Uzun yıllar boyunca Türk siyaset hayatının önemli bir figürü olmuş ve ülke yönetiminin en üst kademlerinde önemli görevlerde bulunmuş; deneyimi, bilgisi, görgüsü, dürüstlüğü ve açık sözlülüğü sebebiyle farklı iktidar dönemlerinde dahi siyasette ve devlet görevlerinde yer almış bir ağabeyimizin, camiamız hakkındaki iftira ve karalama kampanyalarının etkisine kapılarak hakkımızda olumsuz bazı düşünceler beslediğini duymaktayız.
Değerli bir siyaset insanı olan kıymetli
ağabeyimizin düşünce ve eleştirilerine saygı duymakla birlikte, mümin
kardeşleri olarak kendisine bazı konularda açıklama yapmayı Kuran ahlakının bir
gereği olarak görmekteyiz.
- 1 -
Şantaj
Kasetleri veya Yasadışı Dinleme İddiası, Şehir Efsanesinden Öteye Gitmeyen Açık
Bir İftiradır
Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamız hakkında uzun
yıllardan bu yana bitmek tükenmek bilmez bir şekilde medya gündemine getirilen
ve sayın büyüğümüz tarafından da dillendirilen, “Şantaj Kasetleri veya
Yasadışı Dinleme” iddiası aslında, “Haliç'in tabanı altın doluymuş” veya “Mars’ta su bulunmuş ama açıklanmıyormuş” şeklindeki şehir
efsanelerinden farklı bir iddia değildir.
Açık bir iftira olan bu iddia, uzun yıllardan bu
yana camiamızı karalayıp aleyhimizde olumsuz kamuoyu algısı ve infial
oluşturmak, devlet ve emniyet görevlilerini yanlış yönlendirmek, hükümet
yetkilileri ve siyasiler ile aramızı açıp bozmak gibi kirli ve art niyetli
girişimlere malzeme yapılmak amacıyla yaklaşık 30 yıldan bu yana çeşitli
dönemlerde ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilmektedir.
GERÇEKTE
İSE ORTADA NE TEK BİR ŞANTAJ KASETİ NE DE TEK BİR KARE ŞANTAJ KAYDI YA DA
GÖRÜNTÜSÜ BULUNMAMAKTADIR. Gerek 1999 gerekse 2018 senesinde camiamıza
yönelik düzenlenen operasyonların her ikisinde de bu tür bir kaset ya da görüntüye
veya dinleme kaydına rastlanılmamıştır.
Buna karşın halihazırdaki dava dosyasında izinsiz
ses kaydı yapıldığına ilişkin öne sürülen tek bir örnek, bir hanım
arkadaşımızın telefonundan çıktığı iddia edilen bir telefon kaydıdır. Dosyada yer
alan dijital materyaller hukuk dışı deliller olduğundan bunları hiçbir şekilde
kabul etmemekle birlikte, bir an için böyle bir kaydın varlığı kabul edilse
dahi herhangi bir suç unsuru içermediği de açıkça görülmektedir.
Kaydedilen konuşmaların içeriğinde tehdit veya
şantaj amaçlı kullanılabilecek herhangi bir yasadışı konuşmaya
rastlanılmamıştır. Konuşma içeriği genel itibariyle “2018 seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ı ve mevcut AK Parti
hükümetini desteklemenin önemi” konularının konuşulduğu bir kahve sohbetinden
ibarettir. Zaten görüşmenin tarafı olan diğer kişiler de verdikleri
ifadelerde görüşme içeriğini doğrulamış ortada yasadışı veya suç içeren
herhangi bir konuşma olmadığını aksine hükümeti koruyan ve destekleyen bir
konuşma ve görüşme olduğunu ifade etmişlerdir.
Yani velev ki böyle bir kaydın varlığı kabul edilse
dahi söz konusu kaydın suç işlemek ya da şantajda bulunmak amacıyla değil iyi
niyetle, not almak amaçlı yapılmış olabileceğini göstermektedir. Birçok
röportaj ve basın toplantısında olduğu gibi ileride hazırlanacak bir yazı ya da
haber için hatırlatıcı olması amacıyla kaydedilmiş münferit bir olaydır. Yani
olayın faili tek bir kişidir ve bu kayıt dolayısıyla da kendisi zaten
yargılanmaktadır.
