen’in eleştiri hakkı ve kişisel görüşlerini özgürce dile getirebilme hakkında sonsuz saygı duymakla birlikte, kaleme aldığı satırlardaki bazı yanlışların düzeltilmesi gerektiği de açıktır. Müvekkile göre;
BİRİNCİSİ, SAYIN ÇAKAR’IN GEÇMİŞTE A9 TV’DE PROGRAMLARA KATILMIŞ OLMASI İLE ŞİMDİ YAPTIĞI DEKOLTE ELEŞTİRİSİ ARASINDA ÇELİŞKİLİ BİR DURUM YOKTUR. Sayın Çakar’ın dekolteye karşı olması, müvekkil ve arkadaşlarının sahip olduğu değerlere de karşı olmasını ya da onlardan uzak durmasını gerekli kılmaz. MÜVEKKİL VE SAYIN ÇAKAR’I ASGARİ MÜŞTEREK DE BİRLEŞTİREN DEĞERLER; VATAN VE MİLLET SEVGİSİ, TÜRK İSLAM BİRLİĞİ ÜLKÜSÜ, DEVLETÇİLİK ve MİLLİYETÇİLİKTİR. BU KADİM ÜLKÜYE İNANANLARIN HEPSİNİN HAYATA DAİR HER KONUDA AYNI DÜŞÜNMELERİ ŞART DEĞİLDİR. BBP, MHP, ZAFER PARTİSİ, İYİ PARTİ GİBİ BİR ÇOK PARTİ TEMEL OLARAK BU DEĞERLERE SAHİP OLAN AMA FARKLI ÇATILAR ALTINDA BİRLEŞEN İNSANLARDAN OLUŞMAKTADIR. AYNI PARTİ İÇİNDE DAHİ BİR TARAFTA BAŞÖRTÜLÜ HANIMLAR YER ALIRKEN DİĞER TARAFDA DEKOLTE, SARIŞIN, GÖSTERİŞLİ HANIMLAR YER ALABİLMEKTEDİR.
Bununla birlikte Sayın Çakar A9 TV’deki eğlence programlarına hiçbir zaman konuk olmamıştır. A9 TV’de siyaset, hukuk, sağlık, dünya gündemi gibi farklı konularda farklı içeriklerde program formatlarının yer aldığı bilinmektedir. Kaldı ki muhafazakar ve mukaddesatçı kişiliği ile tanınan sayın Çakar, A9 TV yayınlarında katıldığı dönemde de dekolteye karşı olduğu bilinen bir kişidir. SAYIN ÇAKAR O DÖNEMDE DE DEKOLTE KIYAFETE KARŞI BİR İNSAN OLMASINA RAĞMEN, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ DÜNYA ÇAPINDAKİ KÜLTÜREL FAALİYETLERİNİ DEĞERLİ VE FAYDALI BULMASI NEDENİYLE PROGRAM DAVETİNİ NEZAKET GÖSTEREREK KABUL ETMİŞTİR.
Son dönemlerde muhafazakar, milliyetçi ve mukaddesatçı kesimi, müvekkil ve arkadaşlarının adını kullanarak yıpratmaya yönelik bir girişim olduğu açıkça görülmektedir. Dava dosyasına dahil edilen sonradan üretilmiş sahte notlarla Sayın Süleyman Soylu ve Sayın Gültekin Uysal gibi kıymetli siyasetçilerin hedef alınmasının ardından, şimdi de Sayın Ahmet Çakar’ın hedef haline getirilmesi oldukça dikkat çekicidir. Müvekkilin kanaatine göre bu durum, milliyetçi muhafazakar kesimin arasındaki dayanışma ve birliği zedelemek, bu kesimi halkın nezdinde kendilerince etkisiz hale getirmeye çalışmak ve zaafa uğratmak amaçlı bir nevi psikolojik savaş yöntemidir. Müvekkil hiçbir zaman ne Sayın Süleyman Soylu ne Sayın Gültekin Uysal ne de bir başka vatansever siyasetçi aleyhinde olmamış, tek bir cümle dahi kurmamış, tam tersine tüm yayınlarda her birini destekleyen, sevgisini ve saygısını ifade eden açıklamalar yapmıştır.
