YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE 

Gönderilmek Üzere, 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE 

DOSYA NO : 2023/310 E., 2023/494 K. 

SUNAN : Adnan OKTAR 

MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR 

KONU : Manevi değerlerin büyük ölçüde ötelenerek, sahte bir "ayakta kalma" mücadelesinin hakim edildiği materyalist dünyada, bir kısım kişilerin, yetiştiriliş tarzlarının etkisi altında haset ve kin hisleriyle hareket etmesinin toplum için büyük bir sorun olduğunu bildiren müvekkil Adnan Oktar'ın dilekçesinin sunumudur.  

  

AÇIKLAMALAR: 

Müvekkil Adnan Oktar, özellikle milletin temsil edildiği bir kısım makamlarda, materyalist zihniyetin getirdiği şiddetli öfke hisleriyle hareket eden kişilerin, günümüzde toplumumuz için büyük bir tehlike olduğunu tespit etmiştir. Müvekkilin bu tespitinin yer aldığı aşağıdaki görüşlerini Sayın Dairenizin takdirine sunuyoruz: 

  

GÜZEL, ZENGİN VE MUTLU İNSANLARA ÖFKE, MATERYALİST ZİHNİYETİN ZEHRİDİR; TOPLUMA FELAKET GETİRİR 

Yaşadığımız çağ, maalesef deccaliyetin hüküm sürdüğü, iyiliklerin büyük ölçüde unutulduğu, insanların sevgi ve merhametten ziyade çoğunlukla menfaat ve çıkar için mücadele verdikleri, vahşi kapitalist, menfaatperest sistemlerin hüküm sürdüğü bir dönemdir. Bu dönemin özelliği nedeniyledir ki, insanlar kolayca deccaliyetin kötülüklerine bulaşabilmekte, iyi insanlar kötülüklerle muhatap edilmekte, hayatta kalmanın tek yolu başkalarının kuyusunu kazma şekline dönüştürülmektedir.  

Deccalin bu sinsi ortamı oluşturmak için dünyaya yaygınlaştırdığı Darwinist zihniyet, tesadüfleri ilah edinmiş, insanı hayvan yerine koymuş ve vahşi doğada "güçlü olan hayatta kalır" şeklindeki sahte yaşam mücadelesinin savunuculuğunu yapmıştır. Tesadüfen tek bir proteinin dahi oluşamayacağının, insanın evrimleşerek türediği efsanesinin safsata olduğunun ve doğada fedakarlık, simbiyoz, ortak yaşam gibi hayvanlardaki olağanüstü özelliklerin "güçlü olan hayatta kalır" yalanını çürüttüğünün ortaya çıkarılması dahi, dünyaya yaygınlaştırılmış bu sinsi zihniyetin yıkıcı etkilerini ortadan kaldıramamıştır. İnsanlar, deccalin zerk ettiği bu Darwinist zihniyet nedeniyle, ırk üstünlüğü safsatasına inanmış, birbirlerine üstünlük iddiasında bulunur olmuş, kendi menfaatlerini koruyarak ve birbirlerini ezerek hayatta kalabileceklerine inandırılmışlardır.  

Yüce Allah'ın gönderdiği semavi dinlerinde tarif ettiği üstün ahlak, kardeşini kendinden üstün görme, koruyuculuk, fedakarlık, mülayimlik ve tevazu, Darwinizm'in sinsi zihniyeti nedeniyle unutulur olmuştur. İnsanlar, küçük bir menfaat için birbirlerini ezmeyi, hatta yok etmeyi makul görür hale gelmişlerdir. Kendi menfaati için kötülük yapmak, şiddetli bencillik içinde başkalarının zarar görmesini seyretmek, sinsi ve egoist bir yaşam biçimi içinde hayatta kalmaya çalışmak, hiçbir manevi değere önem vermeden sadece var olmak için çaba göstermek günümüz dünyasının bir özeti gibidir.  

İçinde bulunduğumuz ahir zaman, deccalin bu şiddetli yıkıcı etkisi nedeniyle, gerçek anlamda iman edenlerin ve iyi insanların ÇOK AZ olduğu bir dönemdir. Çünkü toplumu saran bu felakete direnebilenlerin sayısı azdır.  

Kendi aleyhine dahi olsa vicdanına başvurarak doğruları savunan, insani değerler, ilkeler adına varlığını ortaya koyan, manevi ve üstün idealler için pek çok şeyi göze alan, insanları gerçekten seven ve sevgi ile ayakta kalınacağına inanan üstün ahlaklı kişilerin sayısı maalesef fazla değildir.  

İşte bu nedenle deccal, günümüz dünyasında, hemen her alanda kendisi için görev başında olacak askerler bulmakta güçlük çekmemektedir. Küçük bir menfaat, basit bir kıskançlık, yapılan bir kıyas ya da bir tehdit, insanların doğrulardan ayrılması, deccalin yöntemlerini izlemesi ve bunda sakınca görmemesi için yeterli olmaktadır.  