Dolayısıyla bu münferit olayın suç olduğu düşünülse
bile, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi gereğince TEK BİR KİŞİNİN HATASI ÜZERİNDEN KOSKOCA BİR CAMİAYI SUÇLAMAYA
ÇALIŞMAK, ALENEN HUKUKA AYKIRI BİR HAREKETTİR. Nasıl ki Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girmiş bir PKK'lı sebebiyle
tüm milletvekillerinin bundan sorumlu tutulup suçlanmaları mümkün değilse, benzer
şekilde tek bir kişinin hatası sebebiyle konudan habersiz koskoca bir camianın
sorumlu tutulup cezalandırılmaya çalışılması da hukuken mümkün değildir.
Şehir efsanesinden öteye gitmeyen şantaj kasetleri
veya yasadışı dinleme ya da kayıt iftiraları sayesinde yapılmaya çalışılan ise
işte tam da budur.
- 2 -
“Hukukta
Bazı Şeylerin İlla Suç Olarak Belirtilmesine Gerek Yok, Örfe Uygun Olmayan
Şeyler de Vardır” Şeklindeki Açıklamaların, Çağdaş ve Demokratik Bir Hukuk
Devletinde Hiçbir Karşılığı Bulunmamaktadır
Kıymetli büyüğümüzün “bazı şeylerin illaki hukukta suç olması gerekmez, bizim bazı
değerlerimiz var, örf diye de bir şey var” şeklindeki ifadelerinin,
kendisinin samimiyetinden kaynaklandığını bilmekle birlikte, böyle bir bakış açısının günümüzün çağdaş
ve demokratik hukuk devletlerinde yeri bulunmadığını da hatırlatmak isteriz.
Örf ve gelenekler bir toplum için elbette önemli değerlerdir. Bunların muhafazası
da toplumların birliği ve gelişimi için gereklidir. Ancak toplumun farklı
inanç gruplarına veya sosyal kesimlerine göre değişen değerleri esas alarak bir
insanı “suçlu” ilan edip, özgürlüğünü elinden almak, hatta 10 bin yıl hapse
mahkum etmek kabul edilebilir değildir.
Çünkü böyle bir bakış açısı, herkesin her konuyu
kendi düşünce, inanç veya örf ya da adetlerine göre değerlendirmesine sebep
olacaktır ki bu durumda karşımıza “kime
göre veya neye göre uygun ya da uygun değil” sorularını çıkacaktır. Bu ise
vatandaşların inanç ve yaşam tarzlarına karışılmasına ve bunların sorgulanıp
yargılanmasına kadar gidebilecek toplum adına oldukça tehlikeli bir yoldur.
Bu sebeple vatandaşlarımızın inanç, düşünce ve ifade
özgürlükleri Anayasa ile koruma altına alınmış; kanun koyucu “suçta ve cezada kanunilik ilkesi”
olarak belirtilen “kanunun açıkça suç
saymadığı bir fiil sebebiyle hiç kimsenin cezalandırılamayacağı” ifadesini
açık ve net şekilde yasalarımızda belirtmişlerdir.
Bu sebeple Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın hiçbir suç işlememiş
olmalarına rağmen, sırf toplumun bir kesiminin benimsediği örf, adet ya da
geleneklerden farklı fikirleri savunmaları veya onlardan farklı bir yaşam tarzı
benimsemiş olmaları sebebiyle, hapsedilip yargılanmaları ve on binlerce yıllık
haksız ve hukuksuz mahkumiyet cezalarına çarptırılmaları da açık şekilde hakka
ve hukuka aykırı bir durumdur. Dindar genç kadınların, vatansever devlete sadık
delikanlıların, “bizim gibi davranmadın”, “bizim gibi inanmadın”, “bizim gibi
yaşamadın” denilere küflü köhne cezaevi hücrelerinde ölüme terk edilmesi
vicdanen asla açıklanamayacak bir durumdur.
Kaldı ki Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın maruz
bırakıldıkları haksız ve hukuksuz uygulamaların görmezden gelinip tarihte
benzeri görülmemiş on binlerce yıllık anormal mahkumiyet kararlarına göz
yumuluyor olmasının, toplumun bir kesiminin
benimsediği dini hassasiyetlere olan bağlılıktan kaynaklandığını iddia etmek de
samimi bir yaklaşım değildir.