Müvekkil ve arkadaşlarının kişisel özgürlükler konusundaki yaklaşımları ise açıktır. Müvekkil kadınların kıyafetlerine, saç biçimlerine, makyajlarına, yaşam tarzlarına asla müdahale edilmemesi gerektiğini savunur. İnsanların alabildiğine özgür bırakılması gerektiğini, hele ki din adına zorlayarak bir insana istemediği birşeyi yaptırmanın dinen uygun bir davranış olmadığını düşünür. “Dinde zorlama yoktur” (Bakara Suresi, 256) ayeti gereğince her insanın kendi inancını kendisinin vicdanıyla kabul ettiği şekilde yaşayabilmesi gerektiğini anlatır. Bu bağlamda, kadınların hem istedikleri kıyafeti giyebileceği hem istedikleri gibi özgürce yaşabilecekleri, tatile gidip rahatça denize girebilecekleri, dans edip eğlenebilecekleri ve aynı zamanda da isterlerse dinlerini yaşayabilecekleri medeni bir toplum özlemi duyduğunu ifade etmektedir.
Müvekkilin bu konu hakkında TV’de yaptığı yüzlerce açıklamadan sadece bir ikisini şöyledir:
“Dekolteli de mükemmel Müslüman’dır, başörtülü de mükemmel Müslüman’dır. Başörtü düşmanlığı ne kadar çirkinse, dekolte hanımlara karşı düşmanlık da o kadar çirkindir. Her ikisini de kınıyoruz.” (10 Eylül 2014)
“Mini etekli hanımlar da rahat edecekler. Plaja giden kardeşlerimiz de istedikleri gibi giderler. Çarşaflı hanımlar istedikleri gibi çarşaflarını giyerler. Başörtülü olan başörtüsüyle gezer, şal ve cübbeyle gezmek isteyenler o şekilde giyip gezerler. Bir sevgi yumağı oluşacaktır Mehdiyet devrinde. Karşılıklı anlayış ve şefkat etkileşimi olacaktır.” (7 Ağustos 2012)
“Avrupa’da dekolte her yerde hakim, hiç kimse ne tecavüz ediyor, ne saygısızlık ediyor, ne münasebetsizlik yapıyor, ne 3 yaşında çocukların bacağı kapalı, ne 7 yaşındaki kız çocuklarının bacakları kapalı. Herkes özgürce, medenice, insanca, vahşilikten uzak yaşıyorlar. Gayet güzel. Avrupa’ya da akın akın gelenekçi ortodoks inançta kardeşlerimizin gitmek istemesinin sebebi de oradaki medeniyet aydınlığıdır.”
https://www.youtube.com/watch?v=tYaBsK0deRg
Müvekkilin kadın özgürlüğüne ve kadın dekoltesine yönelik bu pozitif bakış açısı toplum tarafından çok net şekilde bilinmektedir. Ancak Sayın Ahmet Çakar hiçbir zaman bu bakış açısında olduğunu beyan etmemiş, bu görüşü ya da müvekkilin her görüşünü desteklediğini hiçbir zaman söylememiştir. Sayın Çakar’ın A9 TV’de bazı programlara konuk olmuş olması, onun müvekkilin bütün görüşlerini desteklediği anlamına gelmemektedir. Müvekkil ve Sayın Çakar milliyetçi, Devletçi, vatansever görüş çerçevesinde ittifak halindedir.