Kötülüklerin böylesine rahat yapılabildiği, insanların insanları harcamaktan çekinmediği ve "iyilikten maraz doğar" gibi iyilik ve güzelliği kötüleyen sözlerle gençlerimizin yetiştiği bir dünyada kendi menfaatini kurtarmak, insanların büyük bir çoğunluğu için olağan hale gelmiş gibidir.  

Bu zihniyetin toplum içinde yaygın olması elbette bir sorundur. Ancak bu sorun, ülkenin çeşitli makamlarında bulunan ve sözü geçen kişiler için söz konusu olduğunda bir beka sorunu haline gelir. Toplum, millet, hatta devlet adına önemli karar mercilerinde bulunan kişilerin yetiştiği yer, çocukluğu, kişiliği, maddi durumu şayet bu kişinin vereceği kararları etkiliyorsa, eğer bu kişi kendi zaaflarını, kendisinde eksiklik olarak gördüğü özelliklerini, kıskançlıklarını, öfkesini, komplekslerini kişisel yargılarında devreye sokuyorsa, o zaman toplum ve millet adına çok büyük bir problem var demektir.  

Toplum içinde neşesiyle, imkanlarıyla, sosyal çevresiyle, zenginliği ve itibarıyla, güzelliğiyle ve toplumdan gelen teveccühle ön plana çıkmış olan kişilere karşı bazı şahıslar tahammülsüzlük gösterirler. Bunlar, kompleks içinde büyümüş ve insanlar hakkında kanaate varırken kendi zaaflarını, kıskançlık ve öfke gibi zayıflıklarını devreye sokmuş kimselerdir. Bu şahıslar genellikle fakir veya kırsal ortamlarda yetişmiş, çocukluğu yalnız ve büyük oranda sevgisiz geçmiş, hayatı boyunca çalışmış ama beklediği imkanlara ulaşamamış, insanlar tarafından ciddi bir sevgi görmemiş, zaten böyle ortamlarda da pek bulunmamış, içine kapalı, eğlence, neşe ve dostluk gibi kavramlardan uzak, izole yaşamı içinde kendi kendine yetmiş ama istediği zenginliğe erişememiş bir kısım insanlardan oluşurlar.  

Şunu belirtmeliyiz ki, bir insanın fakir ya da zengin olması, şehirde veya kırsal alanda yaşaması, imkanlara sahip olup olmaması, eğitim alması veya almaması BİZİM NEZDİMİZDE BİR ÜSTÜNLÜK ÖLÇÜSÜ DEĞİLDİR. Kuran'a göre tek bir üstünlük ölçüsü vardır; o da TAKVADIR. Allah ayetinde şöyle bildirmiştir: 

… Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) TAKVACA EN İLERİDE OLANINIZDIR. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13) 

Takva, İslam Ansiklopedisi'nin tanımlamasına göre, "Dinin emir ve tavsiyelerine uyma, haram ve günahlardan kaçınma hususunda gösterilen titizlik anlamında bir kavram"dır. Dolayısıyla takvada üstünlük, Allah'ın sınırlarını korumada üstünlüktür. Bu nedenledir ki, bir Müslüman için karşısındaki insana bakış açısında üstünlük ölçüsü asla ve asla o kişinin maddi durumu, yetiştiği yer, eğitim durumu, dış görünüşü vs. OLAMAZ; ancak ve ancak DİNDARLIĞI olabilir. Bu yüzden, burada bir kısım insanlarla ilgili yaptığımız tanımlamalar, BİZİM BAKIŞ AÇIMIZI YANSITMAMAKTADIR.  

Bu tanımlamalar, üstünlük ölçüsü güç, maddiyat, dış görünüş gibi dünyevi değerler olan, materyalist zihniyetin etkisi altındaki insanları temsil eder. Yetiştiriliş tarzı, kişiliği ve yaşam şekli nedeniyle kendince bir aşağılık kompleksi içine giren kişi de, aslında toplumun aynı materyalist etkisi nedeniyle bu gereksiz kompleksi yaşıyordur. Ancak toplumun geneli buna ayarlı olduğundan, kendi üzerinde duyduğu eziklik; zengin, neşeli, dışadönük, mutlu ve hayat dolu insanlara karşı öfke duymasına sebep olur. Açıkça itiraf etmese de şiddetli bir kıskançlık kıskacının içine düşer. Kıskançlık hissi ise, insanı kindarlığa ve şiddetli nefrete kadar götürebilecek çok güçlü bir duygudur.  

Kardeşlerinin Hz. Yusuf (as)'ı kuyuya atmasında, Firavun'un Hz. Musa (as)'ı öldürmeye yeltenmesinde, Nemrut'un Hz. İbrahim (as)'ı ateşe atmasında devreye giren şeytani his hep KISKANÇLIK olmuştur.  