Çünkü
Kuran'a göre bir Müslümana zina ithamında bulunabilmek için 4 adil şahit getirilmesi
şart koşulmakta, bunun aksi ise iftiracılık olarak nitelendirilmektedir.
Bilindiği üzere, Yüce Allah, Kuran’da bir
Müslümana “zina iftirasında” bulunulduğunda
diğer Müslümanların “Bu, açıkça
uydurulmuş iftira bir sözdür” diyerek hüsnü zanla yaklaşmalarını
emretmiştir. Bir kimseye karşı, zina isnadında bulunanların ise “DÖRT ŞAHİTLE GELMELERİ GEREKTİĞİNİ” Nur
Suresi'ndeki ayetlerde şöyle bildirmiştir:
Onu
işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına
hayırlı bir zanda bulunup: “BU, AÇIKÇA
UYDURULMUŞ İFTİRA BİR SÖZDÜR” demeleri gerekmez miydi?”
Ona
karşı DÖRT ŞAHİTLE gelmeleri
gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir.
Eğer
Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size
büyük bir azap dokunurdu.
O
durumda SİZ ONU (İFTİRAYI)
DİLLERİNİZLE AKTARDINIZ VE HAKKINDA BİLGİNİZ OLMAYAN ŞEYİ AĞIZLARINIZLA
SÖYLEDİNİZ VE BUNU KOLAY SANDINIZ; oysa o Allah Katında çok büyük (bir
suç)tür.
Onu
işittiğiniz zaman: "Bu konuda
söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen Yücesin; bu, BÜYÜK BİR
İFTİRADIR" demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi, 12-16)
Adnan Bey ve arkadaşlarımızın yargılandıkları dava
dosyasına bakıldığında ise;
Zina ithamında
bulunanların, bugüne değin ithamlarını ispat edecek tek bir adli tıp raporu ya
da herhangi bir delil ortaya koyamadıkları, arkadaşlarımızın yaşadıkları 200’e
yakın adrese bir gece ansızın binlerce polis ile yapılan operasyonda da gayrı
ahlaki hiçbir durum veya olaya rastlanılmadığı gerçeği de açık şekilde
ortadadır.
Dolayısıyla
Adnan Bey ve arkadaşlarımızın yargılanmakta oldukları davaya sebep olarak
gösterilen zina konulu itham ve iddiaların “İSLAM HUKUKU”NDA DA HERHANGİ BİR
KARŞILIĞI BULUNMAMAKTADIR. Hiçbir delil veya şahide dayanmayan itham ve iddiaların
tamamı KURAN'A GÖRE DE AÇIK BİR İFTİRA HÜKMÜNDEDİR.
- 3 -
Pek
Çok Kişi ya da Cemaat, İslam'ı Kendi Görüş ve İnanışları Doğrultusunda Farklı
Yorumlamakta Ancak Hiç Kimse Yorum ve Fikirleri Sebebiyle Yargılanıp 10 Bin Yıl
Hapse Mahkum Edilmemektedir
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın ultra modern
görünüm ve yaşam tarzını benimsemiş olmalarının temel sebebi bunu Kuran’da da
işaret edilen bir tebliğ metodu olarak görmektir.
Adnan Bey kalıplaşmış görüşten farklı olarak, tıpkı Bediüzzaman Said Nursi’nin kendi döneminin
koşulları içinde yaptığı gibi modern bir bakış açısıyla İslam'ı anlatmıştır.
Bediüzzaman dönemin gençliğine, aydın ve modern kesimine ulaşmak için o dönemin
geleneksel anlayışı tarafından şiddetle yadırganmasına rağmen talebelerine
sakal bıraktırmamış, geleneksel cübbe şalvar görünümünü değil değil kravat
takım elbise tercih etmelerini telkin
etmiş ve eserlerinde bilimsel ve felsefi olarak insanların imanına vesile
olacak iman hakikatlerine yer vermiştir. Sayın
Adnan Oktar da, benzer bir şekilde özellikle Z kuşağı olarak tanımlanan gençleri
ve modern yaşam tarzını benimsemiş kitleleri kazanmayı kendisine hedef almış;
bu insanları dinsizlik ya da deizm ve ateizm batağında helak olmaktan
kurtarmayı amaçlamıştır.