İKİNCİSİ, SAYIN ÇAKAR TÜRKİYE’NİN ÜNLÜ SİMALARINDAN BİRİNİN BİR ÖDÜL TÖRENİNDE GİYDİĞİ KIYAFET HAKKINDA BİR GÖRÜŞ BİLDİRMİŞTİR. HERKESİN KENDİ DOĞRULARI VE HAYAT GÖRÜŞÜ ÇERÇEVESİNDE BİR BAKIŞ AÇISI OLABİLİR. Bazılarının beğendiğini başkaları beğenmeyebilir, ya da birisinin doğru gördüğünü diğeri yanlış bulabilir. Örneğin çok değerli sanatçılarımızdan biri olan sayın Gülşen’in bir konseri sırasındaki davranışları ile ilgili olarak hem olumlu hem de olumsuz görüş bildiren kişiler olmuştur. Bu da çok doğaldır. Sayın Ahmet Çakar da Sayın Melis Sezen’in kıyafeti konusunda bir yorum yapmış, görüşünü beyan etmiştir. Bu, onun kendi görüşüdür ve kendisini bağlar. Müvekkil ise bu konuda farklı görüştedir ve sayın Melis Sezen’in dekolteli kıyafetinin ona çok yakıştığını düşünmektedir.
Bir zorlama, bir baskıya dönüşmediği sürece herkesin görüşlerini rahatlıkla açıklayabilmesi en temel insan hakları arasında yer almaktadır. Medeni bir toplumda demokratik yaşamın en güzel özelliği özgürce fikir sahibi olma ve özgürce bu fikirleri açıklayabilme, savunabilme hürriyetidir. Bu yüzden müvekkil, Sayın Ahmet Çakar’ın kendi fikirlerini açıklamasının bu derece reaksiyon gösterilmesi gereken bir yanı olmadığını düşünmektedir.
ÜÇÜNCÜSÜ, SAYIN ZÜLAL KALKANDELEN KÖŞE YAZISINDA SAYIN ÇAKAR’I ELEŞTİRMEK GAYRETİYLE MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARIYLA İLGİLİ BAZI GERÇEK DIŞI YORUMLARDA BULUNMUŞTUR.
Sayın Kalkandelen yazısında A9 TV’de rastladığı ve kamuoyunda “kedicikler” olarak adlandırılan kadınların güya sömürüldüğünü iddia etmiştir. Bu doğru değildir. Müvekkilin hanım arkadaşları kendisiyle yıllara dayanan gönül birliktelikleri olduğunu, kendi rızalarıyla, bilerek isteyerek programlarda yer aldıklarını defalarca açıklamıştır. Onların haricinde, programlara konuk olarak gelen birçok yerli – yabancı manken de, kendi tercihleri doğrultusunda, dekolte veya mini kıyafetlerle yayınlara katılmıştır. Müvekkilin gözlemlerine göre, günümüz gençliğinin dekolte veya mini kıyafetler giymek konusunda herhangi bir sıkıntısı da yoktur. İşlek caddelerdeki kafelerde, bar, disko ya da gece kuluplerinde, tatil beldelerinde, yazlık yörelerde, kısacası hayatın her alanında kadınlar diledikleri gibi giyinerek dolaşabilmektedir. TV dizilerinde, sinema filmlerinde de kadınlar son derece kısa eteklerle, dekolteli kıyafetlerle görülmektedir. Televizyonda gece yayınlanan bir sohbet - eğlence programına da dekolte kıyafetle gelinmesi son derece doğaldır. Dolayısıyla, A9 TV’de 24 saatlik yayın kuşağında sadece gecenin bir iki saatini alan programlarda dekolte kıyafetli hanımların yer almasının bu kadar yadırganmasını, hele ki bu hanımların güya sömürüldüğünün iddia edilmesini anlayabilmek mümkün görünmemektedir. BÖYLE BİR MANTIKLA YAKLAŞILDIĞINDA TÜRKİYE’NİN SAHİL KESİMLERİNDE BİKİNİ İLE DENİZE GİREN, KULÜPLERDE DEKOLTELERİ İLE DANS EDİP EĞLENEN TÜM KADINLARIN SÖMÜRÜLDÜĞÜNÜN ÖNE SÜRÜLMESİ GEREKİR Kİ BÖYLE BİR MANTIK DIŞILIĞIN KABUL EDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
DÖRDÜNCÜSÜ, sayın Kalkandelen yazısında müvekkilin arkadaş camiasında güya ahlaksızlıklar yaşandığını iddia etmiş ve sayın Ahmet Çakar’ın da bunlardan hiç rahatsız olmamış olmasını eleştirmiştir.