Günümüzde bu hissiyata sahip kişilerin, özellikle millet adına karar mercilerinde bulunması ise ciddi bir sorundur. Çünkü yaşadığımız ahir zaman, bu hislerle öfke seline kapılan kişilerin, Allah korkusu ile hareket etmek yerine, kendi nefsani ihtiraslarını izledikleri bir dönemi temsil eder. Deccal, küçük/büyük menfaatlerle, kimi zaman tehditlerle veya korku salarak insanları doğru yoldan çıkarabildiği için, bu mecralarda kendisine bolca taraftar bulabilmektedir. Onun isteği sadece ara bozmak, nefret ve öfke toplumları oluşturmak, insanların dini ve vicdani hassasiyetlerini yok etmek ve korku toplumları oluşturmak olduğundan, zaten bu yöntemle kendisine bolca taraftar bulabilmekte, istediği ortamı meydana getirmektedir.  

Çeşitli karar mercilerinde kendi kıskançlıklarının veya zaaflarının etkisi altında hareket eden insanların bulunması, bu kişilerin Allah korkusuyla değil de kompleksleri doğrultusunda hareket etmeleri, yüzlerce insanın haksızlıklara uğramasına ve haklarını aramamalarına neden olmaktadır. Ancak bu da, deccalin işine gelen bir durumdur.  

Zenginlikler içinde yaşayan insanların tüm mallarından olmaları, kilit altına alınmaları, evlerinin arabalarının anlaşılamaz bir öfke ile adeta yağmalanması, bunun çok büyük bir başarıymış gibi sürekli gündem yapılması, mutlu olan bu insanların bir daha gülmemelerinin istenmesi, güzel imkanlara bir daha sahip olmamalarının istenmesi, mutluluklarının sönmesinin istenmesi şeytanın yönlendirmesi dışında başka nasıl açıklanabilir? Zengin, mutlu ve güzel bir insanı hapsederek, bununla da yetinmeyip sahip olduğu imkanları elinden alarak, bunu bir marifetmiş gibi topluma lanse ederek tatmin olmaya çalışmak, bu kıskançlığın ve eziklik hissinin bir tezahüründen başka bir şey değildir. Bu hissiyatla hareket eden kişiler, aslında başta bahsini ettiğimiz materyalist sistemin en vahşi aşamasına gelmiş kişilerdir. Haset ettikleri kişileri ezerek mutlu olmayı beklemektedirler.  

Oysa BÖYLE ASLA MUTLU OLAMAZLAR. Başkalarının mutsuzluklarından mutlu olma fikri şeytana aittir ve bu fikir bir ZEHİR gibidir. Başkasının mutsuzluğu asla mutluluk getirmeyeceği gibi, buna önayak olan kişiye de cehennem hayatı yaşatır. Kişi karşısındakini ezerek tatmin olacağını zannederken daha çok ZEHRE BATAR. Daha da vicdansızlaşır, daha da körelir, daha da mutsuz olur. Allah, böyle bir ahlakı sevmediğini o kişi var olduğu sürece kendisine hissettirecektir.  

İnsan, bu dünyada emanet bir bedende, Allah'ın kendisi için gösterdiği görüntüleri izleyerek imtihan olmaktadır. Bu dünyada sahip olduğunu zaten bu dünyada bırakacaktır. Tek sonsuz varlığı RUHUDUR ve ahirette o ruh, yeni bir yaratılışla var olacaktır. Dolayısıyla, şeytanın kışkırtmalarına uyarak bu dünyada bir meta yarışına girmek, kin, haset, öfke gibi şeytanın özelliklerini yaşatmak, yaşayacağı birkaç on yılı bu mücadele için harcamak, ÖLÜMLÜ BİR İNSAN İÇİN BÜYÜK BİR KAYIPTIR. Ahirete gittiğinde, çabasının ne kadar boş olduğunu anlayacak, fakat gecikmiş olacaktır.  

Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" 

Dediler ki: "BİR GÜN YA DA BİR GÜNÜN BİRAZI KADAR kaldık, sayanlara sor." 

Dedi ki: "YALNIZCA AZ (BİR ZAMAN) KALDINIZ, gerçekten bir bilseydiniz," 

"BİZİM, SİZİ BOŞ BİR AMAÇ UĞRUNA YARATTIĞIMIZI VE GERÇEKTEN BİZ'E DÖNDÜRÜLÜP GETİRİLMEYECEĞİNİZİ Mİ SANMIŞTINIZ?" (Müminun Suresi, 112-115) 

  

 

  

Sonuç: 

Müvekkil Adnan Oktar'ın yukarıdaki görüşlerini Sayın Dairenizin takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.02.01.2024 

Adnan Oktar müdafi,  

Av. Mert Yetişir 

 

 

Daha yeni Daha eski