Sayın Adnan Oktar gençlerin üzerinde baskı kurmak ve
onlara tek tip bir anlayışı dayatmak yerine, istiyorlarsa dekolte veya
bikini-mayo giysinler, dans edip eğlensinler ama aynı zamanda Allah'a inanıp
namaz kılsınlar, Allah'ı çok sevip O'nun sınırlarını korusunlar ve Kuran
hükümlerine uygun bir yaşam sürsünler düşüncesiyle hareket etmiştir. Gençleri
kıyafetlerine, görünümlerine, yaşam tarzlarına göre yaftalayan ve dışlayan
değil hepsine sevgiyle ve şefkatle yaklaşan, hepsini tertemiz Müslüman olarak
gören, düşüncelerine ve tarzlarına değer veren bir anlayışı benimsemiştir.
Nitekim bu yöntem de son derece başarılı olmuş, 1980’lerin ortasından itibaren
İstanbul’un en önde gelen kolejlerinde, üniversitelerinde gençler arasında dalga
dalga din ahlakı yayılmıştır.
Sonuç olarak, farklı cemaat ve tarikatlar ya da
kişiler de yüzyıllardır İslam'ı kendi bakış açılarına göre farklı şekillerde
yorumlamakta; bu sebeple günümüzde birbirinden farklı sayısız ekol ve görüş
bulunmaktadır. Gerçekten de nasıl ki Nurcuların, Nakşibendilerin, Kadirilerin
ya da Süleymancıların yorum ve görüşleri de birbirlerine göre farklılıklar içeriyorsa
Milli Görüş kökenli bir siyasetçi ile MHP kökenli bir siyasetçinin dahi İslam’ı
anlama ve yaşama şekilleri farklılıklar içermektedir. Benzer şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın İslam
hakkındaki yorum ve görüşleri ile merhum Yaşar Nuri Öztürk'ün veya Prof. Caner
Taslaman'ın ya da çok sayıdaki ilahiyatçı İslam aliminin görüş ve yorumları
birbirinden tamamen farklıdır.
Hatta bu yorum ve görüşler arasında anormal ya da
sapkınlık olarak nitelenebilecek “6 yaşındaki kız
çocuğu ile evlenilebileceğini öne sürüp savununlardan, deist olduğunu açıklayıp
deizme övgüler düzenlere, kot pantolon giyen kadınların cehennemlik olacağını
iddia edenlerden satranç oynayanların lanetlenmiş olduklarını söyleyenlere, İslam’da kadere imanın şart olmadığını
açıklayanlardan evrimle yaratılışa inandığını öne sürenlere, annesinin diz
kapağına bakmanın dahi tahrik edici olacağını öne sürenlerden küçük erkek
çocukların kadından daha etkileyici olduğunu iddia edenlere”
kadar çok sayıda aykırı fikir, görüş, yorum ve izah bulunmaktadır. Ancak buna rağmen yine de bu fikir ve
yorumların tamamı inanç ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmekte; bu fikir
ve yorumların sahiplerine yönelik herhangi bir suçlamada bulunulmamakta veya hiçbirisi
tutuklanıp cezalandırmaya çalışılmamaktadır. Benzer şekilde bu yorum ve
görüşlerin sahipleri fitne ve karmaşa çıkartmakla da itham edilmemekte; çoğunlukla
“kendi görüşüdür, kendisini bağlar” gözüyle
bakılıp geçilmektedir.
Yani kendi fikir ve anlayışına göre dini yorumlama ve
inandığı şekilde yaşama hakkı, savunulan görüşlere ya da kişilerin Alevi, Sünni
veya Musevi, Hristiyan olmasına bakılmaksızın istisnasız herkese tanınırken, bir tek Sayın Adnan Oktar ve arkadaş
camiamız bu hak ve özgürlükten mahrum bırakılmaya çalışılmaktadır. Düşünce,
inanç ve ifade özgürlüğü sadece Adnan Bey ve arkadaşlarımıza yasaklanmakta; sırf
dans edip eğlendikleri ya da dekolte giyinmekten hoşlandıkları için hiçbir suçu
olmayan tertemiz masum hanım arkadaşlarımız adeta idam hükmünde on binlerce yıllık
mahkumiyetle cezalandırılmaktadır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, aralarında
bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı makamının da bulunduğu çok sayıdaki ilahiyatçı
profesör ve din adamlarının sapkınlık olarak nitelenebilecek çok sayıdaki
anormal fikir ve görüşlerinden bazı örnekleri halkımızın takdirine de sunmak
istemekteyiz.