SAYIN ÇAKAR’IN (VE MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARINI TANIYAN HİÇKİMSENİN) BÖYLE BİR RAHATSIZLIK DUYMAMASININ TEK BİR SEBEBİ VARDIR, O DA HİÇBİR AHLAKSIZLIK VAR OLMAMASIDIR. BİLAKİS, CAMİAYI TANIYANLAR MÜVEKKİLİN TÜM ARKADAŞLARININ SON DERECE MEDENİ, İYİ EĞİTİMLİ, YÜKSEK AHLAKLI, SAYGILI İNSANLAR OLDUKLARINI ÇOK İYİ BİLİRLER. MÜVEKKİL, SAYIN KALKANDELEN’İN BU YORUMU YAPMASININ SEBEBİNİN BİR TARAFTAN CAMİAYI HİÇ TANIMIYOR OLUŞU, DİĞER TARAFTAN İSE DEVAM EDEN YARGILAMA NEDENİYLE BASINDA ÇIKAN PROVOKATİF HABERLER OLDUĞUNU DÜŞÜNMEKTEDİR. Nitekim Sayın Kalkandelen bu yorumu yaptıktan sonra yazısına malum yargılanma dahilinde isnat edilen suç maddelerinden bazılarını sıralayarak devam etmiştir.
Sayın Kalkandelen müvekkilin çok sayıda suçtan dolayı yargılandığını ve hapis cezasına çarptırıldığını yazmıştır. Oysa sayın Kalkandelen de çok iyi bilmektedir ki, müvekkil ve arkadaşlarının yargılanmaları henüz neticelenmemiştir. Masumiyet karinesi gereğince henüz hiçbir cezanın kesinleşmemiş olduğunu, bu durumda kişilere suçlu muamelesi yapılamayacağını aslında hatırlatmamıza gerek olmadığını düşünüyoruz. Sayın Kalkandelen’in yazısının devamında müvekkilden sözde “suç örgütü lideri” olarak bahsetmesi de yukarıda bahsettiğimiz aynı gerekçeyle son derece yakışıksızdır.
Kaldı ki, Sayın Kalkandelen yazısında çok çok önemli bir detayı atlamaktadır: MÜVEKKİLİN İLK DERECE MAHKEMESİNDEN ALDIĞI CEZALARIN TAMAMI BİR ÜST YARGI YOLU OLAN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ TARAFINDAN ESASTAN BOZULMUŞTUR. BAM BOZMA KARARINDA, SAYIN KALKANDELEN’İN ÇOK ÖNEM VERDİĞİ VE VURGULADIĞI GÖRÜLEN CİNSEL SUÇLARIN TAMAMINA YAKINI İÇİN YEREL MAHKEMENİN CEZA KARARLARINI HATALI BULMUŞ, MÜVEKKİLİN İLGİLİ SUÇ İSNATLARINDAN BERAAT ETMESİ GEREKİRKEN CEZAYA HÜKMEDİLMİŞ OLMASINI USUL VE YASAYA AYKIRI BULDUĞUNU DETAYLI GEREKÇELERLE AÇIKLAMIŞTIR.
Ortada ilgili suç isnatlarını bozarak beraat verilmesi gerektiğini söyleyen bir yüksek yargı kararı varken, sayın Kalkandelen’in köşe yazısındaki tek taraflı açıklamaları adil bir davranış gibi gözükmemektedir.