A)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ FETVA ve AÇIKLAMALARI:
Ø “Dokuz yaşındaki kız çocukları ile
evlenilebilir”
Ø “Evlenme niyetinde olanlar, birbirlerinin
mahrem yerlerine bakabilirler”
Ø “TOKİ'den ev alanlara faiz ödemek caizdir”
Ø “Baldız ile zina yapılması nikahı düşürmez”
Ø “Üvey kız dedeye haram değildir”
Ø “Babanın öz kızına şehvet duyması haram
değildir. Babanın kızını öperken şehvet duyması, annesi ile olan nikahını
düşürmez”
Ø “Feminizm Ahlaksızlıktır”
Ø “Kocasından şiddet gören kadınlar akşama
kocalarının sevdiği yemekleri yapsınlar, polisi aramasın problemi konuşarak
çözsünler”
B)
SOSYAL DOKU VAKFI BAŞKANI İLAHİYATÇI
NURETTİN YILDIZ'IN AÇIKLAMALARI:
Ø “6 Yaşında çocuk ile evlenilebilir”
Ø “Kadın dayak yiyorsa şükretmelidir”
Ø “Kadınların yanlarında bir erkek olmadan 90
Km'den fazla araba kullanması haramdır”
Ø “3 Yaşında kız çocuğu amcasının yanına
külotla gelemez”
C)
CERRAHİ TARİKATI ŞEYHİ ÖMER TUĞRUL İNANÇER'İN AÇIKLAMALARI:
Ø “Hamile kadınların sokakta dolaşmaları
terbiyesizliktir”
Ø “Hem evlenmem hem hamile kalırım' diyenler
var. Hürriyetmiş! Oro...luğun adının hürriyet olduğu dünyaya tükürürüm. Bunun
adı oro....luktur”
D)
İLAHİYAT PROFESÖRÜ MERHUM YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'ÜN AÇIKLAMALARI:
Ø “Kandiller, Kutlu doğum haftaları ve Mevlit.
İslam dininde böyle uyduruk şeyler yok. Kuran'da bunlar yok. Bunlar Bidattır”
Ø “Namaz ümmetin başına bela edildi”
Ø “Türban Müslüman örtüsü değildir”
Ø “Enflasyon sıfır olmadıkça banka faizi haram
değildir”
Ø “Deistler, dinciliğin bütün kötülüklerine,
rezilliklerine rağmen Allah'a inançlarını koruyan samimi mümin insanlardır.
Tarihin en namuslu, en ahlaklı, en üretken adamlarıdır”
Ø “Atatürk de deisttir.
Hem namuslu hem de Allah'a imanı olan adam başka bir yere gidemez”
E)
CÜBBELİ AHMET LAKAPLI AHMET MAHMUT ÜNLÜ'NÜN AÇIKLAMALARI:
Ø “Satranç oynayan lanetlenmiştir. Oynaya
bakan da domuz eti yiyen gibidir”
Ø “Tekbir getirin yangınlar söner”
Ø “4 Eş almak helaldir”
Ø “Öz çocuğumu kucağıma alıp sevemiyorum.
Çünkü tahrik oluyorum”
Ø “7 yaş altında da olsa gösterişli kız
çocuklarına el öptürmeyin”
Ø “7 yaşın üzerindeki kız çocuğunu erkek hoca
okutamaz”
Ø “Enflasyon miktarı faiz almak caizdir diyen
İslam alimleri de vardır”
Ø “Bu duayı 132 Kez okursanız, koronavirüs
size bulaşmaz”
F)
İLMİ ve FİKRİ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ (İFAM) KURUCUSU İLAHİYATÇI YAZAR DR. İHSAN
ŞENOCAK'IN AÇIKLAMALARI:
Ø “Türkçe Kuran okumayın imanınız sarsılır”
Ø “Kadınların pantolon giymesi, kaşlarını
alması, üniversiteye gitmesi haramdır”
Ø “Kot pantolon giyen kadın, cehennemliktir”
Ø “Genç kayınvalide şehvet uyandırır”
G)
İLAHİYATÇI YAZAR MUSTAFA İSLAMOĞLU'NUN AÇIKLAMALARI:
Ø Hz. Hatice için: “iki kocadan arta kalmış dul, üç çocuklu erkek artığı”
Ø “Hz. Adem ve Hz. Havva ilk yaratılmış insanlar
değillerdir, anne babaları vardır”
Ø Bahar Kalkanı Harekatı için: “sabah namazında camilerden Fetih Suresi
okunamaz”
Ø “Minarelerden okunan selalara
Sünnetten/Hadisten bir tek delil getirebilir misiniz?”
Burada sadece az bir kısmına yer vermekle
yetindiğimiz ve kendilerini Müslüman olarak tanımlayan pek çok ilahiyatçı, alim
ya da cemaat, tarikat liderlerinin İslam'a ve Kuran'ın genel mantığına son
derece aykırı olan sayısız görüş ve açıklamaları bulunmaktadır. Bildiğiniz üzere
bugüne kadar bu ve benzer açıklamaların tamamı düşünce ve inanç özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmiş; bu sözlerin sahipleri hakkında kamuoyunda oluşan
tepkileri bastırmak amaçlı yürütülen göstermelik birkaç soruşturma ya da
inceleme dışında herhangi bir ceza ya da yaptırım da uygulanmamıştır.
Buna karşın
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın gençler üzerinde oluşan derin imani
tahribatı ortadan kaldırmak, onları deizm ve ateizm batağına sürüklenmekten
korumak amacıyla benimsemiş olduğu Kuran'a dayalı modern İslam görüşü ise, feci
şekilde cezalandırmaya çalışılmaktadır. Hiçbir suç işlememiş masum erkek
arkadaşlarımız mesnetsiz ve delilsiz fuhuş iftiraları sebebiyle, tertemiz hanım
arkadaşlarımız ise dekolte giyinip dans ettikleri ve eğlendikleri için adeta
idam hükmünde on binlerce yıllık mahkumiyetlere çarptırılmışlardır.
40 yılı aşkın
bir süredir “milli ve manevi şuura sahip, dindar bir
nesil” yetişmesine vesile olmak amacıyla yürüttüğümüz ilmi ve kültürel
faaliyet ve çabalarımızın görmezden gelinip de, Sn. Adnan Oktar ve
arkadaşlarımızın bir de güya dini bozmakla eleştiriliyor olması, açıkçası son
derece haksız ve akıl almaz bir tutumdur. Dinin dejenere edilmesi tehlikesine
karşı samimiyetle tedbir alınmak isteniyorsa buna, her şeyi Allah’ın yarattığı
gerçeğini inkar eden evrim teorisiyle İslam’ı bağdaştırmaya çalışanların, radikalliği
İslam’mış gibi göstermek isteyenlerin düşüncelerine karşı ilmi tedbirler
alınarak başlanmalıdır.
Ayrıca Adnan Bey'i sevip sayan ve kendisiyle
birlikte faaliyetlerde bulunan yüzlerce hanım arkadaşımızdan sadece bir avuç
kişinin, kimi zamanlar A9 TV yayınlarında ya da kendi özel arkadaş ortamlarında
dekolte giyinmeyi tercih etmeleri Adnan Bey ile ilgisi olmayan bir konudur ve
onların kişisel seçimleridir.
Dolayısıyla
sokaktaki kadınların giyim kuşamlarına karışmak veya hayat tarzları konusunda
onlara telkinde bulunup akıl-fikir vermeye kalkışmak nasıl ki hiç kimse için
doğru bir davranış biçimi değilse; Adnan Bey'in, bu arkadaşlarımızın özgür
tercihlerine müdahale edip dekolte kıyafetler giymelerine engel olmaya çalışması
veya çarşaf giymeleri konusunda onlara baskı ve zorlamada bulunmasının da doğru
bir davranış olmayacağı ortadadır.
Bu sebeple tıpkı milyonlarca vatandaşımız gibi kendi
hür iradeleriyle hareket eden ve dekolte kıyafetlerden, dans edip eğlenmekten hoşlanan bir kısım arkadaşımızın giyim
kuşamları ile yaşam tarzlarından rahatsızlık duyulması, bundan da Sayın Adnan
Oktar'ın sorumlu tutulmaya çalışılmasının da mantıklı bir açıklaması
bulunmamaktadır.
Bu itibarla, her zaman saygı duyduğumuz, her daim
hakkı, adaleti gözeten muhterem bir ağabeyimiz olarak bu hatırlatmalarımızı
dikkate alacağınızı ümit etmekteyiz.
Saygı ve hürmetlerimizle...