Unutulmaması gereken önemli bir husus da, bu ülkede hep birlikte yaşıyor oluşumuzdur. Dolayısıyla, herhangi bir konudaki sorun, örneğin yargı kurumunda yaşanan aksaklıklar, tüm ülke vatandaşlarının sorunu haline gelmektedir. Müvekkil ve arkadaşlarına yargı yoluyla yapılan haksız uygulamalar herkesin malumudur. Bugün ona karşı yapılan bu tarz uygulamalar, yarın başkalarına da yönelmektedir. Nitekim bizzat Cumhuriyet Gazetesi ve bazı köşe yazarları da zaman zaman haksız yere yargı ile sıkıntılar yaşamaktadır. Bu durum da hepimizce malumdur. Müvekkilin görüşüne göre sayın Zülal Kalkandelen (ve diğer tüm Cumhuriyet Gazetesi çalışanları) kendi arkadaşlarına, meslektaşlarına bir hukuksuzluk yapıldığında haklı olarak bunu gündeme taşımakta, ciddi şekilde yakınmakta ve doğal olarak da yapılan haksızlığı en ağır biçimde eleştirmektedir. Ancak, çok haklı görünen bu tutum sadece kendi fikir ekseninde olanlara yönelik değil, solcusu sağcısı, dünya görüşü ne olursa olsun istisnasız herkese karşı bu şekilde olmalıdır. KENDİLERİNE YAPILINCA BÜYÜK YAYGARALAR KOPARILAN HAKSIZLIKLAR MÜVEKKİLE VE ARKADAŞLARINA YAPILDIĞINDA BUNA GÖZ YUMMAK, SESSİZ KALMAK HİÇ DE SAMİMİ BİR TUTUM DEĞİLDİR. HELE Kİ, SAYIN KALKANDELEN’İN KÖŞE YAZISINDA YAPTIĞI GİBİ, MÜVEKKİLİN LEHİNE BOZULMUŞ BİR YARGI KARARINI KÖŞESİNE TAŞIMASI, ESASTAN BOZULMUŞ VE BERAAT KARARI VERİLMİŞ SUÇ İSNATLARINI SANKİ KESİNLEŞMİŞ SUÇLARMIŞ GİBİ LANSE ETMEYE ÇALIŞMASI, MÜVEKKİLİ DE BU SUÇLARDAN CEZA ALIP HAPİS YATAN BİRİSİ GİBİ GÖSTERMESİ YAKIŞIK ALMAMIŞTIR.
BEŞİNCİSİ, yine aynı sorunlu bakış açısıyla Sayın Kalkandelen müvekkilin 1980’li yıllardan beridir benzer suç isnatlarıyla yargılanmış olduğunu, bu iddiaların basında da yer aldığını ve suç örgütü isnadıyla açılan davaların yıllarca devam ettiğini kaleme almıştır. Sayın Kalkandelen müvekkil hakkındaki iddiaları, dedikoduları ve açılan davaları gündeme getirmekte, ANCAK BU DAVALARIN SONUCUNDA MÜVEKKİLİN ALDIĞI TAKİPSİZLİK, BERAAT VE ZAMANAŞIMI KARARLARINDAN HER NEDENSE HİÇ BAHSETMEMEKTEDİR. MÜVEKKİLİN ADLİ SİCİLİ TERTEMİZDİR ve bu iddiaların hiçbir tanesinden dahi hüküm giymemiştir.
Bilindiği üzere, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından, Sayın Kalkandelen’in meslektaşı Barış Terkoğlu 2020 yılında “casusluk” suçlamasıyla gözaltına alınmış, tutuklanmış ve cezaevine gönderilmiştir. Onun da hakkında basında çokça haberler çıkmış, birçok şey yazılıp çizilmiştir. Ancak yargılama sonucunda Terkoğlu bu suç isnadından beraat etmiştir. Bu durumda, bir kimsenin Barış Terkoğlu hakkında casus olduğu imasında bulunması, “zamanında casusluktan dolayı hapis yattı, gazetelerde de hakkında neler yazıldı çizildi” demesi ne kadar uygunsuz bir davranışsa, müvekkil hakkında da hüküm giymediği ceza almadığı konulardan benzer imalarda bulunulması aynı şekilde yanlıştır.
Son olarak, Zülal Kalkandelen köşe yazısında laiklik vurgusu yapmakta, “Laiklik cesur bir şekilde savunulmadıkça, ne kadınları ne çocukları ne de insanların yaşam tarzını koruyabilirsiniz” demektedir. Aslında aynı köşe yazısı içinde, kendisiyle bu konuda birebir aynı görüşleri savunan müvekkili de farkında olmadan haksız yere eleştirmektedir. Oysa müvekkil de laiklik konusunda Sayın Kalkandelen ile aynı düşüncelere sahiptir. Müvekkilin bu konu hakkındaki görüşleri şöyledir:
26 Ekim 2008 tarihli İran İtimat Gazetesi röportajından:
“Laiklik Müslüman için çok büyük bir konfordur. İnsanlar fikrini dürüstçe açıklıyor, dinsizse ben dinsizim diyor, bu bir mertliktir. Laikliğin olmadığı yerde münafık türer, o zaman adam dinsiz olduğu halde dindar olduğunu söyleyerek etrafını kandırır. Dinsiz insandır, vatandaşımızdır, birinci sınıf insandır. Gayet normal, dinsiz olabilir ama bunu açıkça söylemesi gerekir. İşte laiklik kişinin dinsiz olduğunu açıkça söylemesi hürriyetini sağlar ona. Ayrıca Hıristiyanların da, Musevilerin de çok rahat ve huzur içinde yaşamalarını sağlar. Tabi ki hür ve bağımsız olarak bu vatanın içerisinde, candan bir rahatlık içerisinde yaşayacaklardır, bu ancak laiklikle mümkün. “
Nisan 2008 tarihli The Guardian Röportajından:
“Laiklik bir tek Türkiye için değil, her toplum için çok önemli sosyal bir denge unsurudur. Yani temel denge unsuru diyebilirim. Türkiye’de laiklik uygulandığında her düşüncede insan huzur içinde yaşayacak demektir ve toplum içinde gerilim olmayacak demektir; kargaşa, kavga olmayacak demektir. Bir hakem inançtır, hakem düşüncedir. Darwinist düşüncede de, komünist düşüncede de, her düşüncede de insan olabilir. Bu insanlara birinci sinif vatandaş muamelesi yapmak laik sistemin bir gereğidir... Ben her türlü yasaklamacılığa karşıyım. Gerçek anlamda laik olan bir insan hür düşünceden korkmaz. Hür düşünce yoksa zaten laiklik de yoktur. Laikliğin gereğidir hür düşünce.”
8 Mart 2012 tarihli A9 TV röportajından:
“Bir de bu aralar bir Atatürk düşmanlığı peyda oldu. Bunu şimdi buradan nezaketi ile uyarıyorum sonra demedi demesinler, çok müşkül durumda kalırlar. Kanunla, hukukla. Bu deliliği bıraksınlar. Ben Müslüman kardeşlerimin hepsini çok seviyorum ama yobazlığa karşı da sessiz kalmayız. Çünkü laik sistem gittiğinde Atatürk’e karşı da hakaret etme eğilimi var, bazıları onun özgürlüğünü istiyorlar. Türkiye mahvolur, PKK’nın aradığı da bu. Sakın! Laiklik çok iyi bir güvence, yobazlığa karşı çok iyi bir güvencedir. Atatürk de yobazlığı çok güzel hizaya getirmiş, çok güzel dengesini kurmuş. Özgür akıllı bir sistemi yaşamamıza vesile olmuş.”
Sonuç olarak, aslında Sayın Zülal Kalkandelen ve müvekkil, Sayın Kalkandelen’in köşe yazısında eleştirdiği yaşam tarzlarının özgürlüğü ve tehlike altında gördüğü laiklik gibi konularda aslında benzer şeyler düşünmektedir. Ancak Sayın Kalkandelen -kanaatimizce müvekkili ve çalışmalarını yakından tanımıyor olması sebebiyle- mesnetsiz ithamlarda bulunmuştur. Bunu yaparken de hakkındaki iddia ve dedikoduları, çeşitli mahkeme süreçlerini gündeme taşımakta ancak bu süreçlerin sonunda müvekkilin hep aklandığını gizlemektedir. Aynı durum yargılanmakta olduğu davada hakkındaki suç isnatlarını ortadan kaldıran ve beraat etmesi gerektiğini bildiren yüksek yargı kararını da göz ardı etmesinde yaşanmıştır. Müvekkil bu şekilde bir uslubun kendisine yönelik haksız bir tutum olduğu kanaatindedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Av.Dilara Çiçek
20 Mayıs 2022